Yıl 1987: Tıp fakültesini kazanmıştım. Sonsuz bir mutluluk ve keyif içinde idim. Büyüklerimiz üniversitelerin özgürlük ve bilim yuvaları olduklarından söz ediyorlar. Kendini geliştirebileceğin, dünyayı kavrayıp-yakalayabileceğin mekânlar olarak hayal ediyordum. Büyülü bir ortama gireceğim hülyasına kapılıyordum.
Birinci Şok: Silifke’den- Antalya’ ya kadar olan o virajlı yola girene kadar da bu hülyalarım devam ediyordu. Ancak o yola girmem beni perişan etti. Hayatında ilk kez bu kadar uzun yola çıkan, hele böyle virajlı yollarda yolculuk yapmayan biri için kâbus gibi bir yoldu. Virajlı ve bir o kadar tehlikeli olan bu yol boyunca perişan olmuştum.
İkinci Şok: Yurt yolunu bulamamanın getirdiği ıstırap ve o büyük valizle yolları arşınlayan Kemal Sunal varı arayışım. İncecik bedenim ve koca valiz.
Üçüncü Şok: Yurtta o valizle o kadar yolculuktan ve şehrin ücra yerindeki bulabildiğim yurtta o gece kalamayacak oluşum.
Dördüncü Şok: Dördüncü şok ise ders programını almam oldu. Sadece ders programı 90-100 sayfa tutuyordu.
Beşinci Şok: Yanımdaki sandalyeye oturan sınıf arkadaşıma derste birkaç kelimelik muhabbet etmem nedeni ile yaklaşık 30 metre uzaktan fırlatılan tebeşiri kucağımda bulmam idi. Sinirlenen istatistik hocası tahtadan tüm sınıfın gözü önünde bana tebeşir fırlatmıştı. Tebeşir kucağımda idi. Kısa bir göz temasından sonra hoca dersine devam etti. O an tüm hayallerimin yıkıldığı andı. Üniversite-üniversal kavramı bende o gün orada camdan bir kavanoz gibi parçalanarak yerle yeksan olmuştu.
Nasıl bir üniversite sorusunun altında esasında ülkenizin, toplumunuzun ve coğrafyanızın nasıl bir bilimsel, düşünsel, entelektüel gelecek vizyonunuz, inovasyon ve bilim dünyanızın yapılandırılması diğer bir deyişle sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel nasıl bir dünya nasıl bir ülke ve coğrafya tasarımınızın yansımasıdır. Çünkü üniversitelerinizde oluşturduğunuz yapı gelecek vizyonunuzda ayrıca bir göstergesidir. Gelecekte nasıl olacağımızın kodları üniversitelerimizde oluşturduğumuz bir yapıdır diyebiliriz.
Fransızca université “üniversite” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Latince universitas “1. lonca, tüzel kişilik, birlik, 2. 13. yy’da Paris, Oxford ve Cambridge’de öğrenci ve öğretim üyelerinin haklarını korumak üzere kurulan loncalara verilen ad” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince universus “tüm, genel” sözcüğünden türetilmiştir. Üniversal esasında evrensel demek (1).
Ülkemizde anlaşılan anlamı ile Üniversite, ya da diğer adıyla yükseköğretim kurumu, en üst seviyede eğitim verilen, araştırma yapılan ve bilgi üretilen kurumlardır. Araştırma alanları çoğunlukla (doğa bilimleri, sosyal bilimleri gibi) çeşitli disiplinlere ayrılan üniversiteler genellikle yüksekokul, lisans ve lisansüstü okullarından oluşurlar (2).
Bir başka ifade ile: Üniversite (isim Fransızca: ‘université’) (Evrenkent) yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. alt bölümlerden meydana gelen ve öğrencilerin belirli ihtisaslar kazandıran öğretim ve araştırma kuruluşlarıdırlar.
Coğrafyamız ilk üniversitelerin kurulduğu ve inşa edildiği yerlerdir. 8-12 yüzyıl arasında bilimde, sanatta, astronomide, matematik ve fizikte muazzam gelişmeler kayıt edilmiştir. Abbasiler döneminde üniversite diyebileceğimiz yapılar ortaya çıkmaya başlamış ve m.s 859’da Emeviler tarafından Fas’ın Fez şehrinde’’ Keyruvan ‘’üniversitesi kurulmuştur.
