Tüketim kavramı konum ve zamana bağlıdır. Tüketiciler zamanla neyi, ne zaman ve nerede tüketecekleri konusunda alışkanlıklar geliştirmektedirler. Dolayısıyla bu alışkanlıklar tüketiciyi öngörülebilir kılarak onların iç görülerine sahip olmayı kolaylaştırır. Tüketim aslında bir alışkanlık iken aynı zamanda bağlamsaldır. Başka bir deyişle, tüketici alışkanlıklarını yöneten veya bozan birtakım bağlamlar mevcuttur. Evlilik, çocuk sahibi olma ve bir şehirden diğerine geçme gibi yaşam olayları ile sosyal bağlamdaki değişim bunların başında gelir. Tüketim alışkanlıklarını etkileyen diğer bir bağlam ise, sağlıksız ürünlerin tüketilmesinin yanı sıra özellikle kamusal ve ortak alanlarla ilgili kurallar ve düzenlemelerdir. Örneğin, sigara, alkol ve ateşli silahların tüketimi lokasyonlara göre düzenlenir. Karşılaşılan diğer bağlam da depremler, kasırgalar ve bugün yaşadığımız COVID-19 salgını dahil küresel pandemiler gibi geçici doğal afetlerdir. Hepsi hem üretimi, hem de tüketimi ve tedarik zincirini önemli ölçüde değiştirebilecek güçtedir. Ve çığır açan teknolojiler ortaya çıktıkça tüketicilerin eski alışkanlıkları kırılmaktadır.
COVID-19 salgını ile başlayan sokağa çıkma yasaklarının, tüketicinin satın alma ve alışveriş yapma alışkanlıklarını değiştirdiği bir gerçek. Yeni alışkanlıklar teknolojik gelişmeler, değişen demografik özellikler ve tüketicilerin iş, eğlence ve eğitim sınırlarının karmaşıklaşmasıyla başa çıkmak için öğrendikleri yenilikçi yollarla ortaya çıkmaktadır. Sokağa çıkma kısıtlamaları, beraberinde evde yer sıkıntısı, yeni ikilemler ve çatışmalar getirmiştir. Çünkü Homo Sapiens olarak her birimizin kendi alanına ihtiyacı olduğu açık, hepimiz mahremiyetimiz ve tüketim rahatlığımızla mücadele etmekteyiz. Evet Covid-19 pandemisi sona erdiğinde belki kazanılmış çoğu alışkanlık normale dönecek, ancak kısıtlanma koşulu altındaki tüketiciler daha uygun fiyatlı ve erişilebilir bir alternatif keşfettiği için eski tüketim alışkanlıklarını bırakacak mı? Örneğin Netflix ve benzeri yayın hizmetlerinin tüketicileri acaba eskisi kadar sinema salonlarına gidecek mi? Bu, artık taksi yerine daha kullanıcı dostu olan Uber’in tercih edilmesine benzetilebilir. Bir yılda evde çalışmayı, evde öğrenmeyi ve evde alışveriş yapmayı daha kolay bulmaya başladık bile. Kısacası, mevcut alışkanlığın çevresel alternatifi olan şey artık çekirdek, mevcut alışkanlık ise çevresel hale gelmektedir. Bir de edindiğimiz yeni alışkanlıklar var; kamu politikası gibi. Hatırlarsanız 11 Eylül’den sonra havalimanlarında güvenlik kontrollerine alışmıştık. Tahmin ediyorum ki uçağa binebilmek için ateşimizin ölçülmesi, virüsün varlığının test edilmesi, daha fazla tarama ve biniş prosedürleri yerleşik kalacaktır.
Tüketici davranışının itici gücü teknolojidir. Otomobiller, aletler ve uçakların icadıyla Sanayi Devrimi’nden bu yana tüketici davranışını önemli ölçüde değiştirdi. Bunu telefon, televizyon, internet ve şimdi de sosyal medya ve kullanıcı tarafından üretilen içerik izlemekte. Dijital teknolojinin, istekleri ihtiyaçlara dönüştürmekte üstüne yok. Şimdilerde cep telefonsuz yaşayamadığımız gibi.
Süpermarketlerden, mağazalara ve eczanelere kadar her perakendecide, bir kriz anında tüketicilerin stokçuluk ve “bankaya koşma” zihniyetinden kaynaklanan kronik eksiklikler vardı. Tedarik zinciri, lojistik ve stok yönetimi, talepteki değişken dalgalanmaların önüne geçebilen kritik işlevlerdir. Ancak geleneksel uygulamalardan farklı olarak, çevrimiçi tedariği teşvik etmek daha gerekli hale gelecektir. Önce müşteri siparişi verir ve süpermarket deposu siparişi birleştirir ve müşteriye teslim eder. Böylece talep ve arz eşleştirilmiş olur.
Bakıldığında kısıtlamalar ve sosyal mesafe, tüketici davranışlarını değiştirdiğinden, yeni araştırma alanları ortaya çıktı. Stoklama, iş-yaşam sınırlarının karmaşıklaşması, bir krizde sosyal medyanın kullanımı üzerine yapılabilecek bazı alan araştırmaları, tüketici davranış disiplinini zenginleştirmek için faydalı olacaktır.
Son olarak Covid-19’la birlikte Facebook, Instagram, WhatsApp, Twitter, Zoom ve Teams gibi anlık mesajlaşma uygulamaları ile veri üretimi ciddi derecede arttı. Metin verilerini analiz etmek için Doğal Dil İşleme (NLP) geliştirdiğimiz gibi, muhtemelen makine öğrenimine ve yapay zekâya bağlı olan video içeriğini analiz etmek için de teknikler geliştirmek elzem. Çünkü sanal dünya fiziksel dünyaya kıyasla gittikçe daha ilginç hale gelmekte. Video oyunları ya da sanal sporlar bunun yaygın kullanılan örnekleri arasında. Bu durumda farklı sorular akla gelmiyor değil. Mesela bir sohbet robotuyla girilecek ilişki, gerçek bir kız arkadaş veya erkek arkadaşa kıyasla daha rahat ve keyifli olur mu? Wall Street’te yayınlanan Nisan 2020 tarihli makalede Parmy Olson, bireylerin sohbet robotlarıyla nasıl etkileşim kurduğuna dair birkaç anekdot paylaşıyor: Bunlardan biri; Microsoft XiaIce sohbet robotunun yalnızca Çin’de 660 milyondan fazla kullanıcısı olduğu. İnanabiliyor musunuz? Flörtleşmenin dahi çevrim içi olduğu, aşkın bile bir insan döngüsünden çıktığı bir dünya… Kısacası yapay gerçek mi oluyor, ne dersiniz?
2 yorum
Güzel tesbitler. Aramıza hoşgeldiniz.
Teşekkürler, hoş bulduk hocam.