Filenin Sultanlarının Japon Voleybol Takımını 3-1 mağlup edip Olimpiyat yolunu açtıkları maçı büyük bir keyifle izledim. Gurur duyduğumuz bu hanım kızlar için söylenen kötü sözler ve yapılan çirkin yorumları hatırladım. Ülkemizde iyi giden ne var sorusu, aklıma takıldı. Maalesef bu soruya yanıt bulamadım. Kırk yılı aşan üniversite hayatım dolayısıyla iyi bildiğimi düşündüğüm, akademisyenlikteki yeni başvuru şartları konusunda, görüşümü aktarmanın doğru olacağını düşündüm.
Öncellikle gerekli yabancı dil puanı; indirile, indirile 55e kadar geldi. Çok kısa bir zamanda 50 puan olmasını veya yabancı dilin tamamen kaldırılmasını da izleyebiliriz. Öyle ya yabancı dile ne gerek var? Biz kendimize yeter de artarız bile!
Yabancı dil puanı niye bu kadar indirildi? Bir öğretim üyesi gerek kendi alanı, gerekse genel bilgi ve dünya görüşü için yabancı dil bilmek zorundadır. Yabancı dili olmayan akademisyenin dış dünya ile ilişkisi söz konusu olamaz. Konusu ile ilgili yayınları takip edemez, gelişmelerden haberdar olması mümkün değildir. Kongrelere katılıp sunum yapamaz, meslektaşları ile herhangi bir konuyu tartışamaz. Bu durum sadece kişisel bir yetersizlik değildir. Konu ciddidir. Üniversitelerden mezun meslek erbabı ne kadar çağdaş ve ne kadar yeterli donanımla yetiştirilecek ve hizmet edebilecek? Öğretim üyelerinin dış dünya ile ilgisi yoksa ülkemiz içine kapanmış, yeniliklerden bihaber, nasıl bir gelişme içinde olacak? Dış dünya durduğu yerde durmuyor ki!
Yabancı dil için gerekli seviyeyi 55 olarak belirleyenler, neye göre bu puanı yeterli buldular? Okuduğunuz yabancı dildeki makalenin yarısını anlamanız yeterli mi demek istiyorlar? Bunlara yanıt arıyoruz. Maksat nedir? Yoksa bizim bilmediğimiz, ancak zaman zaman dillendirilen farklı gerekçeler de mi var!
Bu şekilde alınan kararlar ve yapılan düzenlemelerle nereye varmak niyetindeyiz? Popülist yaklaşımlarla alınan “her ilde bir üniversite” kararları çerçevesinde birçok yeni üniversite kuruldu. Bunların ne alt yapısı ve ne de eğitim kadrosu mevcuttu. Bu sefer yeni üniversitelere öğretim üyesi oluşturma çabası içine girildi. Öncelikle yapılan, başvuru şartlarını kolaylaştırmak ve daha sonra yine, daha da kolaylaştırmak oldu. Bu kararların sonuçlarını bugünlerde görüyoruz. Ayrıca bazı akademisyenlerin mevcut bağlantıları dolayısıyla, kolaylıkla ve genelde kurallara uyulmadan, dekan ve rektör olarak atandıklarını görüyoruz. Neticede iki kelimeyi bir araya getiremeyen, hatta çağdışı diyebileceğim söylem ve yaklaşımlar içinde olan akademisyenlerin, yönetim kadrolarında ve karar mekanizmasında yer aldığını görüyoruz.
Bu yaklaşımlar akademisyenler camiasını rahatsız etmektedir. Diğer birçok meslekler gibi akademisyenlik de değerini yitirmiştir. Yalnız başvuru şartlarındaki kolaylaştırmalar değil, akademisyen olma usul ve yöntemlerinde de büyük haksızlıklar yaşanmaktadır. Bu yozlaşma son 10-15 yılda daha belirgin bir hal almıştır. 10 yıl kadar önce, henüz önce yayınların değerlendirildiği, daha sonra başarılıların sözlü sınav hakkı kazandığı dönemle ilgili, çok rahatsızlık duyduğum bir olayla yazımı sonlandırmak istiyorum; 3 aday için belirlenen 5 kişilik jüriden biri bendim. Adayların bir tanesi son derecede zayıf bir dosya ile başvurdu. Nitekim benim de içinde olduğum 3 jüri üyesinin olumsuz oyu ile başarısız sayıldı. Başarılı 2 adayın sözlü sınavları için tarih beklerken, başarısız bulduğumuz adayın yeni bir jüri oluşturularak apar topar doçent yapıldığı haberi geldi. Başarısız bir dosyanın 2-3 ay içinde başarılı olması nasıl mümkün olabilirdi! Ayrıca yeniden müracaatı olasılığı yoktu. Yüksek Öğrenim Kurumunda konu ile ilgili meslektaşıma olayı aktardığım zaman, haberi olmadığını, ilgileneceğini söylemişti. Tahmin ettiğiniz gibi geri dönüş yok. Bu ve buna benzer olaylar akademisyenlik müessesini yıpratmıştır.
Sözlerim son yıllarda akademisyen olan tüm meslektaşlarımı kesinlikle kapsamamaktadır. Normal üniversite eğitim özelliklerini koruma gayreti içindeki kurumlarda çalışan ve yetişen meslektaşlarımı bunun dışında tutuyorum. Hatta bu zor, ortaçağ anlayışı ile hareket eden yönetimlere rağmen görevlerini laiki ile sürdürme gayreti içindeki meslektaşlarımı ayrıca takdir ediyor, başarılar diliyorum.