Bir patolog olarak bugün sizlerle evrenin gizli dünyası hakkında hasbihal etmek istiyorum. Bu gözlerden uzak ve gizli dünya, mikroskop altında gördüğümüz, bilim ve sanatın birleştiği bir âlemdir. Evet, dıştan gördüğümüz her yapının, özellikle de canlı organizmaların her bir parçasında apayrı sanatsal güzellikler yatmaktadır. Her dokunun, yaratıcının sonsuz sanatını gösteren inanılmaz güzellikte desenleri vardır. Bu dokuları laboratuvardaki farklı boyaları kullanarak renklendirdiğimiz zaman bizler için görsel bir şölen oluşur.
Örneğin akciğerlerdeki sanatı gördüğünüzde, bir bal peteği içerisinde hücrelerin arı misali nasıl düzenli yapı sergilediklerini; karaciğeri incelerken, düzenli dizilim ve akış dinamiklerinin bir araya nasıl getirildiğini; böbrekleri incelerken bütün dengeyi sağlayan sıvı ve doku bütünlüğünün nasıl iç içe geçmiş olduğunu; beyinde ise muazzam bir gizem içerisinde düşüncelerin ve duyguların nasıl biyolojik temellerle bütünleştiğini gözlemleriz.
Bu güzel desenler her bir doku boyaması ile farklı bir renk cümbüşüne dönüşebilir. Bu boyamalar hücre mimarisindeki alt bileşenleri bizim için daha görünür kılar ve böylece onları çok daha iyi ayırt edebilmemizi sağlar. Elektron mikroskobuyla daha derine inmekte mümkün tabi. Bu yöntemle baktığımızda, hücre içerisindeki organellerin büyüleyici yapılarının olduğunu müşahede edebiliriz. Özellikle de taramalı elektron mikroskopları ile mikro dünyanın üç boyutlu güzelliği ortaya çıkar. Bu desenlerin her birisi bizlere bilimde ilerlemeyi ve organizmanın işleyişini anlamamızı sağlayan fırsatlar sunar.
Hastalıklar söz konusu olduğunda, zararlı ajanların bile organlarımızda özgün desenler oluşturarak düzeni nasıl sağladıklarını görebiliriz. Evet, patolojik değişiklikler dokunun mimarisinde bozulmaya ve yıkıma yol açmaktadır. Buna rağmen kendi içerisinde bir düzen ve desenler silsilesi halinde karşımıza çıkar. Örneğin bakterilerin yol açtığı bir apsenin çevresi, doku iskeleti olarak bilinen, mekik şekilli bağ doku hücreleri ile sınırlandırılmıştır. Apsenin merkezinde ise asker hücreler diyebileceğimiz nötrofiller ve doku enkazının biriktiği pembe bir gölet çevresinde dizilmiş, bir kenti andıran görüntüyle karşılaşırız. Her farklı hücre, şehrin bir yapısını, hayvanları ve insan figürlerini temsil eder adeta. Bazen de yulaf şekilli nötrofillerin ve at nalına benzer şekilde gözlenen çok çekirdekli dev hücrelerin anlattığı hastalık hikâyelerini dinleriz…
Apsenin histolojik görünümü
Önemli sağlık sorunlarından biri olan tümörlerde dahi, bir düzen ve intizamın varlığını fark edebiliriz. Bu görünümleri sayesinde tümörlerin iyi veya kötü karakterlerine, hangi hücrelerden köken aldıklarına ve hangi tipte olup, gidişatlarının nasıl olduğuna karar verebiliriz. Örneğin epidermisten köken alan yassı hücreli karsinomda, mikroskobik dünyada ancak keşfedebileceğimiz inciler, evet “keratin incileri” bizi selamlar. Yine bazal hücrelerle ilişkili tümörlerde, bu hücrelerin çit dizisi gibi yan yana nasıl sıralandıklarını hayretle seyrederiz. Bazen hücrelerin sitoplazmaları içerisinde taşıdıkları küçük göletlerin varlığı, bazen kan damarlarının geyik boynuzu şeklinde nasıl yapılandığı, bazen de belirgin rozet şekillerinde hücre kümeleri ve taç şeklinde dizilim gösteren neoplastik görünümlerin olduğu her bir tümör kendi sanatını koyar ortaya. Bu sanata hayran olmamak mümkün olmadığı için, bir patoloğun, mikroskobunun başında, “muhteşem, harika!” dediğini duyabilirsiniz…
Trikoblastom tümöründe çit şeklinde dizilen bazal hücreler
Yassı hücreli karsinomda yuvarlak pembe renkli keratin incileri
Canlılar için tabii ki her zaman üzücü olan hastalıkların bu sanatsal görünümleri, onları hayranlık uyandıran birer manzaraya dönüştürebilir. Kâinattaki düzen ve intizamın aslında hangi yöne bakarsak bakalım mükemmel bir surette tezahür ettiğini görürüz böylece. Yaratıcının Mülk 3. ayette “…Rahmân’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik göremezsin…” buyurduğu gibi… Biz de bu bakış açısı ile yaratılışın sırlarına dair gizemleri çözmeye yönelik arayışlarımızda, her bir hastalığın hikâyesini dinlemeye ve bu hikâyelerden anladıklarımızla çeşitli tedavi kapıları aralamaya çalışırız. Bu şekilde, hastalıkların acı veren yüzüne rağmen, onların da evrenin büyük resmindeki yerini ve önemini kavrayabilir, tevekkül ve sabır ile yolumuza çok daha güçlü bir şekilde devam edebiliriz.