Bağdat’taki Nizamiye Medresesi (1065), Osmanlılardaki ilk üniversite olan İznik Medresesi (1331) gibi misalleriyle de Selçuklular ve Osmanlılar döneminde hızla gelişen medrese müessesesi Tanzimat’a kadar fen derslerinde de söz sahibiydi. Ayrıca Gırnata ve Kurtuba gibi medreselerde hukuk, tıp, astronomi ve ilahiyat dallarında eğitim ve öğretim verilmekte idi. Kurtuba Üniversitesinin Tıp Fakültesi zamanın en önemli sağlık kurumlarından biri idi. Osmanlılarda (1863) Darülfünun adı altında teşkilatlanan yüksek eğitim-öğretim müessesesi çeşitli safhalardan sonra 1933’te İstanbul Üniversitesi olarak yeniden organize edilmiştir.
Batıda Bologna, Pavia, Revenna ve Paris adları altında gelişmeye başlayan ilk üniversiteler uzun süre kiliselerin kontrolünde kalmışlardır. Bologna Üniversitesinin rektörleri öğrenciler tarafından seçilmekteydi. Öğrenciler nation denen dört gruba ayrılır ve her grubun lideri rektörün yanında yönetime katılırlardı. Buna rağmen asıl yönetici ve söz sahibi kimseler piskoposluktan gönderilen ve Kancı denen kimselerdi. Paris Üniversitesinde ise öğrencilerle birlikte öğretim üyeleri de o yönetimde rol alırlardı. Fakat neticede yine kontrol piskoposluğun yani kilisenin idi. Sonraları üniversite rektörü piskoposluğa karşı otoritesini sağlayarak özerk hale geldi. Bunu takiben papalığa bağlı olmayan İngiliz Oxford ve Cambridge üniversitelerinden sonra 14. Yüzyıldan sonra kiliseden kısmen bağımsızlığını kazanmaya başlayan üniversiteler Avrupa’da ciddi oranda yaygınlaşmaya başladı.
Avrupa ve Batı dünyası asıl sıçrama ve gelişimini bu devirden sonra yapmıştır. Kilisenin baskısından kurtulmaya başlayan ve sonucunda özerk ve özgür bir yapıya evirilmeye başlayan Üniversiteler Batıda ve özünde Avrupa’da gelişimin katalizör görevi görmüşlerdir. Bilimde, sanatta, astronomide, fizik, kimya matematik ve hukuk alanında insanoğlunun sahip olduğu kültürel altyapının temelini oluşturmuşlardır. Bu bilimsel gelişmelerden sonra da dünyaya hükmetmişler ve hemen hemen tüm dünyada hegemonyalarını oluşturmuşlardır.
Başlarda daha bağımsız ve daha özerk bir yapı konumunda üniversiteler, İslam coğrafyasındaki selefi inanç ve anlayışın daha çok taraftar bulması ile gittikçe kan kaybetmiş ve günümüz dünyasında işlevsel düzeyde, evrensel anlamda değere yaratacak parmak ile gösterilecek kadar az kalmış durumdadır.
Ülkemizde en son 12 Eylül darbesi ile milyonlarca kitap ve doküman yakılmış, yok edilmiş kitap ve bilgi birer suç unsuru olarak gösterilmiştir. Binlerce akademisyen, düşünür ve bu toplumun değeri sayılabilecek entelektüel dimağlar işkenceye maruz bırakılmış, kimileri ülkeyi terk etmek zorunda kalmış onlarcası üniversitelerden uzaklaştırılmış veya hapishanelere tıkılmıştır. Bu nedenle üniversal anlamda büyük bir çöküş akademi dünyamızda yaşanmış ve hala maalesef etkileri devam etmektedir.
