Pandeminin en bariz mesajı; insanoğlunun, dünyanın en küçük canlısı diyebileceğimiz (canlı demek bile şüpheli) bir virüsten bile daha küçük olduğunu düşündürmesidir. Yozlaşmış, tüketici bir toplumda, değer yargılarının bittiği, saygıyı sevgiyi unuttuğumuz bir dünya da yaşayıp dururken birden salgın kelimesi ortalıkta dolanmaya başladı. Önceleri hiç kimse inanmadı. Sanki bir filmin senaryosunu okuyor ya da bir film izler gibi TV’lerde takip ediyorduk. Çağımızın bilimde çok ileride olduğunu düşünüp nasılsa bertaraf edileceği umursamazlığıyla devam ettik hayatımıza. Ta ki İtalya’da ölüm olaylarının tırmandığı dönemde ölüm şekillerinin TV’lerde gösterilmeye başlandığı ve ciddi karantinaların uygulandığını görene kadar. Mesaj çok açıktı. Avrupa’nın ortasında çaresizlik. Karantina kelimesini asıl o zaman öğrendik belki de! Biz de her zaman bir yabancı hayranlığı vardır. Avrupa ve Amerika’dan kötü haberler gelmeye başlayınca içsel bir panik yaşandı. Sanki onlara hiçbir zaman bir şey olmaz düşüncesi bilinçaltında olduğu için çaresizliklerini görmeye başlayınca ilk tepkimiz inanmamak oldu. Arkasında hep bir kurgu aramaya başladık. Kısa zamanda biteceğini ardından ne çıkacağını merakla bekliyorduk ki Türkiye’de vaka sayıları artmaya ve ölümler dile getirilmeye başlandı. İşte o zaman virüs mesaj verdi bize ya da biz mesajı almaya başladık! “ Dil, din ırk tanımıyorum. Herkes korksun!” Sadece korkmakla kalmayın hayatınızda ki anlamlı olan her şeyden uzaklaşın! Yaşamayı askıya alın! Eğer şanslıysanız, genetik yapınız iyiyse bu işten sıyrılırsınız yoksa her an bu filmin içinde başrol olabilirsiniz mesajları gelmeye başladı. Ölüm hak tabi ki. Ama şekli çok önemli. Ölmekten herkes korkar fakat Covid-19’ a yakalanıp ölmekten çok daha korkar olduk. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Gürültülü yaşadım sessizce ölüyorum” dediği gibi öyle bir sessizlik ki yanına kimsenin gelmek istemediği bir ölüm… Mezara gidene kadar bir kalabalığı olur ölen kişinin ne acı ki o kalabalık bile olmayacak düşüncesi! Büyük sessizlik, kimsesizlik!
Bir anda herkesin yabancılaşabildiğini gösterdi bize Covid-19. Ayrıca yakın çevremizle ilişkilerimizin kıymetini bilmediğimizin farkına vardık. Birlikte oturmanın, yemenin, içmenin, sarılmanın hayatımızın en önemli parçaları olduğunu gördük ve bunların eksikliklerinde ne kadar yalnız olduğumuzu ne kadar güçsüz olduğumuzu anladık. Hırsların, kıskançlıkların ne kadar anlamsız olduğunu hatırlatsa da.. ? Tüm bu duygusal travmaların yanında Covid-19 pandemisi; biyolojik savaşların başladığını ve artık filmlerde izlediğimiz senaryoların hayata geçirildiğini düşünmemize, bu yüzden de bilimde güç sahibi olmanın önemini kavramamıza neden oldu. Sağlık çalışanlarının ne kadar zor bir işi üstlendiklerini ve aşı çalışmalarıyla, gıda denetimleriyle ve birçok alanda insan sağlığına hizmet eden veteriner hekimlerin de çok önemli roller üstlendiklerini gösterdi. Dünyadaki tüm insanlarla aynı olayı paylaştık. Ayrışmaların pik yaptığı bu dönemde ne yazık ki bir hastalık birleştirdi bizi. Aynı durumu teneffüs etmeyi bir virüsle yapabildik maalesef.
Sonuç olarak, zor zamanlar yaşıyoruz. Hz Mevlana’dan bir sözle noktalayalım. “Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun”. Bu imtihandan en iyi şekilde çıkmak dileğiyle. Saygılarımla…
1 yorum
Çok güzel bir yazı. Teşekkür ederim.