2 yorum
10 numara ***** hasta kadınlara; normal rapor edilen patoloji sonuçları nedeniyle artık renk desenlerine, notalara güvenim kalmadı. Patoloji hekimlerinin klinisyen tecrübesine kıyasla doğrudan hasta ile temas edememesi, etse bile klimisyen in tecrübesine varması çok zor olduğundan (branşlaşmanın menfi yanı) , bu durum önemli bir fark yaratmaktadır. Bu fark, patologların klinik değerlendirmelerinde deneyim eksikliğine yol açarak, özellikle gözlem ve yorumlarda önemli farklılıklar doğurabilir. Patoloji hekimleri, mikroskop altında inceledikleri doku örnekleri ile sınırlıdırlar, boya, PCR gibi genetik testlere başvurabilirler ve bu doku örnekleri genellikle “real-time” yani canlı dinamik dokular değildir. Bu da, patolojik tanı sürecinde inter-observer (gözlemciler arası) ve intra-observer (aynı gözlemcinin farklı zamanlarda aynı örnek üzerindeki değerlendirmeleri) değişkenliklere neden olabilir.
Özellikle jinekoloji gibi mahremiyetin ön planda olduğu branşlarda, patoloji hekimlerinin muayenelere doğrudan katılma imkanları olmadığı için, hasta ile birebir temas olmadan sadece doku üzerinden tanı koymaya çalışmaları zorlayıcıdır. Bu durumda klinisyen, yalnızca patologun tecrübesine ve kendi tecrübesine dayanarak karar vermek zorunda kalır k
İ, bu da hata payını artırabilir. Özellikle klinik muayeneye dayalı bulgular ve hasta hikayesi ile birlikte değerlendirildiğinde patolojik bulgular daha iyi bir çerçeve sunabilir. Ancak, bu iki disiplin arasındaki iletişim eksikliği ya da sınırlı etkileşim, hatalı karar alma riskini yükseltebilir.
Sonuç olarak, patoloji branşı, her ne kadar tıbbi tanıda kritik bir role sahip olsa da, klinik gözlem eksikliği ve birebir hasta muayenesine katılamama durumu, özellikle subjektif değerlendirme gerektiren durumlarda hata olasılığını artıran bir faktör olabilir. Patologların klinisyenlerle daha entegre çalışması, bu olası hataları minimize etmede önemli bir adım olabilir. Belki yapay zeka tabanlı mikroskoplar çoğalırsa her hekim daha etkin şekilde ve pratikçe mikroskop kullanabilir. Yani bir nevi patologların gelişmelerden menfi etkileneceğini kanaatindeyim.
Değerli yorumunuz için çok teşekkürler. Bir doğum doktoru olarak edindiğiniz tecrübelerinizden yola çıkarak ifade ettiğiniz düşüncelerinizi anlayabiliyorum. Bir patolog olarak bazı noktalarda size katılıyorum da. Evet dediğiniz gibi klinik ile iyi bir iletişim ve klinik bulgular ile anamnez çerçevesinde mikroskobik analizlerin yapılması oldukça önemli. Belirli durumlarda hata payı elbette olabiliyor ve bu bazen klinikten gelen örneğin yetersizliğiyle de doğrudan ilişkili. Derin bir tümöral olgudaki yüzeysel bir örnek bize yanıltıcı bir sonuç verebileceği gibi, inflamasyonlu bir tümördeki uygun olmayan örnekleme de teşhisi yanıltabilir. Bu durum özellikle sitolojik incelemelerde çok önemli. Zaten bu bizler tarafından da iyi bilindiği için genellikle olgulara temkinli yaklaşarak, gerektiği durumlarda yeniden örnekleme veya farklı tanı tekniklerinin de kullanılması gerektiğini ifade edebiliyoruz. Patolog ve klinisyen iş birliği ve gerektiğinde teşhisin ardından ikincil konsültasyonların yapılması ve yeniden değerlendirmelerin istenebileceğini de derslerimizde öğrencilerimize anlatıyoruz. Yapay zeka konusunda ise belirttiğiniz gibi patoloji alanında da önemli gelişmeler söz konusu. Bu konuda bizler de halihazırda çalışmalar yürütüyor, çalışma ve teşhislerimizde yapay zekayı kullanmaya gayret ediyoruz. Örneğin immunohistokimyasal çalışmalarda immün pozitifliklerin yapay zeka aracılı daha doğru tanımlanabilmesi ve kişiden kişiye değişebilecek yorum farklılıklarının ortadan kaldırılması gibi. Bu tür gelişmeler bizler için aslında menfi değil, aksine faydalı bir bakış açısı ve gelişim sağlamaktadır. Zamanla insan-yapay zeka işbirliğinin teşhis ve tedavi konusunda çok daha iyi sonuçlar alınmasına vesile olabileceğini ümit ediyorum. Bu bağlamda bir tefekkür sağladığınız için teşekkür ederim.