Ömrümüz yettikçe, gözümüz gördükçe, kulaklarımız duydukça, sayılı günler, gelir geçerler. Daha dün gibi, cumhuriyetimizin Ellinci yılını kutluyorduk. Hatta uğruna, ‘müjdeler var yurdumun toprağına taşına‘ diye başlayan ‘Ellinci Yıl Marşı’ bile yapılmıştı.
1973 yılı, fakültede henüz son sınıfta öğrenciydim. Hocalarımızın meslektaşları ve biz öğrenciler için yazdıkları kitapların ellinci yıl kutlamaları için yeni baskıları yapılmış, kapaklarına ‘Cumhuriyetimizin Ellinci Yılı’ amblemi konulmuştu.
Radyolarda belirli aralıklarla, ‘Ellinci Yıl Marşı’ çalınıyordu. O günlerde gazeteler de, özel başlıklarla yayınlandılar. Okullarda, üniversitelerde ellinci yıl konferansları ve açık oturumlar yapıldı. Henüz özel TV ve radyoların olmadığı günlerdi. Haberleri sadece TRT den izliyorduk. O muhteşem günlere ulaşabildiğimiz için de, kendimizi çok şanslı buluyorduk.
Dedelerimden büyük olanı, Balkan savaşında Dömeke’de yaralanmış. Osmanlı’nın Balkan Savaşları Gazilik Madalyası verilmiş. Amcam da ondan kendine yüzük yaptırmış. Kurtuluş savaşında, yaşı ileri (59) olduğundan askere alınmayıp, kasabamızın dışında yüksek bir tepede bulunan gözetleme kulübesinde görevlendirilmiş. Diğer dedem, Kurtuluş savaşında bulunmuş. Onun madalyası da, vefatından sonra büyük oğlu olan dayıma geçmiş. Onu da evlerine giren hırsız çalıp götürmüştü. Büyüklerimiz, savaşlara verdikleri önemin, en azından birazını kazanılan madalyalara verselerdi’ diye hep hayıflanırım.
Devletimiz, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı kutlamalarını Filistin Savaşı nedeniyle iptal etti. Olsun ‘biz de millet olarak kutlarız’ denilerek çeşitli aktiviteler başladı. Halkımız, TV ekranlarında, büyük şirketlerin, bankaların hazırlattıkları kısa kutlama filmlerini gururla izliyor.
Bizim, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’mız ve en önemli bayramımız olan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mız var. Onlar, vatandaşlarımıza, milli birlik ve beraberlik ruhu, vatan şuurunun aşılandığı, çok özel günler olan, ulusal ve milli bayramlarımız.
Benim çocukluğumda, şehir ve kasabalarımızın ana meydanına günler öncesinden bayram törenleri için portatif tribünler yapılır, öğretmen ve öğrencileriyle tüm okullar törenlere katılırdı. İstiklal marşımızın okunmasından sonra, kaymakam ve belediye başkanları kürsüden konuşmalar yaparlar, öğrenciler şiirler okur ve sonrasında görkemli bir resmi geçit yapılırdı. Askeri bandolar marşlar çalar, geceleri de fener alayları tertiplenirdi. On dokuz mayıslarda stadyumlarda öğrencilerin spor gösterileri olurdu.
Şimdiye kadar, Cumhuriyet bayramlarının en görkemlisi, ‘Onuncu Yıl Kutlamaları’ olmuştur. Büyük kurtarıcının, ‘Yurttaşlarım, Az Zamanda Çok ve Büyük İşler Yaptık’ ile başlayan ve ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ ile sonlanan müthiş konuşması, bizlerin hafızasına kazınmıştır.
Milli bayramlarımız, daima coşkuyla kutladığımız günler olmalıdır. Onlar toplumun birlik ve beraberliğini pekiştiren ana yapıtaşları ve çimentolarıdır. Yüzüncü yıl, bunlar arasında çok daha fazla coşkuyla kutlanmalıydı. Bir daha geri gelmez.