Mevzuatta Şimdiki Üniversitelerin İdari Yapısı
Üniversitelerin idaresi rektör, senato ve yönetim kurulu tarafından sağlanır. Senato rektörün başkanlığında fakülte dekanları ve her fakülteden bir temsilci profesörden meydana gelir. Senatonun görevi üniversiteyle ilgili kanun, tüzük tasarılarını ve yönetmelikleri hazırlar. Bütçe, seçim, yeni kürsü, enstitü açılması veya kaldırılmasıyla ilgili kararları, teklifleri inceler ve yürürlüğe koyar. Üniversite yönetim kurulu yine rektör başkanlığında, dekanlar ve seçimli üç profesörden meydana gelir. (KHK)
Buna göre, devlet üniversitelerinde rektör YÖK tarafından önerilecek üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanıyor. Vakıf üniversitelerinde ise rektör, mütevelli heyetinin belirlediği adaya YÖK’ün olumlu görüş vermesinin ardından Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Genel Sekreterse üniversitenin idari işlerine bakar. Yazı işleri, personel, kütüphane vb. personel bu kuruma bağlıdır(3).
Nitelikli Bir Üniversitenin Kriterleri
Uygulamalı eğitim veren araştırma üniversitesi olması. Yani temel amacı araştırıcı bir vizyona sahip olması.
Üniversitenin sanayi ve sektörlerle kurduğu iş birliği imkânı çok önemli. Öğrenci ve araştırmacının en çok dikkat etmesi gerektiği özelliklerden biri.
Çağdaş ve deneyimli akademik kadro olması,
Modern, bilimsel, teknolojik altyapı varlığı,
Öğrenci kulüpleri, sosyal ve kültürel etkinliklerin varlığı,
Yurt dışında eğitim fırsatı sunabilmesi,
Dünya vatandaşlığını hedefleyen bir vizyona sahip olması,
Uluslararası organizasyon ve kongrelere katılım gibi niteliklerinin olması gerekir.
Peki böyle bir organizasyon sağlamak için üniversitelerin yönetilme tarzları nasıl olmalı?
Euronews’te yer alan habere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde Anglo-sakson yönetim modelini uygulayan üniversitelerde rektör, üniversite yönetim kurulu tarafından ve üniversite dışından seçiliyor. Rektör, Eğitim Bakanı tarafından atanıyor.
Harvard Üniversitesi’nin kendine özgü bir modelinde rektör ataması mezunlar derneği tarafından yapılıyor.
New York State Üniversitesi’nde ise rektörü üniversite personeli seçiyor, atanma işlemi mütevelli heyeti tarafından yapılıyor.
Almanya: Aralarında öğrenci temsilcilerinin de olduğu üniversite kurulu, rektör adayını belirleyip eyalet eğitim bakanının onayına sunuyor. Rektör atama yetkisine sahip Eyalet eğitim bakanı, belirlenen adayı veto ederse kurul yeni bir aday belirliyor.
Fransa: Rektör, öğretmen, öğrenci ve akademik personelden oluşan kişilerce seçilerek üniversite konseyine sunuluyor.
Hollanda: Özel üniversitelerde rektör mütevelli heyeti tarafından atanırken kamu üniversitelerinde adaylar Bakanlar Kurulu tarafından tespit ediliyor ve Kraliçe adına Eğitim Bakanı tarafından atanıyor.
İtalya: Rektör seçimine okul idaresi, akademik kadro ve öğrenci temsilcileri katılıyor ve atama Eğitim Bakanı tarafından yapılıyor.
Yunanistan: Seçiciler kurulunun üniversitenin profesör ve doçentleri arasından seçtiği rektör Eğitim Bakanı tarafından atanıyor.
İsveç: Aralarında bir öğrenci temsilcisinin bulunduğu 11 üyeli Üniversite Yönetim Kurulu’nun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu tarafından atanıyor
İngiltere: İngiliz üniversitelerinde rektör, profesörlerin haricinde özel sektör temsilcileri ve öğrencilerin de üye olduğu üniversite komiteleri tarafından aday gösteriliyor ve üniversite konseyi tarafından süresiz olarak atanıyor.
Ülkemizde de benzer yöntemler kullanılarak bir rektör seçimi tercihi yapıla bilinir.
