4.7. İSLÂMDAN SONRA BİLİMİN SEYRİ
İlk Osmanlı medreselerinde ders veren müderrislerin çoğu İslâm dünyasının tanınmış ilim merkezlerinde yetişmişler, sonradan gelerek ders vermek üzere istihdam edilmişlerdir.
II. Murad çok beğenip takdir ettiği Gürânî’ye Bursa Yıldırım ve Kaplıca medreselerini vermiş, ardından şehzadesine (II. Mehmed) hoca olmasını istemiştir.
XIV-XVI. yüzyıllarda Anadolu’dan öğrenim görmek için Mısır, Mâverâünnehir, Suriye, Irak, İran vb. İslâm ülkelerine giden yüz âlim Osmanlı ülkesine dönmüşlerdir. (Lekesiz, s. 27-28)
Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin de Fatih’teki medresesi içinde zengin bir kütüphanesi bulunmaktadır. 1150 (1737) sayımında burada 1965 kitap mevcuttur (Erünsal, s. 28, 64-66, 106-110).
Medresede dersler sabah ve ikindi namazı sonrası olmak üzere iki devre, haftanın beş günü ders verilmekte, salı ve cuma günleri tatil olmaktadır.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun (İmparatorluk Deniz Mühendishanesi) ve Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’un (Osmanlı Topçu ve istihkâm subayı okulu) kurulmuştur.
XIX. yüzyılın birinci yarısında tıphânenin teşkilinin ardından mülkiye kurulup devlet imkânlarıyla donatılmıştır.
Geleneksel yapıdan farklı, mektep tarzında yeni program dârü’l-hilâfe medreselerinde (1914 yılında yeni bir şekil verilen İstanbul medreseleri) uygulanmaya başlanmış;
ayrıca Medresetü’l-kudât (şer’î mahkemelere hâkim yetiştiren şeyhülislâmlığa bağlı hukuk medresesi),
Medresetü’l-eimme ve’l-hutabâ (imam ve hatip yetiştirme okulu) (1913),
Medresetü’l-vâizîn (vâiz yetiştirme okulu) (1913),
Medresetü’l-mütehassısîn (Tefsir-Hadis, Fıkıh ve Kelâm-Tasavvuf-Felsefe şubelerinden oluşan din ilimleri okulu) (1914),
Medresetü’l-hattâtîn (hüsn-i hat okulu) (1914),
Medresetü’l-irşâd (Medresetü’l-eimme ve’l-hutabâ ile
Medresetü’l-vâizîn’in birleştirilmesiyle, 1919) kurulmuş;
ancak I. Dünya Savaşı ve arkasından imparatorluğun tasfiyesiyle bu okullar uzun süreli olmamıştır.
İslam’ın Altın Çağı veya İslam Rönesansı, tarihsel olarak Orta Çağ’da, Abbâsiler döneminde 8. yüzyılın ortalarında başlayan ve 15. yüzyılın sonlarına kadar devam eden, İslâm dünyasının çoğunun bilimsel, ekonomik, kültürel, sanatsal, siyasi ve dinî yönlerden zirvede olduğu dönemi ifade etmektedir.(devam edecek)
İslâm peygamberi Hazreti Muhammed ASM, 622 yılında kendisine inananlarla birlikte Arabistan’ın kuzeyindeki Medine’ye göç etmiş ve burada ilk Müslüman şehir devletini kurmuştur.
Çevrede siyasi bir kimlik kazanan ve kaosun hâkim olduğu bu topraklara kanun ve nizam getiren Muhammed ASM, ardından Mekkeli kabileler ile yaptığı aralıklı birkaç savaştan elde ettiği galibiyetler ve 630’da büyük bir orduyla Mekke’yi fethetmesinden sonra ve Arabistan’daki diğer parçalı kavimlerin de kendi sancağı altına toplamasıyla birlikte, İslâm dini bölgesinde büyük ve yegâne güç hâline gelmiştir.
“Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır, âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir.”
(Suyûti, el Câmiu’s Sağir, nr 10026; İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l- İlm, nr. 139)
sloganını kendine rehber edinen 5. Abbâsî hükümdarı Hârûnreşîd,
8. yüzyılın sonlarına doğru devletin yeni başkenti Bağdat’ta büyük bir bilim ve çeviri merkezi olan Beytülhikmet’i (Bilgelik Evi) kurmuş ve Bağdat, İslam dünyasının eğitim ve bilim merkezi olmuştur.
786’da Bağdat’ta el yazmaları koleksiyonu için bir kütüphane, kitaplarda kâğıt kullanmaları için Bağdat’ta 795’te kâğıt fabrikası kurulmuştur. (devam edecek)