Bir gün gazete sayfalarında “yarasa çorbası” içen Çinli köylüleri tehdit eden bir salgın haberi ile karşılaştık, kimimiz bu Çinlilerde neler yiyor ne kadar iğrenç dedi, kimimiz reyting uğruna yapılan bir haber zannetti, çorba kasesindeki yarasa resmine bakakaldık nedir bu işin aslı gibisinden ama hiçbirimizde, artık globalleşen dünyada seyahatlerin bu kadar yoğun olduğu bir çağda çok kısa sürede bu salgının tüm dünyaya yayılabileceğini bizim ülkemizi de vurabileceğini işin ciddiyetini düşünemedik.
Genetik olarak bize bulaşmaz Türk insanının gen yapısı farklı diyen oldu, kelle paça içenlere virüs falan işlemez diyenler oldu, bu bir senaryo böyle bir virüs falan yok diyen oldu (2.6 milyon insan öldü halen bunu söyleyenler hiç de az değil), basit bir grip zaten her yıl influenzadan milyonlarca insan ölüyor bu kadar da büyütmemek lazım diyen oldu, bu virüs laboratuvarda yapıldı biyolojik bir savaş yaşıyoruz görüşü de oldukça destek gördü, bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Dilerseniz 500 yıl geriye gidip dünya üzerinde milyonlarca insanı öldüren büyük salgınlara bir göz atalım.
14. yüzyılda dünya genelinde yaklaşık 200 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanan veba (yersinia pestis) salgını, 4 ayrı RNA virüsünün yol açtığı “Kanamalı ateş” salgınları, 1545-1548 yılları arasında Meksika’da ortaya çıkmış ve tahminen 5 ile 15 milyon insanı hayattan koparmıştır.
İspanyol vebası, 1647-1652 yılları arasında İspanya’yı kasıp kavurmuş. “Kara Ölüm”, İspanya’da 76 bin can almıştır.
1817-1824’de Asya ve Avrupa’da ortaya çıkan kolera salgını, 1899-1923 yılları arasında yaklaşık 1.500.000 kişiyi öldürdü. Vibrio cholerae adlı bakteriyle gelişen kolera, bağırsak enfeksiyonuna daha sonra şiddetli ishale neden olan bir hastalık. Kolera, 1817′de Japonya’da, 1826′da Moskova’da, 1831′de Berlin’de, Paris’te ve Londra’da salgınlar yaptı. Osmanlı İmparatorluğu’nda 1912-1913 Balkan Savaşı sırasında görülen kolera salgını ciddi kayıplara sebep olmuştur .
Çiçek hastalığı, her yaşta her cinste görülen, irinli kabarcıklar dökerek yüzde izler bırakan, ateşli, ağır ve bulaşıcı bir hastalık olan çiçek hastalığı tarihte en çok ölüme yol açan hastalıklar listesinde bulunuyor. Çocuklarda daha sık görülen çiçek hastalığının Variola major ve Variola minor olmak üzere iki tipi bulunuyor.
Tifüs epidemisi 1848 yılında 20 bin kişinin ölümünden sorumlu tutuldu.
İspanyol gribi ya da İspanyol nezlesine, 1918-1920 yılları arasında H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türü yol açtı. İspanyol gribi, 18 ay içinde 50 ile 100 milyon arası insanın ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgınlardan biri oldu. Birinci Dünya Savaşı’nın son aylarında tüm dünyayı etkisi altına alan İspanyol gribinin, dört yıl süren savaşın bitmesinde rol oynadığı düşünülüyor.
2014 yılında dünyada yaklaşık 36.9 milyon insanın HIV pozitif olduğu belirtildi. 2010 yılında 1.8 milyon insan AIDS nedeniyle hayatını kaybetti, bu sayı 2005 yılında 2.2 milyondu. The Lancet’te yayınlanan bir raporda, 2015 Global Hastalık Yükü Çalışmasına göre HIV enfeksiyonunun 1997 yılında 3,3 milyon hastayla zirve noktasına eriştiği tahmin ediliyor.
2002-2003 yılları arasında Asya ve Kanada’da etkili olan Şiddetli akut solunum yolu sendromu (severe acute respiratory syndrome, SARS), şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsün (SARS-CoV) neden olduğu bir solunum yolu sendromu. Kasım 2002 ve Temmuz 2003 tarihleri arasında Hong Kong’da başlayan SARS salgını neredeyse pandemik hale geldi ve dünya çapında 8422 vaka ile 916 ölüm görüldü. Dünya Sağlık Örgütü, ölüm oranını %10,9 olarak açıkladı. Sars etkeni haftalar içinde Hong Kong’dan 37 ülkeye yayıldı. Bugün itibarıyla SARS’ın yayılması tamamen önlenmiş durumda. Ancak, SARS hastalığının (çiçek hastalığı aksine) eradike edildiği iddia edilmemekte. Bazı hayvan popülasyonlarında hala doğal ana rezervuar olarak mevcut olabileceği ve gelecekte insanlarda tekrar hastalık yapabileceği düşünülüyor.
Asya gribi, 1957-1958 yıllarında 2 milyon, Rus gribi 1889-1890 arasında 1 milyon Hong Kong gribi 1968-1969 yılları arasında 1 milyon insanı öldürdü. Domuz gribi ise 2009 yılında 284 bin kişinin canına mal oldu.
