Son dönemlerde beslenme konusu herkesin iştahını kabartıyor; yüzyıllardır olduğu gibi. Sağlıklı beslenme konusunda herkes otör olmuş durumda, hekimler, diyetisyenler, yaşam koçları, şifacılar, alternatif tıpçılar gibi birçok farklı disiplin sağlıklı beslenme yöntemleri hakkında farklı fikirler sunuyorlar. Söylenenlerin birçoğu ilginç ve aslında bilimsel temellere de oturtulabilen beslenme yöntemleri. Bir taraftan bağırsakların ikinci beyin olması meselesi var, bir taraftan karbonhidratların glüten içermesi meselesi var, yağların aslında kalp hastalıklarına neden olması ve diğer taraftan kalp hastalıklarından koruması meselesi var. Beynin birinci beyin olarak yağlara ihtiyaç duyması meselesi var. Peki ya ağız? Ağız sadece yemekleri öğüten ve yemeklerin keyfini çıkaran mı? Yemeklerin keyfini çıkarırken vücuda verdiği rahatsızlığın farkında olmayan mı? Ağız bu beslenme meselesinde şuursuz olan mı? Bu sorularının cevabını bir ağız işçisi olarak ben de pek bilmiyorum. Ancak diş hekimlerinin aynı sözcükleri, kalıplaşmış beslenme önerilerini yüzyıldır verdiğini biliyorum; şekerden uzak durun, rafine gıdalar tüketmeyin, bu cümlelere ek olarak bizi dinleyen hastalarımıza taze sebze ve meyvelerin dişlerde mekanik temizlik yaptığını, faydalı yağların diş çürüğünden koruduğunu da söylüyoruz. Ama, fakat, lakin biz ne diyoruz? Yani biz hastalarımıza bir beslenme biçimi öneriyor muyuz?
Ne yazık ki birçok konuda kendine tam güveni olan diş hekimleri beslenme konusunda biraz geriden geliyoruz. İşin aslıysa biz bu konuda bayağı sağlam bir birikime sahibiz. Çalışma alanımız sadece dişlermiş gibi göründüğü için sesimiz beslenme konusunda çok gür çıkamıyor. Ağız sağlığını bedenin genel sağlığından ayrı bir şeymiş gibi gördüğümüz sürece de bu iş böyle devam edecek. İlginç olarak bu beslenme meselesinde sanayi devriminin ipliğini pazara çıkaranların diş hekimleri olduğunu biliyor muydunuz? 20. Yüzyıl boyunca bilim karbonhidratları yere göğe sığdıramazken, glütenin esamesi okunmazken, yağlar beslenme düzeninde sağlıksız olarak bir kenara itilmişken; diş hekimleri hep aynı beslenme yöntemini sizin kulağınıza fısıldadı. Sık aralıklarla beslenmeyin, doğal yağlar dişlerinizi korur, karbonhidratlardan ve rafine şekerden uzak durun vs… Biz size hep söyledik, söylemiştik. Elimizde kanıtlar da var, 1930’ların sonunda bir diş hekimi Weston A. Price “Nutrition and Physical Degeneration” kitabında diyet ve diş hekimliği ile ilgili bilgiler verirken; 21 yüzyılda moda olmuş diyet yöntemlerine göz kırpıyordu. Dr. Price bütün dünyayı gezip geleneksel beslenme yöntemlerini araştırarak, bu yöntemleri sadece ağız ve diş sağlığı açısından değerlendirmemiş aynı zamanda kalp sağlığı, enfeksiyon hastalıkları, bağışıklık sistemi ve otoimmün hastalıkların da gelişimini incelemişti ve sonuçta dişlerimize zarar veren ne varsa bir süre sonra bedenimize de zarar verdiğini göstermişti. Dr. Price’ın kullandığı bilimsel yöntemler gözlemsel araştırmalardan oluşuyordu ve bugün kabul görmeyebilirler. Onların takibindeyse kabul görmüş bilimsel yöntemlerle Dr. Price’ın söylediklerinin büyük bir kısmı kanıtlandı. Yani biz diş hekimleri yıllardır aynı çizgide benzer şeyleri söyleyen belki de tek profesyonel ekibiz. Bu nedenle diş hekiminizin sizi beslenme konusunda yönlendirmesine izin verin, onları dinleyin, altında somut kanıtlar olan beslenme tavsiyelerine kulak verin.
Çok basit bir şekilde anlattığımız beslenme yöntemleri belki de şu anda okuduğunuz diyet kitaplarının bir özeti olabilir. Çocuğunuzun gelişimi açısından önemli ipuçları içerebilir. Sonuç olarak beslenme de, sağlık da ağızdan başlar.
Not: Bağırsak da önemli tabi
1 yorum
Diş sağlığı konusunda herkesin göz ardı ettiği, kolayca geçiştirdiği önemli bir gerçek var. 7.2 milyon yıl dayanmış, çürükleri olmayan bir insansıya ait diş fosilini düşündüğümüzde, insan bedeninde en güçlü madde olan dişlerin bu kadar sağlam olduğunu biliyoruz. Ama ne yazık ki, 20 – 30’lu yaşlarda dişleri çürümüş, çürük sorunları yaşayan kadın sayısı gün geçtikçe dramatik şekilde artıyor. Peki bu nasıl mümkün olabilir? Şeker tüketmiyor, barsakları sağlam, ıtoimmün Hastalıkları yok, beslenmesi iyi olan bu kadınların dişleri neden çürük? Bu kadar sağlam bir maddeyi çürütmek için sağlam bir neden arıyoruz, basit olamayacağı yanlılığı ya en büyük hatamızsa?
Herkesin aklına gelen ilk sorular: “Sadece beslenme mi? Sadece bağırsaklar mı?” diye olabilir. Ancak, belki de kimsenin düşünmediği, hatta “Yok artık!” dedirtecek bir başka sebep var: Vajina. Vajinal takıntıların, kronik bozulmuş genital hijyenin diş çürümesine neden olabileceği hiç aklınıza geldi mi? Üstelik, daha doğmadan önce annenizin patojenik vajinal akıntılarına maruz kalarak diş kökleriniz hasar görmüş olabilir. Bu soruları hiç bir diş hekimi hastasına soramaz, çünkü sapık damgası yer, vajinal akıntı ile diş çürüğünün ne alakası var çıkışını duymak istemezler.
Tıbbın bu konuya gözlerini kapamış olması imkânsız mı? Belki de bu mahrem alan, yüzyıllardır göz ardı edilen ve görmezden gelinen bir kör nokta. Sabit ve mobil, akademisyenler tarafından yeterince araştırılmayan bir alan olabilir mi? Vajina ve vajinal akıntıların, diş sağlığınıza düşündüğünüzden çok daha fazla etki edebileceğini artık göz önünde bulundurmanın vakti geldi. Bu durum, sadece beslenme ya da bağırsaklarla ilgili bir sorun olmayabilir; tıbbın mahrem gördüğü bu alana bakmak, çürüklerin altında yatan gerçek sebebi ortaya çıkarabilir. Jinekolojik sağlığın; genel sağlıktan değerli olduğunu insanlar malesef hastalanmadan öğrenemiyorlar.