Sene 2025 olmak üzereyken halen akıl edemediğimiz veya yaşamımızın merkezine koyamadığımız konular. Belki de her şeyin gerisindeki bir üst akılın varlığını anlayamadığımız için halen tüm insanlığın görmezden geldikleri de denilebilir. Seçilen başlıklar birbirinden bağımsız 3 ayrı konu gibi düşündürse de, üzerinde zihin jimnastiği yapılınca hiç de birbirinden kopuk olmadıkları anlaşılıyor. Aslında sözcük anlamlarına değil de neden bu tariflerin yapılma ihtiyacı oluştuğuna yani kaynaklarına inilmesi lazım. Yani niçin bu tariflerin yapılması ihtiyacı oluşmuş. Belki adalet ve ahlak sadece dünya için veya sadece insan için geçerli kavramlar oldukları düşünülse de, evrensel bir boyutları var. Aslında birbirlerinden hiç de uzak olmayan iç içe geçmiş kavramlar. Aynı yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar söylemi gibi. Öncelikle bu kavramları sadece insan toplumu için değil, tüm evrene de yöneltebiliriz. Hatta tamamen bizlere ait kavramlar olmayabilirler, tüm oluş ve yaratılışın özü ile ilgili olabilirler. Bu 3 kavramın insan hayatındaki yerlerini değil, ortaya çıkışları üzerinde duracağım ve aslında hepsinin de tek bir kaynaktan bizlere bir şeyler anlatmaya çalıştıklarını vurgulayacağım.
Bilim her yerde ..
Bilim, doğanın, dünyadaki ve uzaydaki yaşamın olayların tamamını kapsayan, yaşamın temel kaidelerini oluşturan büyük çoğunluğu matematik ile oluşturulmuş, içerisinde fizik ve kimya kuralları da barındıran bir kanunlar bütünüdür. Özetle bilim yaşamın kaynağının izahıdır. Bilim doğa kanunlarının açıklama şeklidir. Bizlerin bildikleri, bilmeye çalıştıkları ve henüz daha bilinmeyenlerden oluşur. Ancak biz insanlar sadece açıklayabildiklerimize bilim deriz. Aslında bilim her şeyin düzenini kapsar ve hayatın doğanın kendini oluşturur. Bilim görünen ve hatta göremediğimiz dünyada ki her şeyin temeli veya esasıdır. Çünkü bütün düzeni açıklamanın başka bir yolu yoktur. Hiç birşey tesadüfen oluşmamıştır, bilim bu oluşlara yön verir. Örneğin, dünyamız kendi ekseni etrafında her 24 saatte bir dönüş yapar, saatte 1600 km’lik bir hızla döner. Bu hız milyonlarca yıldır hiç azalmaz. Saatte 160 km ‘lik bir hızla dönmüş olsaydı, gece ve gündüz şimdi olduğundan 10 kat daha uzun olacaktı. Böylece uzun gündüzlerde yaz mevsiminin kızgın güneşi bitkilerimizi yakacak, geceleyin de bütün bitkiler soğuktan donacaktı. Her türlü hayatın kaynağı güneşin yüzeyindeki ısı yaklaşık olarak 6.650 santigrat derecedir. Dünyamız güneşten bizi ısıtabilecek şekilde yeterli uzaktadır. Bu mesafe milyonlarca yıldır sabit kalmaktadır. Ya da dünyamız 23 derecelik bir açı ile eğik durmaktadır. Bu duruş sayesinde mevsimler doğar. Böyle olmasa kuzey ve güney kutbu devamlı karanlıkta kalacaktı. Üzerinde yaşadığımız dünyada tüm canlıların mükemmel bir düzenle yaşaması için uygun şartlar sağlanmıştır. Yer kabuğumuz 2-3 metre kalın olsa oksijen tamamen ortadan kalkacak, okyanuslar 1-2 metre derin olsa karbondioksit ve oksijen emilmiş olacaktı. Böylece bitkiler yaşayamayacak ve dolayısıyla hayvanlar ile insanlarında yaşaması mümkün olmayacaktı. Ayrıca atmosferin yeterince kalın olduğu unutulmamalıdır, bu sayede uzaydan gelen zararlı ışınları absorbe eder, uzaydaki binlerce göktaşının direkt dünyaya çarpması engellenmiş olur. Anlatacak o kadar çok bilimsel gerçek var ki, yazmakla bitmez (1).
İşte böyle hassas dengelerle yaratılmış bir dünya da yaşam sürüp gider. Başka bir benzeri veya başka bir alternatifi de yoktur. Hiç bir canlı diğerinin yaşam alanına girmez ve giremez. Bu bilim kuralları üzerinde kurulmuş evrensel dengeye adalet ismide verilebilir. Yani bütün canlılar bir adalet temeli üzerine yaratılmışlardır. Adalet sadece insana ait bir kavram değildir ama adaletli olan insan da gerçekten aranılandır. Doğanın bilim kanunları ile canlılar arasında adalet sağlanmıştır. İnsanlar arasında da adalet ile bir denge sağlanabilir. Yani doğa her canlıya yaşamını sürdürmesi için adaletli davranmıştır. Aynı türden canlılar birbirlerine asla gereksiz şekilde zarar vermezler, birbirlerinin yaşam alanlarını kısıtlamaz ve birbirlerine zulüm etmezler. Yani hayvanlar aleminin özünde bir adalet vardır. Günümüze kadar aynı dünyayı paylaşan insan türü ise, ne yazık ki giderek etrafına daha çok zarar vererek bazı hayvan ve bitki türlerinin yaşamda yok olmalarına sebep olmuştur. İnsan adaleti görmezden gelip hırsları ile yaşamayı tercih etmiş ve günümüze ulaşmıştır.
