Saplantılı ideolojilere sahip olanların tek dertleri, mide ve şeheviyatı beslemektir. Aslında, bunu nereden sağladığının bir önemi olmaması gerekir. Ancak durum böyle olmuyor. Yaşam şekli bu da olsa, hayatı bu minvalde de sürdürse; beslenme ortamı kendisi gibi olmayanların, ötesinde berisinde olmak istemezler. Zira, lezzeti ve keyfine dokunmasalar da, etraflarında bu yaşam şekline aykırı birilerinin varlığı keyiflerini kaçırır. Nasıl ki bir zamanlar, materyalizmin bunlara sunduğu hayat şekli, yanından geçerken bile tahammül edemedikleri mezarları talan ettirdi, mezar taşlarını kırıp döküp imha ettiler, günde duyulan 5 vakit ezanı susturmaya çalıştılar, sela seslerini kıstılar veya güçleri yettiğinde okutturmadılar… Ölüm’ü, ne hatırlatıyorsa onlara savaş açtılar. Oysa, bir türlü tatmin edilemeyen ve aç bırakılan ruhlar, bunalımlara girerek, genç yaşta intihar eden veya intihar müesselerinde (İsviçre’de olduğu gibi) ötenazi haklarını kullanarak yaşamına son verdiler. Milyarlık beşikler de sallanarak uyutulan insanlara bir çözüm sunamadılar.
Sevmedikleri, istemedikleri idareciler(iktidar) eliyle bile hayvani duyguları doyurulurken, buna bile razı olmadılar. Günahlarının sonsuz özgürlüğü bile onlara yetmedi. İlla da herkes, her şeyiyle (sözde değil, özde ! ne demek se…) onlar gibi olmalıydı !… Bütün gayretleri, çabaları, programları hep bu minvalde seyretmeye devam edegelmiştir… Bu yaşamı ideoloji haline getiren siyasilerden; sözümüz söz, “söz milletin dedik” algısı, millet iradesi ile gelenleri yok sayıp onlara oy verenleri ötekileştirerek, iktidara geldiklerinde hesap soracaklarını vaat ederek, uçup gitti.
Demokrasi, terörün olduğu hiçbir yerde yeşermez, yaşanamaz, yaşatılamaz gerçeği gün gibi ortada iken; kırk yılı aşkın süredir belimizi kıran terör örgütlerine ya da savunucularına yeşil ışık yakmakla kalmayıp, “YPG bize mi saldıracak” sözünü rastgele değil, bilinçli söylem ve eylem haline getiren, ortak mutabakat olarak hatta parti programına koyan; “Vizyon belgesi” olarak tanımladığı seçim bildirgesinde, Türkiye’ye birinci sınıf demokrasiyi getirmeye namus sözü veren bu siyasi iradenin algısı ne kadar sürer?
Bütün farklılıklarımızla, zengin kültür birikimimizi baltalama adına, bunları kaşıyarak, “seçim kampanyasında kullanılan sloganlardan biri olan “açalım kızıl sancağı geçsin yezitlerin çağı” oldu. Oy istenen bu söylem, siyasi partilerin yanı sıra terör örgütü sempatizanları tarafından da kullanıldı. Bu söylemi afiş haline getiren terör örgütü THKP-C, siyasi parti liderinin alevi kimliğine dikkat çekerek oy çağrısı yapması”, ülkem insanı böldüler algısını, çook kısa sürede çürütmedi mi …
Tüm seçim afişlerinde, evvelinde ve şimdilerde, “”Bütün işçilere namus sözü ve garanti veriyorum. Kazandığımız bir belediyede, belediye başkanı haksız yere bir işçinin işine son verirse gelecek beni bulacak” algısı; seçimin hemen sonrasında, kazandıkları belediyeler de sadece 9 ayda 15 bine yakın işçinin kıyımı, atılması; namus sözü algısını, acıtarak çürütmedi mi!..
