Ne güzel buyurmuş Efendimiz H. Muhammed (S.A.V): “İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakındır”.
Yeni dönem -pandemi, dijital çağ, asosyalleşme vb. adına ne derseniz deyin- sadece bencilliği ve zevki tatmin etmeyi, hazcılığı (hedonizm) ön plana çıkardı. Tüketim çağının getirileri, var olma ve kendini kanıtlamayı gösterme açısından güçlünün ayakta durabileceği, zayıfın yok olmaya mahkum olacağı (ekonomik, düşünce bazında) bir dünya bizi bekliyor.
Bu süreçte eğitim, teknoloji ve araştırma geliştirme birimleri ile altyapının önemi bir kez daha su yüzüne çıkıyor. Devletler ve milletlere yön verecek olan eğitimli (vasıflı olmak kaydıyla), üreten, kendini işine adamış, ülkesinin değerlerine vakıf gençler olacaktır. Böyle olunca kalite de önem kazanmaktadır. Temel sorunlardan bir tanesi, her bireye aynı eğitimi verebiliyor muyuz? Rekabet koşulları nasıl? Özellikle üniversitelerde verilen eğitimlerde bir standart yakalayabiliyor muyuz? Tamamlayıcı eğitimle birey kendini hangi seviyede hissedebilir? Yoksa klasik eğitimin ikinci yılında gelecek kaygısı, acabalar bitmeyecek. Aileden bir zenginlik, iltimaslı yakınlar ve devlet kapısına adımımızı atabiliyorsak başka tabii.
Ülkemiz için genç nüfus büyük bir potansiyel, özellikle istihdam çözülebilirse bu güç çok verimli kullanılabilir. Önemli olan bu gençlerin hevesini kırmamak ve umutlarını tüketmemektir.
Liyakati başlıca yeterlilik anlamında değerlendirirsek onu her alanda savunabilmemiz gerekir Örneğin çaycı, imam, siyasetçi, berber, bir üniversitede akademisyen vb. olabiliriz. Çalıştığımız kurumda mesaiye uyuyorsak, işe en erken biz gelip en geç biz çıkabiliyorsak, mesai arkadaşlarımızla, amirimizle uyumumuz iyi ise zaten sorun yok. Eğer imam, hekim veya akademisyen gibi kamu hizmeti yürütüyorsak, görev tanımının yalnızca 8-17 saatleri arasında olduğunu kabul etmeyip insanlara daha verimli olmanın yollarını arıyorsak bizden daha liyakat sahibi yoktur.
Liyakat konusunda özgüvenin, beklentinin de etkisi büyük. Günümüzde ağam, paşam, sen yaparsın, senden büyüğü yok (haşa) ortamında yetişen birinin beklentisi, beklentilerinin karşılanması da büyük problem.
Peki liyakat sahibi olunduğunu kimler değerlendirecek veya onlar için de bir ölçü var mı? Bu sorunun cevabı yok. Hiç olmayacak da maalesef. Seneca ne güzel demiş: “Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insanlar vardır; ama güneş her gün yeniden doğar”.
Yazıyı, halk şairimiz Mustafa Köseoğlu’nun sağlık çalışanlarına ithaf ettiği şiiri ile noktalamak isterim.
Sağlıcakla kalın.
MÜTEŞEKKİRİZ
Gece gündüz demeden
Kan damladı gözünden
Neyin var neyin yoksa
Verdin cana özünden
İbni Sina pirindir
Peygamberdir rehberin
Başımızın tacıdır
Sağlık veren ellerin
Sana kaldırılan el
Hakk a kaldırılmıştır
Elinle büyük amel
Aşk canlandırılmıştır
2 yorum
Tebrik ederim, kalemine sağlık hocam.
Hocam gönlünüzün güzelliği samimiyeti her yerde her zaman belli gerçekten. Elinize sağlık. Çok güzel yazmışsınız.