O büyük insan, yıllardır savaşlardan yorgun ve bitap düşmüş toplumdan, iki yılda, Bandırma vapuruyla Samsun’a ayak basan topu topu on dokuz kişiden, iki yüz bin mevcutlu muhteşem bir ordu yaratmış ve o güçle düşmanları yurttan atarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Atatürk, toplumu ayrıştırmamış, aksine ‘bu topraklarda yaşayan herkes Türk’tür diyerek toplumu ayni amaçlar doğrultusuna yöneltebilmiştir. Türk, Kürt, Arap, tatar, Rum, Yahudi, Gürcü, Çerkez, Laz, Abaza, Boşnak, alevi, Sünni, Müslüman, Hristiyan, hepimizi ayni ülkü ve amaçla, ayni potada birleştirme başarısını göstermiştir.
‘Amerika 72 milletten oluşmuştur’ sözü söylenir durur. Evet, ABD vatandaşlarının çoğunluğu, İngiltere, İrlanda, İtalya, Fransa, Almanya, Polonya, Ukrayna, Rusya, Macaristan vb., Avrupa’dan gelmiş, bir kısmı da Afrika’dan köle olarak getirilmiştir. Sorulduğunda, daima Amerikalıyım derler de, derinliğine araştırdığınızda büyüklerinin hangi ülkeden geldiklerini söylerler.
Mustafa Kemal Atatürk, o büyük önder, hiç bir ülkenin bir karış toprağında gözü olmadan, ülkemizde milli birlik ve beraberliğimizi sağlayan çok büyük bir liderdir. (Bunu sadece ben söylemiyorum, yabancılar da söylüyorlar. Bk. Özer Ozankaya, Dünya Düşünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyeti, T. İş Bankası kültür yayınları, 2018, 2023).
Bu bakımdan bizim, milli bayramlara her zaman çok ihtiyacımız var arkadaşlar. ‘Gün birlik ve beraberlik günü ’dür. Günlerdir büyüklü, küçüklü şirketler, bankalar, ve kuruluşların çok güzel ve özenle hazırlanmış yüzüncü yıl reklamlarını izliyoruz. Evlerimizi, cadde, sokak ve arabalarımızı, resmi daireler, hatta gökdelenlerimizi bile, al bayraklarımızla süsledik. Çocuklarımıza ay yıldızlı formalarını giydirdik.
Keşke hala sürdürülen, Filistin ve Ukrayna’daki savaşlar hiç olmasaydı. Yıkılan, yerle bir edilen şehirlerle, kaybedilen canlara, özellikle çocuklara çok üzülüyor, savaşı çıkaran ve sürdürenlere, lanet okuyoruz. Bir yandan savaşlara üzülürken, başta cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olmak üzere, kendi milli bayramlarımızı da bir kenara bırakacak kadar, gaflet ve aymazlık içinde de olamayız.
Hiç kimseden, kuruluş, devlet ve yönetimlerden çekinmeden, gururla kutladığımız, ‘Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı’ ülkemize ve yüce milletimize kutlu olsun. Nice yüz yıllara.
3 yorum
Ben dün çok mutlu oldum en ummadığım şehirlerde bile büyük bir coşku ile kutlanmış bunu hiç ummadı bazıları hatta ertesi günü ancak gece yarısında tatil etti bence bu coşkuyu hesap etmedi yüzüncü yılımız kutlu olsun ben umutsuzluğumun azaldığını hissediyorum
Nesrin hanım bunu hiç beklemiyor dediğiniz , bunu ummayanlar gece yarısı tatil kararı verdiler dedikleriniz bütün bu kutlamaların öncüsü olan ve programları yapan ve hiç bir dönemde yapılmayan çoşku ile kutlamasını sağlayan devletimiz ve hükümetimiz değil mi?
Taktir eder veya etmezsiniz. Ben siyasi gol atmayı da, burada siyasetle ilgili yazmayı da sevmem, siyaset yapmayı da. Akademik akıl platfor mu olduğu için.
Saygılarımla
❤️❤️❤️👏👏🤣