Bütün insanlığı kucaklayan bir medeniyet anlayışına sahip olmamız lazım. Buna Tevhit Medeniyeti, İslam medeniyeti, İnsan Medeniyeti, Bilgi Medeniyeti diyenler var. Bence Medeniyet, tek başına yeterlidir. Adına bir sıfat eklemeye gerek yok diye düşünüyorum. Medeniyette söz sahibi olmanın yolu özgür olmaktır. Medeniyette özgür olmanın üç temeli vardır. Bilim, Din, Sanat. Şüphesiz Din’in sahibi, kainatın da sahibidir, bilimin de sahibidir, sanatın da sahibidir. Biz insanız, bu üç temele, evrenin bir sahibi olduğunu bilerek sarılmalıyız, kendi özgürlüklerimizin sınırlarını da bilerek, uygarlık yolumuzda ilerlemeliyiz.
Müzik eğitimi konusuna başlamak kolay da bitirmek kolay değil. Başlı başına bir derya. Öyle bir derya ki müzik eğitiminin her yüce insani değerle bir kıyısı var. Başlangıçtan sonucuna kadar. Bu yüzden insan kimliğiyle çok yakından ilişkili görülmektedir.
Müzik eğitimini, müzik tarihindeki verilerle değerlendirirsek; Osmanlı için Viyana yenilgisine kadar, Avrupa müziği kadınsı müzikti, erkeksi değildi; sonrasında siyasi değişimlerle Avrupa müziğinde değişimler bize, Avrupa ile entegre olmaya zorladı. Avrupa’daki siyasi ve müzikteki değişimler bizi kendimize sorgulattı, bizde neden olmasın? Keman’ı 1750’de kabul ettik, ama sisteminde bir değişiklik yaparak. Müzikte değişimler devam etti ve biz nihayet 1830’da Avrupa müziğini devleti temsil eden müzik yaptık. Bu temsil hakkını Cumhuriyet Döneminde tekrarladık. Ya eğitim, özel meşk sisteminden, toplu eğitimi temsil eden sınıf eğitimine geçtik. Şimdi müzik eğitimi nasıl olmalı sorusuna cevap arıyoruz. Niye kaval olmasın? niye bağlama olmasın? diyoruz. Yani geçen yazımızda değindiğimiz referans sazımız ne olmalı diye soruyoruz. Ve şunu biliyoruz, Türk müziği aralıkları ve perdeleri, Avrupa müziğinden farklı. Biri 12 ton üzerine, diğeri 17’li veya 24’lü sistem üzerine kurulu.
Görüldüğü gibi iş dönüp dolaşıp başlangıçta düğümleniyor. Müzik eğitiminde başlangıç neresi olmalı?