Size bugün çoğu mimarın eserlerini bildiği, dünya mimarlık arenasının en ilginç mimarlarından birinden bahsedeceğim. Duyuların mimarı olarak adlandırılan Peter Zumthor. Hiçbir sınıflandırmaya tam olarak girmeyen, hissetmeyi temel mottosu olarak belirlemiş bir sanatçı mimar. Yaptığı çalışmalar sanat eseri olarak adlandırılabilecek nitelikte olmasına rağmen kendisine sanatçı denilmesinden hoşlanmayan, günümüzde ikon yapılar ve yıldız mimarların tanımlaması dışında olabilen bir mimar.
Hiçbir yapısı birbirine benzemeyen Zumhort, 1943 yılında İsviçre’de doğmuştur ve marangoz bir babanın oğludur. Tasarım eğitimi için gittiği Basel’de iç mimari eğitimi aldıktan sonra mimarlık okumaya karar vermiş ve ABD’ye giderek Pratt Enstitüsü’nde eğitim görmüştür. 1980’lerin başlarında İsviçre’nin Graubünden kantonunda, Alpler’in eteklerinde karla kaplı bir köyde öncelikle kendi ailesi için bir ev tasarlamıştır. Evin yanına da 2 ofis binası yaparak yaklaşık otuz kişinin çalıştığı bir tasarım ofisine sahip olmuştur. Mimarlığın gündeminden ve aktüel olandan uzak durmaya çalışan, genel geçer formlar ve malzemelere mesafeli duran bir mimardır.
Zumhort’a göre tarihten gelen süreklilik kaçınılmaz olarak tasarımlara yansımalıdır. Bu bakış açısı ile geleneksel teknik ve malzemeleri modern çözümler ile yorumlayarak kullanmıştır. Yapı teknolojisinin gelişimine bağlı olarak kendine has bir tarz geliştirmiştir. Her ne kadar hiçbir sınıflandırmaya uygun olmasa da minimalist bir mimar olarak adlandırılabilir. Zumhort, azaltılmış ve fazlalılarından kurtulmuş ama aynı zamanda İhsan Bilgin’in tanımıyla yoğunlaştırılmış bir yaklaşıma sahiptir. Zumhort’un yaklaşımının temelinde tarihsel kırılma noktalarından damıtarak elde edilmiş olan deneyimler ve tarihselliğe doğru bir şekilde eklemlenebilme kabiliyeti yatmaktadır.
Endüstrileşme ve daha sonra modernizmin tüm nesne ve olguları tanımlayarak net bir şekilde ifade etme, tek tipleştirme çabaları, çoğaltarak rasyonelleştirme ve sonuç olarak birbirinin aynısı olmayı dayatması, bizi bu olgulara tepki olarak ortaya çıkan postmodernizme getirmiştir. Postmodernizmin başlarda bir başkaldırı, bir direniş tepkiselliğinde olması sonraları çok sayıda referanslar ile kendi kendini nefessiz bırakmasına engel olamamıştır. Ardından 1980’ler ile birlikte herkesten bir değer yaratmasını isteyen kapitalizmin yansımalarını yapı endüstrisinde de görselliğin değer kazanması şeklinde tezahür etmesi ile yaşamış bir kuşağız. Bu dönemde her şeyin farklı olması isteniyordu. Doğal bir süreç içinde yaşayarak farklılaşma yerine en baştan farklı olacak şekilde yola çıkılan bir nevi zorlama yaklaşımlar benimsenmişti. Bu zoraki farklılaşma çabası sonucunda her şeyin kaybolmaya başlaması kaçınılmaz olmuştur. Fransız düşünür, sosyolog, postyapısalcı felsefe ve postmodernizm üzerine olan çalışmalarıyla ünlenmiş Jean Baudrillard’ın simülasyonların gerçeği kaybettirmesini ortaya koyduğu simülasyon kuramı buna güzel bir örnektir. Tüm bu olgulara tepki olarak saf, kendisi gibi olan bir şeylere olan ihtiyaç mimaride Zumhort’un ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Zumhort’a göre zaman ve mekan olarak bizler süregelen bir şeyin, mirasın veya oluşumun içindeyiz. Eskinin tamamen silinmemesi, ona doğru olarak eklemlenebilmek, orada olanı yok saymamak ile ancak yapıların sanki hep oradaymış gibi bir etki yaratması sağlanabilir.
Zumthor çocukluğuna ilişkin bir anı anlatıyor. Bahar geldiğinde ağaçların arasında koşarken hissettiği özgürlük, dünyaya ait olma ve var olma hissini hiç unutmadığını, başka hiçbir aracı olmadan, sembolleştirmeler, bir takım imgeler ve dayatılan anlamlar olmadan, tasarlanan yapıların sadece orada varoluş biçimlerini kendiliğinden var olmaları ile bunu insanların hissetmeleri ve algılama biçimleri üzerine kurmaya çalışıyorum demektedir.
Carlsberg Mimarlık Ödülü, Mies van der Rohe Ödülü, Pritzker Mimarlık Ödülü, İngiltere Kraliyet Altın Madalyası gibi mimari ödüllere sahip olan ve İsviçre, Avusturya ve Almanya’da pek çok prestijli ve bilinen yapı tasarlayan Zumthor’un her bir yapısı üzerine kitaplar yazılan, makaleler kaleme alınan ve mimarlık teorisyenlerince tartışmalara neden olan önemli bir etkiye sahiptir.
Hafızalarımız ile yaşıyoruz. İmgelemin bir hafızaya dönüşmesi ve bu süreklilik içinde yerini almaya çalışan Zumthor’u sizlerle tanıştırmak istedim.