Akademik çevredeki bu tartışmada bir zemine oturtulabilir inancındayım. Ayrıca her üniversite aynı yöntemi benimsemek zorunda olmamalı, farklı yöntemler tercih edebilmelidir. Hangi yöntemin seçileceğine üniversitenin bileşenleri karar vermelidir. İstanbul Üniversitesi ile Karadeniz Teknik Üniversitesi veya Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi aynı yöntemleri benimsemek zorunda olmamalıdır. Bölgenin özelliklerine, kültürel, siyasal, inanç dünyasına, etnik ve yerel motifleri göz önünde bulundurularak yapılanmalı ve YÖK kurumu kapatılmalıdır. Bilimde merkezi yönetim anlamsızdır. Her ne kadar yeni YÖK anlayışında esnek bir yönetim modeli uygulansa da bilimin doğasına aykırı olduğuna inanıyorum. Tüm yetkileri üniversitelerin kurullarına devredilmeli. Tüm yetkiler üniversite rektörlerinde toplanmamalıdır. Üniversitenin ana bilim dallarının yetkileri artırılmalı ve kolektif bir yönetim tarzı belirlenmelidir. Esasında bilimde ast-üst ilişkisi veya yönetsel fonksiyonlara sahiplik gibi hiyerarşik yapı oluşturulması işin özüne terstir. Hiyerarşik düzen oluşturulma çabası bilimin ruhuna aykırıdır.
Entelektüel ve akademik dünyasının rotasına inanmayan bunu referans olarak almayan ülkeler, coğrafyalar, toplumlar kan kaybetmeye devam ederler.
Üniversiteler ve entelektüel dünyamız şiddet içermeyen, şiddeti reddeden her türlü fikir ve düşünceyi hiçbir endişe taşımadan ifade edebilmelidir.
Prof. Dr. Haydar Yaşa
İzmir.
Saygılarımla
KAYNAKLAR
- https://www.etimolojiturkce.com/kelime
- Vikipedia-Türkiye’de üniversite kavramı
- Türkçe bilgi-internet Google arama
73 yorumlar
Çok doğru ve gerçekçi tesbitler. Kaleminize sağlık.
Sn.prof.dr Haydar YAŞA yazınızı keyifle okudum elinize emeğinize sağlık. Yazınızı özetçe tanımlarsak yazınızda belirttiğiniz gibi batı dünyasının gelişmişlik düzeyini ünıversitelerin özerk ve özgür bir yapıya kavuşmasıyla sağlandığı cümlesiyle özetlenir. Beyaz zambaklar ülkesi kitabında Fın halkının uyanışındaki aydınların rolünün ne kadar önemli olduğunu anımsadım. Aydınların topluma rehber olabilmesi ve ışık tutması için yine yazınızda vurguladığımız gibi eğitimin önemi ve eğitim kurumlarının fikir öretmesi için akademik özgürlüğün önemini belirtiyorsünüz. Milyonlarca insan doğuyor zorluklar içinde yaşıyor ve ölüyor. Milyonlarcası cahil kalıyor, milyonlarcası da okuduğu halde bencilleşiyor vicdasızlaşıyor ve zalimleşiyor. Yaşam cennet yerine cehenneme dünüşüyor. Oysa toplumun bütün bireyleri için hak hukuk ve adaletin yanı sıra hakça bir paylaşımla müreffeh ve huzurlu bir topluma erişilebilir. Zembîlfiroş diyarı meyafarqinimizin parlayan yıldızı olmanız duası ve dileğiyle
Çok teşekkür ederim Sevgili öğretmenim. Meya Farkin’e kadim şehir olan onlarca uygarlığa başşehir olan Sevgili Silvan’a selam ve saygılar.
Haldun hocam çok teşekkür ederim.
Gelişmiş ülkeler aslında gelişen ve dinamik gençlerin hayallerini gerçekleşmesi ve hayallerini pratikte kendini bulduğu yani alt yapının buna müsait olduğu ,demokratik anlayışın ve hoşgörünün kanunlarla desteklendiği yaklaşımlarla doruğa ulaştığı yerlerdir.Bu anlamda yazı dedaylı bir şekilde aydınlatıcıdır kutluyorum ve butür makalelerin devamını diliyorum.
