Britanya destanlarının en önemli karakteri tartışmasız Kral Arthur’dur. Taşa saplanmış efsane kılıç Excalibur’u tek eliyle taştan çıkarması bir yana, Kral Arthur dönemine dair en dikkat çekici ayrıntı Yuvarlak Masa Şövalyeleridir. Burada, herkesin eşit olduğunu vurgulamak üzere, başı olmayan ve her katılımcının eşitliğini vurgulayan yuvarlak masa Southampton yakınlarında yer alan Winchester Kalesi’nde görülebilir. Yuvarlak Masa, yüzlerce yıl öncesinden, akıl yolunu bulmak üzere alınmış dikkat çekici bir önlemdir. Yuvarlak Masa Şövalyeleri, birer eşit olarak, özgürce fikirlerini söyleyebilen karakterlerdir. Bu geleneğin, Britanya’nın Fransa sömürgesi bir adadan imparatorluğa dönüşmesinde etkisi olsa gerektir.
Türk destanları içinde buna karşıt bir örnek Boğaç Han hikâyesidir. Boğaç Han, babası Dirse Han’ın 34 adamı yanındakiler tarafından kışkırtılmasıyla babası tarafından öldürülür. Görüşlerin açıkça tartışıldığı ve akıl yolunun arandığı durumun aksine dedikodu ve söylentiyle baba oğul arasında husumet kışkırtılabilmiştir. Bu şekil kıyımlar sadece destanlarda kalmamış, daha yakın tarihte, Osmanlı Devleti’nde benzer kıyımlar yaşanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın evlatlarıyla ikircikli ilişkisini, ünlü senarist Meral Okay bir TV dizisiyle gündeme taşımıştır. Hikâyenin aslında ne olduğu bir yana, tarihimiz, fikirlerin açıkça konuşulamadığı örnekler ve bunun hüzünlü sonuçlarıyla doludur.
Acaba, tarihimizde pek başarmadığımız istişare mekanizmaları, günümüzde işletilebilmekte midir? Özellikle bilim sahibi akademi, istişare yapabilmekte midir? Kurumsallaşmış bir istişare mekanizmasına sahip miyiz? Gönül buna evet demek ister elbette. Lakin istişare meclisleri, kelimenin anlamıyla uyumlu olmayan şekilde, danışma ve fikirlerin tartışılması işlevlerinin en az yürütüldüğü meclislerdir. Günümüz istişare meclisleri, belirli kararların tebliğ edildiği veya kurumsal hale gelmek üzere üyelerin ikna edildiği toplantılar şeklinde icra edilir. Bu işleyiş için aşağıda tanımlanan üyelerin katılımı bir gereklilik gibi görünmektedir.
İstişare meclislerinin olmazsa olmaz üyesi karar vericidir. Genellikle, bu tür meclislerin başkanı olan karar verici, kendi başına aldığı kararları nadiren tartışır veya tartışmaya açar. Konularla ilgili mevzuat ve hatta bazen bilimsel veya etik prensiplerden azade olabilen bir karar, meclis toplanmadan önce alınmış olur. Karar vericilerin en iyisi, karar aldığını en iyi şekilde gizleyebilen kişilerden çıkar. Kurulu, karar almak veya tartışmak için toplandığına ikna edebilmek, karar vericinin performansının en önemli kısmını oluşturur. Nitekim kararlar, kurul üyeleri dâhil kimseyi ilgilendirmez karar verici ve belki çok yakınındaki bir iki kişi dışında.
Bu tür meclislerde olması avantaj olan ancak mecburi olmayan ve bazen de hiç istenmeyen ikinci üye bilendir. Bilen, mevzular hakkında derinlikli ve çok boyutlu düşünebilen kişileri ifade eder. Her kurumda, çok üstün düzeyde olmasa bile değişik seviyelerde birer (veya daha fazla) bilen bulunabilir. Bilenin başlıca iki sorunu vardır. İlki, birçok konuya hâkim olmasına rağmen insan tabiatına yabancı olmasıdır. Herkesin kendisi kadar bildiğini veya en azından rasyonel düşüncede olduğunu farz eder ki bu durum Dunning-Kruger etkisi olarak bilinir. Bu varsayım, bilenin profesyonel ilişkilerine ipotek koyan trajik bir yanlış anlamadır. İkinci sorun ise, bilgisinin karar süreçlerine etki edeceğini zannetmesidir. Karar süreçlerinin rasyonel düşünceden uzaklaştığı değişik durumlarda, bilgi, karar süreçlerinde en etkili faktör değildir. Bilen, bu yanlış anlamayı düzeltebildiği ölçüde profesyonel hayatını sürdürebilir. Anlayışında ısrar edenler ise genellikle uyumsuz veya kavgacı olmakla itham edilir.
Meclisin diğer üyeleri karar süreçlerine etki etmeseler de, katılımlarıyla kararların ibra edilmesine katkıda bulunurlar. İlk üye “ilgili görünen” üyedir ve varlıkları hoş karşılanır. Nadiren katkıda bulunur ancak ortama bir heyecan katar ancak herhangi bir katkısı olmaz. Diğer üye “ilgisizdir”. İlgisiz, genelde bu kurulların statü veya (nadiren) ücret avantajı olması nedeniyle katılımcı olmakta ısrar eder. Bu meclislerin kurulması aşamasında, katılımcı olmak için gösterdikleri ilgi haricinde herhangi bir konuya ilgileri yoktur. Mecburiyet dışında katılmak istemez. Diğer üye bilmeyendir. Bilmeyen, akademik ortamlarda bile çok rastlanan bir figürdür. Ona göre, bütün olan biten harikulade bir panayır gibidir. Heyecan dolu bir şaşkınlıkla istişare meclisine katılır ve her zaman bilmez kalır. Diğer üye itirazcıdır. İtirazcıların, fikren veya prensip olarak itiraz etmeleri nadir rastlanan bir durumdur. İtirazlarının istişareye verimli bir ortam sağlamasını beklemek boşunadır. Çünkü rasyonel veya bilimsel değil, ancak psikolojik nedenlerle itiraz eder. Son olarak, her meclisin olmazsa olmazı alkışçıdır. Karar vericinin konuşmasını, derhal onaylamak üzere dinler. Meclisin gündemi, içeriği veya çelişkili olması gibi sorunları önemli değildir. Karar vericiyle aynı kararda olmak için katılır istişare meclisine.
Bu meclisler ne işe arar? Karar vericilerin bu meclislere neden ihtiyacı vardır? Bu sorular tabiatıyla akla gelir. Hiçbir istişare meclisi yoktur ki, bir fikir üretsin veya bir çözüm oluşsun. İstişare edebilmek dinleyebilmeyi, merak etmeyi, öğrenme arzusunu şart koşar. Rasyonel düşünceden, bilimsel bakış açısından ve keskin bir eleştiri sürecine ilginiz olması ön koşullarıdır. Katılımcıların aktif katılımı gereklidir. Sadece konuşurken değil, dinlerken de aktif olunmalıdır. Dinleyicilik, konuşmacıya ve dinleyicinin kendisine eleştirel bir bakış sağlamalıdır. Kurumsal bir hafıza için, kurum kültürü de mecliste temsil edilmeli, her çözümün her kurumda işlevsel olmayacağı akılda tutulmalıdır. Karar vermeden önce gerekli analizler yapılmalıdır. Fikirleri açık bir zihinle dinleyebilmek ve rasyonel zeminde yuvarlak bir masada buluşabilmek belki Boğaç Han’ı kurtarabilir gelecekte…