2013-2016 yılları arasında Batı Afrika’da patlak veren Ebola salgını 11.300’den fazla ölüme yol açtı. Batı Afrika Ebola salgını, Aralık 2013’te Gine’de başladı, Liberya, Sierra Leona gibi Batı Afrika ülkelerine yayılan ve Haziran 2016’da sona eren salgın sonucunda virüs 28 bin 616 kişiye bulaştı. Bu salgın, hastalığa yakalanan kişi ve ölümler açısından tarihteki en ölümcül ebola salgını olarak kayıtlara geçti.
Yeni tip koronavirüs salgını (COVİD-19) 2019 sonlarında, Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıktı. Yüksek ateş, öksürük ve sonrasında gelişen zatürre ile seyreden yeni tip koronavirüs hızla yayılarak tüm dünyayı etkisi altına aldı. Son verilere göre (9.3.2021) dünya genelinde 2.6 milyon insan yaşamını yitirdi .
Bir şey dikkatinizi çekti mi? neredeyse 80 yılda bir virüs ya da bakteri nedenli bir hastalık salgın yapıyor ve milyonlarca insan ölüyor, son 500 yıldaki ölüm sayısı ortalama 400.000.000 bu rakam sadece salgın hastalık nedeniyle, kanser, trafik kazası, doğal ölüm, deprem gibi nedenlerle birleşince milyarlara ulaşıyor. Burada aklımıza hemen dünya nüfusunu dengeleyen bir doğal seleksiyon teorisi geliyor daha dinsel ve sosyolojik düşünenler ise olaya ilahi bir denge kurulduğu yönünden yaklaşıyorlar. Aslına bakarsanız her ikisinin de üzerinde düşünmek gerek zira günümüzde tıbbın bu kadar ilerlediği teknolojinin yaşamımızın her alanına girdiği bir çağda insanoğlu halen çaresiz. Birde trilyon dolarlarına daha fazla trilyonlar katmak için uğraşan küresel güçlerin bir komplosu olarak olaya bakanlar da var ki halen bu virüsün laboratuvarda mutasyona uğratılmış bir SARS virüsü olup olmadığı da tam bilinemiyor. Hızla geliştirilen aşılar tek umudumuz birde doğal bağışıklık ama virüs de olduğu gibi durmuyor ki geliştirdiği mutasyonlar yeni salgınlara yeni ölümlere yol açıyor aslında mutasyonlarda virüsün hayatta kalması için bize karşı geliştirdiği bir yöntem.
Sanki bize hiçbir şey olmayacakmış gibi düşünüyoruz elimizde böyle bir garanti varmış gibi yaşıyoruz halbuki 400 sene önce vebadan ya da 100 sene önce İspanyol gribinden ölen insanlardan ne farkımız var.
Bu pandeminin bize verdiği mesaj acaba şu şekilde algılanabilir mi?
İnsanoğlu ne kadar güçlü, teknoloji ne kadar ilerlemiş olursa olsun halen tanınmayan hastalıklara karşı son derece çaresiz, tabii ki eski yıllara göre elimiz çok daha güçlü ama yine de Sars Cov-2 de gördüğümüz gibi çok çaresiz durumdayız. Sadece solunum yolları nedeniyle değil bu dönemde kalp krizi nedeniyle de hem ülkemiz hem dünyada çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Bu ölümlerinde pek çoğunun arkasında gerek kapanmaların getirdiği psikolojik rahatsızlıklar, hareketsiz yaşam, gerekse virüsün dolaşım sisteminde yaptığı tahribatlar olduğu söylenmekte.
Gezmeyi çok sevenler eski gezilere ait fotoları paylaşıyor, arkadaşlarıyla keyifli eğlenceler düzenleyenler eski fotolara bakıp ne güzel günlermiş kıymetini bilemedik diyor, hepimiz pandemi öncesi günlerimizi özlüyoruz, maddi ve manevi yönden bunaldık ama unutmayalım ki bugünler de geçecek hayatta en önemli şeyin sağlık olduğunu temiz havada ciğerlerimize çekebildiğimiz nefesin, sağlık içinde geçirdiğimiz günlerin en büyük nimet olduğunu anladık, her şeyi dert edinmenin ne kadar boş olduğunu, aşırı hırs ve para kazanma yarışının aslında hiçbir şey ifade etmediğini hastalığın zengin fakir, ırk, din ayrımı yapmadan nasıl ölümlere yol açtığını gördükçe daha iyi anladık. Yeni normal olarak tabir edilen maskeli, selamlaşmaların uzaktan yapıldığı, kolonya şişelerinin her an elimizin altında bulunduğu bir yaşam tarzına evrildik.
Ama bence bu pandeminin verdiği en büyük mesaj insanın kendisi ve ailesine ayırdığı zamanın önemini hatırlatmasıdır, haline şükrederek büyük planlar yapmadan sınırlarını zorlamadan, hayatta olan sevdiklerine daha fazla zaman ayırıp, doğayı ve hayvanları severek , sağlıklı yaşamak sevginin gücünü hissetmek bu mesajın ana fikri olduğu düşüncesindeyim.
Hepinize sağlıklı günler dileklerimle.