Çok teşekkür ederim
GELİŞMİŞ ÜLKELERDEKİ ÜNİVERSİTE YÖNETİCİLERİNİN BELİRLENMESİNDEKİ KURALLARIN ÜLKEMİZ İÇİNDE GEÇERLİ OLMASI DÜŞÜNCENİZ YADSINAMAZ.YÖK’ÜN VE SİYASİ İKTİDARIN BELİRLEDİĞİ YÖNETİCİLERLE HEPİMİZİN BEKLENTİSİ OLAN ÖZERK-ULUSLAR ARASI DEĞERİ OLAN BİR ÜNİVERSİTE HALİNE GELMESİ OLANAKSIZDIR.ÜLKEMİZDE Kİ ÜNİVERSİTELERİN ULUSLARARASI SAYGINLIKLARININ GİDEREK AZALMASINI GÜZEL ÖRNEKLERLE AÇIKLAMIŞSINIZ.ÜNİVERSİTEYE BAŞLADIĞIM 1970 Lİ YILLARDA ÜNİVERSİTE REKTÖRLERİ ÜNİVERSİTE İÇİNDEN AKADEMİSYENLER TARAFINDAN SEÇİLİRKEN,SENATODA ÖĞRENCİ TEMSİLCİSİ GÖREV ALIRDI.İHTİSASIMA BAŞLADIĞIM DÖNEMDE DE KLİNİĞİMİZ YÖNETİMİNDE ASİSTAN TEMSİLCİSİNİZ OYU DİĞER ÖĞRETİM ÜYELERİ İLE AYNI DEĞERDE İDİ.TAM ÖZERK,ATATÜRKÇÜ,DÜNYA STANDARTLARINDA EĞİTİM YAPAN ÜNİVERSİTELERİMİZE KAVUŞMANIN YOLUNDAKİ KATKILARINIZDAN DOLAYI SİZİ KUTLUYORUM…SAYGILARIMLA…
Çok teşekkür ederim. Bu güzel ve değerli yorumlarınız için..
Keşke güzel yurdumuzda da bu şekilde atamalar örnek olarak yazıya aldığınız ülkerinki gibi olsa, belki daha saygın ve uluslararası alanda daha başarılı üniversite sıralamalarına ülkemizden de isimler eklenir kalite artarsa
Çok teşekkürler
Kisisel tercübelerinizi paylaşarak çok doğru yaklaşımlarda bulunmuşsunuz elinize sağlık
Çok teşekkür ederim
Kişisel deneyimlerinizden yola çıkarak çok doğru noktalara parmak basmışsınız. Elinize sağlık.
Derinlikli bir çalışma. Eline ve kalemine
sağlık.
Çok teşekkür ederim
Ülkemizde 40 yıldan bu Üniversitelerimiz, evrensel ölçekte bilimsel ve yönetsel özelliklerini yitirdi.Yitirmeye devam ediyor.Güncel bir sorunu tarihsel ve toplumsal bağlamından koparmadan ve onlarla ilişkilendirerek gerçekçi çözümler öneriler sunan bir makale.Kaleminize,emeğinize yüreğinize sağlık Haydar Hoca’m.
ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM BU GÜZEL YORUMUNUZ İÇİN.
Olması gereken konusunda çok önemli ve doğru tespitler. Tebrikler hocam.
YORUMUNUZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.
Bilimin gelişebilmesi için olmazsa olmazları anlatılmış tebrik ediyorum hocam
BU DEĞERLİ YORUMUNUZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.
Kaleminize sağlık sevgiler, saygılar.
Çok teşekkür ederim..
Kaleminize ve yüreğinize sağlık Haydar hocam.
Bizim ülkemizin de üniversitelerin gerçek anlamını dolduracak günlere kavuşması dileğiyle…
Tebrikler 👏👏👌
ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM DEĞERLENDİRME VE YORUMUNUZ İÇİN..
Doğru ve insanı düşünmeye iten bir makale olmuş. Devamını bekliyoruz. 👏
büyük bir emek verilerek hazırlanmış, derinliği yüksek olan bir yazı. Kaleminize sağlık 🙏🙏🙏
Çok teşekkür ederim bu nazik değerlendirmeniz için.
