Ülkemde, değişik zaman dilimlerinde anayasanın bir çok maddesi değişti. Değişmeyen kısmı, değişenlere göre daha az kaldı. Anayasayı yapanlar, çoğunlukla darbe yandaşları idi. Bununla birlikte, Anayasa’da değişmiş ya da var olmasının pratiğe yansımasında halen sıkıntılar var. Anayasa’da olmasına rağmen, maalesef vicdanları rahatsız edecek çok uygulamalar ve sonuçlarını görüyoruz.
Ülkem ne yazık ki klasik, modern ya da postmodern darbeler ile hep sarsılmış ve adı değişse de halen sarsılmaya devam ediyor. Bu darbeler; hem ülke gelişmesinde hem de insanlarda çok derin yıkımlara neden oluyor. Tam telafi edildi deniyor, bir başka şekli ile tekrar boyun eğdirilmeye çalışılıyor. En evvel öyle bir kanun maddesi olmalı ki bırakın darbeyi düşüncesini bile telaffuz edememeliler!
Darbeleri yaptıranlar (ki bellidir, çoğunlukla ABD eksenli), bunu en evvel ülkemdeki siyasi partiler aracılığı ile yaptırıyorlar. Parlementer sistem bunun için çok uygundu. Başkanlık sistemine geçiş, bunu çok zorlaştırdı. Parlementer sisteme geçiş öncesi, bunu sezinleyen darbeci güçler, ülkem içindeki en güçlü ihanet şebekesini devreye sokarak, istedikleri bir koalisyonu kurdurma aşamasında iken Cumhurbaşkanı tarafından engellendi. Baktılar ki bu da olmadı, kendilerine göre kontrol elden kaçıyor, 15 Temmuz 2016 darbesine teşebbüs ettiler. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez (Kurtuluş savaşı sonrası) çıplak el ve korumasız canlarıyla direnen; 250’yi aşkın şehit, binlerce gazi ve bu aziz millet hainlere gereken cevabı verdi. İlk kez darbeciler yargılandı ve ceza aldı…
Peki daha sonra ne oldu? Yine darbeci güçlerin kontrolündeki siyasiler/partiler bu muhteşem direnişi içlerine sindiremedi, intikamını almak için bu işi sulandırma adına, “kontrollü darbe” dediler. İzlemişsinizdir! herkesin gözü önünde, darbeci tankların önünden kontrollü bir şekilde aradan korumalar arasında çıkarılıp, güvenli bir eve götürülüp, takım elbisesi ve kravatlı bir şekilde, kahvesini yudumlayarak televizyonda; bu aziz milletin diz çökmesini ve kendisine biçilen görev için beklemeye başladı! Şimdi sorarım size, hangi anayasa değişikliği, bunun cezasını verecek!
Yetmedi, başkanlık sistemine geçildi, bu seferde on binlerce insanımızın katili PKK ve bunun uzantısı bir parti ile iş birliğine gidilerek, ülkemin büyük kentlerindeki belediyeleri büyük muhalefet adına, PKK ve uzantıları kazandı. İki yılı geçmeden de bütçeyi bitirdiler. Dağdaki PKK’yı ülkemin kalbine, haremine yerleştirdiler. “…Temelli, şöyle devam etti: “Mansur Yavaş da bilecek ki seçilmişse HDP oylarıyla seçilmiştir. HDP’lileri yok sayarak, Kürtleri yok sayarak, Ankaralıları yok sayarak siyaset yapamaz. O da işte bizim gücümüzdür. Ekrem İmamoğlu seçilmişse bilecek ki o kentte yaşayan 3 milyon Kürt’ün oyuyla seçilmiştir. Kürtlere rağmen siyaset yapamayacağını bilecektir. Yapmaya çabalarsa zaten siyaseten bir karşılığı olmayacaktır. O kentin belediye başkanı olmayacak, o olsa olsa o kentin kayyumu olur. Biz bu riski alıyoruz. Seçmenlerimize diyoruz ki biz bu riski alacağız ve Türkiye’yi değiştireceğiz. Şimdi sorarım size, hangi anayasa değişikliği bunun ya da bunların cezasını verecek!