Türkiye’ yüzlerce modern donanımlı hastanelerin yanı sıra, 20’nci şehir hastanesine kavuştu. Halen inşası süren 13 ve proje aşamasındaki 2 şehir hastanesiyle bu sayıyı 35’e çıkartacaklarını dile getiren, iktidara, “ bizde 50’ye çıkaracağız!”; Yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü ve Avrasya Tüneli, Marmaray, Çanakkale köprüsü gibi, dudak uçuklatan rüya projeleri görüpte (görmeyerek), “biz de bunun daha mükemmelini yapacağız”; “Türkiye 2002’de 276 baraja sahipti biz buna 585 baraj daha ekledik” diyen iktidara karşı, “ biz de 700’lere çıkaracağız, çok az yapmışınız, dediklerini duydunuz mu…Yoksa bunlar hikaye, masal öyle bir şey yok, algısını mu duyduk!
TCG Anadolu, Cumhurbaşkanının katıldığı törenle Deniz Kuvvetleri Komutanlığına teslim edildi. Dünyada bu ölçekte gemiye sahip 12 ülke bulunuyor. TCG Anadolu, üzerine iniş-kalkış yapacak SİHA’larla dünyanın “ilk SİHA -gemisi” oldu. Şu ana kadar Türkiye’de üç derin deniz sondaj gemisi bulunuyordu. Sultan Abdülhamid Han ile birlikte bu sayı 4’e çıktı. Diğer üç sondaj gemisi ise; Fatih, Yavuz ve Kanuni’ , öte yandan Barbaros Hayreddin Paşa ve MTA Oruç Reis adında da iki sismik araştırma gemimiz çalışmalarını sürdürüyorken, bunları biliyor ve görüyorken;
İHA ve SİHA’lar ile 40 yıllık terörün belini kıran, 30 dan fazla ülkeye silah satan bir ülke konumuna gelmişken, sattıkları ülkelerde 30 yıllık Karabağ esaretine son verirken, Rusya gibi devasa bir gücü Ukrayna’da durdururken; yerli savunma sanayi %20 lerden %80 e ulaşmışken; çok az sayıda ülkenin sahip olduğu, akıllı uçaklar olarak bilinen F35’ leri bile geride bırakan teknolojisi ile Türkiye merkezli tasarım ve geliştirme çalışmaları devam eden, turbofan motorlu, gizlilik ve havadan havaya füze atabilme kabiliyetine sahip insansız savaş uçağı KIZIL ELMA’nın müjdeleri verilirken;
Türkiye’nin asıl gideri terör ve enerji bağımlılığı olduğunu herkes biliyor olmasına rağmen, bunlara çözüm odaklı (terör nasıl kurutulur, görüyorken), yerli enerji kaynakları bulma gayretiyle, “540 milyar metreküp olarak açıklanan doğal gaz keşfinin 3 boyutlu modellemesiyle 652 milyar metreküp olarak revize edildiğini, böylece 710 milyar metreküp doğal gaz keşfine ulaşıldığı, daha da bu miktarların artacağı” müjdesi veriliyorken; Türkiye’nin 62 yıllık yerli otomobil hayali gerçek olan ve Elektrikli otomobil TOGG artık yollarda iken;
Seçime gittiğimiz şu süreçte cek-caklı, uluslararası kaynaklardan fonlanan ve sadece yıkım ekibine destek veren, algı’lardan başka hiçbir projesi olmayan ve seçmene sunulmayan, hele bir gelelim, hele şunlar gitsin de düşünürüz diyenlerin algısı çöker mi !.. Sadece bu algılarla beslenen, ancak ülke düşmanları tarafından devasa paralarla fonlananlar, önce Allahın(CC) sonra bu asil milletimin şamarını yiyecek, algı ile yönetilemeyeceğini bir kez daha görüp, vaat etmeyip gizli ajandalarında sakladıkları çukurlara gömülecektir, inşallah. Velev ki olmadı, Ya sabır. En azından safımız belli…
Gerek ağlat, gerek güldür /Gerek yaşat gerek öldür/Aşık Yunus sana kuldur/Kahrında hoş, lütfun da hoş.