Düşünmek, yazmak ve paylaşmak çok önemli. Öncelikle bu yönden tebrik ediyorum. Ayrıca teşekkür ediyorum.
Önerilerinize genel olarak katılıyorum.
Ne yapmalı sorusunu şu şekilde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
1. Mezunlar okullarının değerinin artması ile kendilerini daha değerli göreceklerdir. Ayrıca daha objektif olabiliyorlar.
2. Öğretim üyeleri geleceğe dönük düşünce ve projelerini uygun bir ortamda uygulamaya geçirmek isteyeceklerdir. Bu sebeple görüşleri çok önemlidir.
3. Öğrenciler ve çalışanlar da kararda katkılarının olmasını isteyeceklerdir.
Bu anlamda söz konusu bu paydaşların katılımı ile seçimler yapılmalı, ve oyverenlerin % 50 oranına sahip adayın seçileceği ve diğer adaylardan da %5 üzerinde oy alanların senato üyesi olması sağlanmalıdır.
Bunları düşünmeme ve paylaşmama fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim. Güzel ve değerli önerileriniz için
Haklisiniz hocam güzel ve doğru bir tespit elinize sağlık başarılarınızın devamını diliyorum .
Çok teşekkür ederim.Okuyup, yorumladığımız için..
Çok güzel bir çalışma. Kalemine sağlık. Bir gün bilim galip gelecektir. Bu böyle gitmez.
Çok teşekkür ederim yorumunuz ićin.
Çok aydınlatıcı olumlu eleştiriler içeren bir ülkenin gelişiminde üniversitelerin rolü açısından farklı bir bakış açısı kazanmamı sağlayan oldukça doyurucu bir yazı çok teşekkür ediyorum böyle bir paylaşımınız için .
Çok teşekkür ederim yorumunuz için.
YÖK’ün 12 Eylül yönetiminin kararıyla kurulmasından sonra üniversitelerimizin yönetilme şeklindeki köklü değişiklikler sizin detaylı olarak incelemenizle bir kez daha bizleri düşündürdü.Gelişmiş ülkelerdeki saygın üniversitelerin yönetici seçimlerindeki özerk ve demokratik yöntemlerin benzerleri benim ülkemde de uygulanıyordu.Üniversiteye başladığım yıllarda rektörler akademik kadroların oylarıyla seçilirken üniversite senatosunda öğrenci temsilciside görev almaktaydı.Yakın zamanda yaşadığımız Boğaziçi Üniversitesi rektör seçimi sonrası yaşadığımız öğrenci olayları artık üniversitelerimizde demokrasinin ve özerkliğin kalmadığının kötü bir örneği olarak tarihimize yazıldı.80 öncesi üniversitede başladığım asistanlık eğitimim sırasında kliniğimiz yönetim kurulunda asistan temsilcimizin oyu diğer öğretim üyelerimizle eşit değerde idi. Üniversitelerimizin yönetim şeklinin çağdaş,Atatürkçü,özerk ve demokratik anlayışa uygun olarak kalsaydı gelişmiş ülkeleri yakalamamız çok daha kolay olacaktı.Üniversitelerimizle ilgili incelediğiniz bu çok önemli konuya detaylı olarak değinmeniz ,ortak fikirler taşımamız açısından beni çok memnun etti.Sizi kutluyor ve saygılarımı sunuyorum.
Çok değerli fikirler. Katkı ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim..
Emeğiniz yorumunuz ve güzel tespitleriniz için sizi tebrik eder başarılar Dilerim elinize sağlik
Sevgili hocam oldukça kapsamlı ve güzel yazınız için teşekkür ediyorum. Özellikle son bölümdeki fikirlerinize tamamen tamamen katılıyorum. Her üniversite farklı modelleri benimsetebilmelidir. Burada seçim şeklinden ziyade liyakat esas olmalıdır. Atanan/seçilen rektörler üniversiteye katkı sağlayacak meziyetli insanlar olmalıdır. Üniversitede Özgür bir düşünce ve araştırma ortamına zemin hazırlamalıdır. Belirttiğiniz gibi üniversiteler ancak böyle ülkemize ve insanlığa faydalı olabilir…
Yorum ve değerlendirmeniz çok değerli. Çok teşekkür ederim.