Henüz yeni bir tezgah; BAE kucağında ve Mossad kontrolündeki bir çete başının sözlerine hemen yapışan onmaz ve gayri milli bu muhalefet hem bunu, hem de provokatör bir imamın Atatürk için söylediği olumsuz sözlere de sevinerek, iktidara olmadık laflar ederken; dünyanın en büyük çetesi, mafyası, katil sürüsü PKK ve uzantıları ile iç içe olmuş, oyları ile belediyeler kazanmışlar buna gık yok. “…Ağrı Belediye Başkanı DBP’li Sırrı Sakık, HDP binasına ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganları ile saldıran gruplar hakkında 2014 nevruzunda söylediği ‘it sürüleri’.. ve “Mustafa Kemalin Askerleriyiz ifadesini doğru bulmuyorum” diyen il başkanlarına” teslim olmuşlar, utanmadan laf ediyorlar. Sorarım size, dünyanın hangi batı ülkesinde ya da ABD de; biz sırtımızı terör örgütlerine dayadık diyen parti/siyasetçileri meclislerine sokarlar!? Şimdi tekrar sorarım size, hangi anayasa değişikliği bunların cezasını verecek. !!!
Seçim yasası çok ciddi gözden geçirilerek, teröre bulaşmış kişiler ne milletvekili, ne de yerelde/kamuda asla idareci adayı bile olamamalı…
Halen yargıda fetö hakimi, savcı ve polisleri varken Anayasada olsa bile, vicdanları kanatan çok mahkeme sonuçları var. Bunların bile, bu tür mankurtlar tarafından kasıtlı olarak verildiği kanaatini taşıyorum. En basiti “…Özgür Duran’ın sevgilisi Ayşe Dırla’yı dövdüğü gerekçesiyle olaya müdahale etmek isteyen Kadir Şeker, çıkan arbedede Duran’ı bıçaklayarak öldürdü. Şimdi Hapishane de…”! Bu böyle olmamalı. Bakın bu karar sonrası, insanların gözü önünde eşini ya da kadınları boğazlarken bile, masada oturup seyredenleri izliyoruz, Ne vahim, ironik bir durum değil mi!… Şimdi sorarım size, hangi anayasa değişikliği bunun önüne geçecek!
Birçok ülkeyi sömürmek isteyen güçlerin en büyük silahı kendisi için çalışan kurum, kuruluş, siyasetçi ya da örgütleri beslerler, zamanı geldiğinde de kullanırlar. Gezi olaylarında olduğu gibi. Bunlardan biri de algı operasyon kuruluşları ve onu yansıtan görsel ya da yazılı basındır. Her gün bu tür basın aracılığı ile onlarca yalanı milletin gözünün içine baka baka, resmi rakamlarla ya da mahkeme kararları ile yalanlandığı halde tekzip etmeyen, utanmayanlar, bu yalanlar ve algılar üzerine ülkeyi kaosa götürme planı yapanları, hiçbir proje ve hedefi hatta ülkesi umurunda olmayanları, hangi anayasa değişikliği engelleyecek!
“…”Evet, büsbütün ümitsiz değilim. Dünya, büyük bir manevi buhran geçiriyor. Manevi temelleri sarsılan garp(batı) cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî(bulaşıcı) illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.”.
“…Rus Polisi(der):”Nerelisin?” “Bitlisliyim” dedim. Dedi: “Bu Tiflis’tir.” Dedim: “Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.” Dedi: “Ne demek?” Dedim: “Asya’da, âlem-i İslam da üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet(yıkım) inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs(yok olacak) edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.” Dedi: “Heyhat! Şaşarım senin ümidine.” Dedim: “Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı(gündüzü) vardır. “Dedi: “İslâm parça parça olmuş. “Dedim:”Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslam’ın müstaid(kabiliyetli) bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslam’ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslam’ın iki bahadıroğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir…”Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslamiyet’in bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir…
KAYNAKLAR
Tarihçe-i hayat:783-784
Sünühat:83-84