Demokratik ülkelerde, demokrasinin en belirgin ölçüsü ‘seçim’ dir. Ama adam gibi seçim olmalı ve sonucuna rıza gösterilmelidir. Bir ülkenin adının ‘Cumhuriyet’ olmasının hiçbir anlamı olmadığı gibi, yalancı bir maskedir. Yıllarca gördük ve aynel yakin yaşadık ve yaşıyoruz. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Hem sosyalist hem cumhuriyet nasıl oluyorsa!), Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi (Cumhuriyet, başında diktatör), Suriye Arap Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti vb. Böyle bir ironiyi organize edenler de Batı ya da ABD… Hangi batı ülkesin adının başında bu göstermelik kelimeler var. Yönettikleri bu ülkelerde bu kişiler ile işleri bittiğinde de, yerlerini bildikleri kuyudan çıkartıp, gebertiyorlar. Sonuç, onlar için başka kazanç/sömürü kapıları açılıyor. Oraları düzeltme ve demokrasi adına, kurdukları terör örgütlerinin adlarını konjonktür’e göre ya Marksist ya sosyalist, ya da dini çağrıştıran bir isim koyarak, istedikleri şekilde kullanılan İngiliz anahtarına dönüştürüyorlar… Sonuçta o ülke ve insanları iflah olmuyor.
Gelelim, yine sömürü güçlerince kontrol edilen ancak bu işe direnen (yalancılıkta olsa!) meclislere!.. Bir zamanlar Ülkem de olduğu gibi. Ancak bu tutku halen devam ettirilmek isteniyor, hem de meclis çatısı altındaki partiler aracılığı ile! Yaşanmış ve yaşananlara örnekler verelim. Zaten göstermelik bir meclis ki, bu tür meclisin yetkileri ya budanmış ya da meclis dışı kurumlara devredilmiş oluyordu. En başta askerler, Yargıtay, Danıştay, TÜSİAD ya da benzerleri, Anayasa Mahkemesi gibi. Ayrıca, “…Postmodern darbe, MGK bildirisi, brifingler, tanklar, Müslüm Gündüz, Aczimendiler, Ali Kalkancı, Fadime Şahin, rektörlerin uyarısı, andıç, askeri bir yetkili, Batı Çalışma Grubu, katsayı engeli, 8 yıllık kesintisiz eğitim, Kuran kurslarının kapatılması, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak, irticai faaliyetler, bin yıl sürecek vb. manşetleri sömürü zeminini oluşturuyordu. Ne yazık ki bu işi yine muhalefet besliyordu. “…Anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçtiği günün ertesi sabah Hürriyet şu manşetle çıkmıştı: “411 el kaosa kalktı.” Bu kararı alan meclis ancak ironiye bakın ki, 11 kişilik Anayasa Mahkemesi üyeleri, meclis kararını takmıyor… Bu işi yapan/yaptıran yine muhalefet!
Her 10 yılda bir, meclis yetkilerinin devredildiği ve başkaları adına iş gören kurumların (kurumlarda ki bu zihniyetteki insanlar aracılığı ile) kışkırtmaları ile ülkem açıktan ya da gizli, modern ya da postmodern darbelerle sarsılıyor, 10 ya da 15 yılda toparlanamadan bir daha bir daha… Her darbenin ülkeye faturasının sadece bir darbeyi örnek verelim belirtelim. “…İşte, irtica faktörünü yaratarak toplumsal tepkiler oluşturmak ve bunları siyasal mekanizmalara kanalize etmek yoluyla şekillenen 28 Şubat darbesinin de, hem önünde hem de arkasında finansal menfaatlerle dolu bir rant süreci yatıyordu. Sonuç; onlarca bankanın batması, binlerce işyerinin iflası, yüzbinlerce insanın işsiz kalması ve ülke ekonomisinin yerle bir olması oldu. Kazanan, bir avuç darbe işbirlikçisi; kaybeden ise 68 milyonluk halktı. Bugün söz konusu dönemin ekonomik etkilerine yönelik yapılan araştırmaların sonuçları farklılık gösteriyor olsa da 28 Şubat’ın muhtemel ekonomik etkilerinin 250 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
Maalesef meclis eliyle, demokrasi ve cumhuriyet kılıfı adına bu işi yine hep ezeli muhalefet eliyle yaptırtıyorlar… Böyle parlamenter sistemde de milletvekilleri parti başkanlarının değil, o partiyi idare edenlerce işaret edilerek seçiliyor. İktidarda olup da, ya seçilenler isyan ederse işte o zaman da yine bu tür meclislerde, iktidarı alaşağı etmek için milletvekili transferi, kaos, algı ve kargaşa çıkararak tekrar yeniden dizayn ediliyor. Yine bu işi ülkem de 1960 sonrası hep muhalefet parti/leri yapagelmiş. Asıl akılların, akillerin kavrayamadığı ve izahta zorlanılan halen bu tür muhalefetin mecliste yer alması tam bir trajedi. “…Ana Muhalefet Genel Sekreteri, İzmir’de düzenlediği basın toplantısında 8-9 Haziran’da ilk işimiz bu kirli gazetelerin (kendisi gibi düşünmeyen!) tamamına el koymak olacaktır… Hükümet dünyanın en doğru işini yapsa bile alkışlamayız. Millet bu görevi bize verdi. Hangi millet verdi (sanırım, bu ülke düşmanlarını kastediyor), senin seçmenin olan hiçbir vatandaş bu görevi size vermez!