Sevgili hocam öncelikle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.Heyecanla okudum hayat hikayeni, senin başarının bir göstergesidir, seni tebrik ediyorum başarılarının devamını dilerim
Çok teşekkür ederim
Ne de güzel kaleme almışsınız !
Olması gerekenlerin olduğu günleri görmek dileğiyle…
Çok teşekkür ederim yorumunuz için.
Üniversitelerimizin, dünya üniversiteleri ile yarışabilecek seviyeye ulaşabilme için yerinde ve hâkikatlı bir haykırış kalemine sağlık.
Elinize sağlık çok güzel bir makale.
Çok teşekkürler
İsmi dahi etimoloji de evrenselliğe karşılık gelen bu yüksek eğitim merkezlerini gerçek manada analiz eden, şimdiye kadar okuduğum en başarılı örneklerden biriydi yazınız. Devamını bekliyoruz sayın hocam.
Çok teşekkür ederim bu güzel yorum için
Çok güzel bir yazı olmuş arkadaşım. Kalemine sağlık.
Yaşanmışlıklar gülümsetti hocam 🙂 benzer deneyimler ve ruh hali…Özgürce ve cesur düşünen insanlar bilimsel gelişime katkı sunabilirler.Saygılar hocam.
Çok teşekkürler. Gerçekten öyle..
Değerli hocam bircok insanın duygularına tercüman olmuşsunuz tebrik ediyorum.
Merhaba Haydar hocam, makalenizi babam önerdi okumamı. Çok beğendim hocam elinize sağlık. Burada benim dikatimi çeken iki nokta var. İlki Bologna Üniversitesi. Bildigim kadarıyla dünyadaki en eski üniversitelerden. Çok köklü bir geçmişi var. Örneğin, Kopernik orada egitim almiş. Ikinci nokta ise yabancı ülkelerdeki üniversitelerin kendilerini idare etme şekilleri. Burada söylediklerinize katılıyorum Hocam. Üniversiteler ihtiyaç içinde oldukları özerklik ortamına kavuşarak ancak teknoloji ve bilim yarışında ön sıralarda olabilirler. Saygılarımla..
Emeğinize sağlık…Faydalı bir çalışma olmuş teşekkür ederiz
Merhaba hocam oldukça kapsamlı ve bilimsel bir yaklaşımla Demokratik Üniversite anlayışın çağdaş dünyadan örneklerle de zenginleştirilmiş değerli bir çalışma. Ellerine sağlık, kalemine kuvvet
Elinize sağlık,makalenizi keyif alarak okudum.Makalenizde detaylı bir şekilde ele aldığınız ve açıkladığınız üzere üniversitelerimizin mevcut hali akademik ve bilimsel yapıdan oldukça uzaklaşmış bir durumdadır.Oysaki toplumsal ilerlemenin öncüsü olması gereken üniversitelerin; tüm bileşenlerinin söz söyleme ve karar alma süreçlerine eşit katılımı ile demokratik ,bilimsel çalışmalarını her türlü baskıdan ve denetimden uzak tutan özerk bir yapıya sahip olması gerekmektedir.Günümüzde sayısı çok fazla olan üniversitelerimiz piyasaya eleman yetiştirmeye odaklı birer kâr güden işletmeler haline getirilmeye çalışılmaktadır.Universiteler bilim yuvası olmaktan çıkıp işletmecilik mantığıyla işleyen ticarethanelere dönüştürülmüştür.Açıklanan nedenlerden dolayı YÖK kapatılmalı ve üniversitelerimiz nitelikli,demokratik ve özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Değerli hocam ,makalenizi çok değerli buldum.Üniversitelerin başarısı ,yönetimin kendi içinden liyakatli kişilerin seçilmesi ile doğru orantılıdır.Hic bir universiteye siyaset el atmamalidir.Saygilar sunar başarılarınızın devamını dilerim.