Peki adaleti ne yaratır? Ahlak nedir?
Bilim üzerine adaletle kurulan dünya düzeninde bazı insanları bazılarından ayıran ise ahlaktır. Ahlak ne yazık ki herkeste bulunmayan bir erdemdir. Ahlak insanın içinden gelir. Adaletli bir yaşamın sürdüğü dünyada ortaya çıkan insan, eğer hakikatı görebilse ve Ahlak’lı olabilirse diğer insanlar için de, kendisi için de yaşamı kolaylaştırmış olur. Ama ne çare.. Emanuel Kant’a göre, insan kendi ahlak yasasını belirler ve bu yasa onun içinde var olan iradeyle gerçekleşir. Bu irade, ahlaki eylemleri menfaat gözetmeksizin ortaya koymaktadır. Kant’a göre, bu iradeyi tecrübeden değil, içimizden gelen istekle kazanırız. Yani ahlaki eylemlerimizin temeli, içimizde var olan iyilik iradesi veya isteğidir (2, 3). Yani gerçekleştirdiğimiz eylemlerde, hiç bir çıkar gözetmeksizin yapıyorsak bu ahlaken doğru olduğu için yapıyoruzdur. Ya da ahlak şöyle tarif edilebilir; kendimizi nasıl mutlu edebileceğimizin değil, kendimizi nasıl mutlu olmayı hak eden insanlar yapabileceğimizin yoludur. Yani kalıcı bir mutluluk için yapılmış bir tercihtir.
Kur’an’a göre Ahlak ?
Peygamberimizin Kur’an’ı yaşamasından doğan bir ahlaktır. Kur’an ahlakının en önemli niteliği, Allah ile beraberlik şuuruna ulaşmaktır. İnsanın varoluş gayesi, başka bir deyimle varoluşudur. Bu Kuran gerçeği, ünlü Cibril hadisinde şu şekilde ifadeye konmuştur: Her an, Allah’ı görüyormuşsun gibi hareket et. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni görmektedir.” Çünkü: ‘‘O, insana şah damarından daha yakındır.’’ (Kaf suresi, 7) Ve O, ‘‘Her nerede olursak olalım, bizimle beraberdir.’’ (Hadid suresi, 4).. (4). Yani Kur’an, insanları iyi ahlaklı olmaya, adalete, iyiliğe ve sosyal sorumluluğa teşvik etmektedir. Kalem süresi 4. ayetinde ise “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” cümlesi ile anlatılmaya çalışıldığı gibi, bazı kaynaklarda tüm insanlığa bazılarında ise peygamberimizin şahsı için söylenmiş ve yazılmıştır. Burada ahlak insanı insan yapan bir yapıtaşı gibi tarif edilmiştir. Belki de ruh denilen öz benliğimizin önemli bir kısmıdır.
Sonuç olarak;
Bilim doğayı, adaleti ve içinde ahlakı barındıran insanı yarattı. Yani herşey daha güzel daha yaşanır bir dünya içindi. Eğer insan bu ahlakı kullanabilirse çemberi geriye doğru tamamlar ve adaleti güçlendirir. Ahlak adaleti güçlendirince, daha çok insan huzurlu ve mutlu şekilde dünya üzerinde yaşamaya başlar. Böyle daha çok insanın mutlu olması ile daha da çok insan mutlu eder. Yani doğru çalıştırılırsa bir huzur ve mutluluk döngüsü oluşur..
Bir sözle bitireceğim. “Etik olmayan bir ortamda, etik insan hep geriye düşer. Çünkü dürüst insanın ahlaki sınırları vardır, fakat ahlaksızın hiç bir sınırı yoktur.” (Anooshirvan Miandji) böyle yaratıkların (insan?) yaşamlarımızdan uzak olması dileğiyle.. Yine aynı yazardan bir alıntı ile; “İyi insan, aklından hiç kötülük geçirmeyen saf insan değildir. Gerçekten iyi insan, her kötülüğün farkında olup iyiliği tercih edendir.” (5) Yani Ahlak doğru bir tercih gibidir. Bilimle kalın, yaşamın felsefesine kulak verin.
Kaynaklar:
- “Man Does Not Stand Alone” Abraham Cressy Morrison, 1944 eserinden türetilen “ insan, kainat ve ötesi” adlı türkçe baskısı, 1972.
- Immanuel Kant’ın Ahlak felsefesi, yazar Bedia Akarsu 1998.
- İmmanuel Kant’ın “Pratik Aklın Kritiği” 1788
- Kur’an Ahlakı, Aralık 1997. Köşe yazısı. Yaşar Nuri Öztürk
- Anooshirvan Miandji