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş, siyaset eliyle ülkemi dizayn edenlerin hiç ama hiç hoşuna gitmedi fakat bu seferde başka oyun kurdular. Hatta öylelerini ikna ettiler ki küçük dilimizi yuttuk, konuşamaz olduk. Zulmün odağındaki mazlumların partisi bile sevimsiz sırıtması ile onlarla birlik oldu. Seçilen 2 milletvekilinden biri meclis kürsüsünden, FETÖ elebaşının mesajını alkışlar eşliğinde ağzından köpükler saçarak okudu en sonunda onu oraya getiren ana muhalefet partisine geçti. Diğeri ise; genel başkanlarının Regaip Kandili gecesi ilk namazı kılınan Çamlıca Cami için, skandal ifadeler kullanmasının ardından sosyal medya hesabı üzerinden Çamlıca Camisi için, Peygamberimizin döneminde münafıkların İslam aleyhindeki faaliyetleri yürütmek için yaptığı Mescid-i Dırar’a benzetti. Bir diğeri bu ülkede şah/sultan olmuş daha ne olacak ki, gayri milli partilere hatta teröre bulaşmış, bu ülkeyi 30 yılı aşkındır kan ve gözyaşına boğmuş PKK terör örgütünün uzantısı bir partiye güzellemeler düzüyor. Aman yarabbi! bu nasıl bir akibet, nasıl savrulma, bu nasıl bir siyaset… Mahkemeyi Kübra’da nasıl hesap verecekler… Sakın yanlış anlaşılmasın hiçbir kişi/kuruluşun günahını ya da yanlışını savunacak değiliz. Bu zulümler, gayri milli duruşlar kimden gelirse gelsin, Allah’ın laneti onların üzerine olsun, tuzaklarını kafalarına geçirsin.
İnanılası gibi değil ama yaşanmış ve yaşanmaya devam edilen, fırsatını bulduğunda hemen icraata konulan gayri muhalefet zulümleri. Hiç yerli ve milli olamamış, olmak istenenler ise devşirilmiş. Bu ülkenin dini, milli, örfü değerlerine kim sahip çıkmışsa, karanlık kafalarındaki yobaz fikirlerle uyuşmadığında; ne kadar modern de yaşasa, Oxfordu da, Boğaziçini de bitirse, sayısız kitapları da olsa ‘aydın kişi’ olamıyordu. Kurdurdukları kuruluşlar aracılığı ile kendine benzeyen ve köle millet mandasını kabul edenleri acayip besliyorlar, bilim insanı, sanatkar, sanatçı ödüllerine boğuyorlar…
Bu ülke bu karanlık zihniyete karşı direnecek çok asil bir millete sahip. Hem de bu coğrafyada yaşayan her kesim ve renkteki gerçek vatan sevdalısı, ser ve sinesini bu hainlere teslim etmeyen serden geçtiler… Bu milletin adamları bu yolda ser vermişler, gazi ve şehit olmuşlar. Diri iken canını, ölü iken ruhunu bu ülkeye siper eden şühedalar, bu karanlık zihniyetin ebeden karşısında olacaktır. Bu ülkenin en temel sorunu, bu gayri milli muhalefet olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bu iş ortadan kalktığında ya da sindirildiğinde (ki vazgeçmezler) bu ülke her alanda şaha kalkacak, o hainler bile altın çağını yaşayacaktır…