Yazınızı büyük bir keyifle okudum,emeğinize sağlık…
Emeğinize kaleminize sağlık
Doğru tespitler
Yüreğinize sağlık güzeldi yazınız
Makalenizi zevkle okudum,çünkü katıldığım pek çok yönü var.Ozetle ifade etmem gerekirse;emekli bir kamu kurumu yöneticisi olarak kendi kurumumda yıllardır savunduğum,uygulammasını cok istedigim özerklik kavramının özgürlük ile pekistirilerek bilim dünyasında, Üniversitelerde hiçbir baskı görmeden uygulanmasını gönülden arzu ettiğim bir tarz.Ancak o zaman bilim dünyasında yarışmacılık ile birlkte kalite de ona göre artacaktır.Oxford ve cambridge gibi.Selâmlar,saygılar.
Çok teşekkürler. Gerçekten öyle..
Eline yüreğine sağlık sevgili dostum..
İlk gece yurtta kalamayınca nerde kalmıştın. Bende kalamamıştımda.
Ben ne yaptım Hemen yan duvardan içeriye atlayıp girişteki O Erkekler bloğuna gittim 3. kata çıktım. Baktım 6. sınıflardan Cüneyt lakabı Cücü Dj idi kurupyerlikte yapmıştı. Hadi yat limanına bira içmeye gidiyoruz dedi. Abi geri gelince nasıl girecem dedim. Yine atlarsın duvardan dedi. Gittik. Boş bir oda buldum o gece gelince de orada yattım. Sonra hep atlayıp kaçtım o duvarlardan. Güzel anılar. İzmir e gelince oturur uzun uzun sohbet edelim.
otele gitmiştim. 3 kişi ile beraber sabaha kadar uyuyamamıştım. Teşekkürler dostum.
Özerk bir yapıyı dışardan müdahale edildiğinde,o yapının mayasını bozarsın icerdekilerde kendilerini değersiz işe yaramaz hissine kapılırlar. Olması gereken bu makalende dile getirmişsin. Emeğine yüreğine vede kalemine sağlık Yüreği güzel kardeşim…
Eyvallah. Çok teşekkür ederim
Üniversiteler bilimin öğretildiği mekanlardır.Üniversitelerimizin gerçek anlamda bilimin öğretildiği yerler olması dileğiyle…Emeğinize,kaleminize sağlık hocam.
Bilimsel tespitlerle dolu cok guzel bir mekale .in
Saygıdeğer Hocam.
Öncelikle güncele dair bu bilgi birikiminizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler. Makalenizde akıcı ve konunun özünü, okuyucuyu sıkmadan aktarım metodunuza bayıldım.
Dünyadaki en başarılı on üniversitenin birinin İsviçre, üçünün İngiltere, altısının ABD olduğunu görüyoruz. Bu üniversitelerin yönetimlerine ve seçilme şekillerine baktığımızda siyasetten uzak sadece akademik başarıya odaklı olduklarını görüyoruz.
Bu başarılı üniversitelerin yönetim seçim ve yöntemlerine baktığımızda şu ortak noktayı görüyoruz. Başkan veya rektörlerin bir komite tarafından seçildiği veya atandığı gerçeği öne çıkıyor. Affınıza sığınarak, bu komite veya kurullarda en baskın olan grubun, hatta bazılarında seçilmede direk etkili olan mezunlar derneklerinin önemi üzerinde durmak istiyorum.
Yukarıda saydığımız en başarılı üniversiteler içinde İsviçre’deki ETH Zürih’in mezunlarına şöyle bir bakalım. İçlerinde Albert Einstein, Kurt Wütrich ve Wilhelm Conrad Röntgen’inde bulunduğu 21 Nobel ödüllü eğitmen ve mezunların büyük bir bölümü ayni üniversiteden mezun olduklarını görüyoruz. Bu başarılı mezunların üniversite yönetimine yetersiz yönetici seçebilme ihtimallerini kafamızda şöyle sorgularsak bir sonuç üretebileceğimizi umuyorum.
Zevkle okudum. Yazılarınızın devamını dört gözle bekleyeceğim. Saygılarımla.