Ülkemizde okullarda veli toplantılarında öğretmenler tarafından en çok “çocuğunuz çok zeki ama çalışmıyor” iddiası(!) dile getirilmektedir. Zeki çocukların çalışmamayı sevmemesi tezi üzerine kurulan ve yaygınlaşıp kökleştiği için neredeyse bir motto niteliği kazanan bu iddia şöyle bir mantıksal argümana(!) dayanmaktadır: Sizin çocuğunuz çok zeki/ Zeki insanlar çalışmayı sevmez/ O halde sizin çocuğunuz da çalışmayı sevmiyor. Başarısızlığın nedeni olarak ortaya atılan bu iddia, birçok öğretmen için kurtarıcı mahiyettedir. Öğrencinin çalıştığı takdirde başarılı olacağı tezini temellendirmek üzerine söylenen bu ifade, veliler için hem teskin edici hem de teselli edicidir. Uluslararası ölçekte yapılan sınavların sonuçlarını değerlendirme sürecinde öğrencilerimizin başarısızlığına ilişkin ortaya atılan iddialar ise içeriğinde tumturaklı kelimeler kullanıldığı için daha ikna edici görünmektedir. Bu türden sınav yapan kurumların başında PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) gelmektedir.
2003’ten beri çeşitli ülkelerden 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri ölçen programlar düzenleyen PISA, sonuncu programı, 81 ülkeden katılan öğrencilerle 2022 yılında düzenlemiştir. Matematik alanında, 2018’de 79 ülke arasında 42. sırada yer alan Türkiye, PISA 2022’de 81 ülke arasında 39. sırada yer almıştır. Benzer şekilde 2018’de 37 OECD ülkesi arasında 33. sırada bulunan Türkiye, 2022’de 32. sıraya yerleşmiştir. Türkiye fen alanında PISA 2018’de 79 ülke arasında 39. sırada yer alırken PISA 2022’de 81 ülke arasında 34. sıraya yükselmiştir. 2018’de 37 OECD ülkesi arasında 30. sıradaki Türkiye, 2022’de 29. sırada yer almıştır https://www.meb.gov.tr/pisa-2022-sonuclarina-gore-turkiye-her-alanda-siralamasini-yukseltti/haber.
Ülkemizden 60 ildeki 196 okuldan 7250 öğrencinin katıldığı bu değerlendirme programında Türkiye, 2022 yılına kadar gerçekleşen programlardan en iyi sonucu alsa da başarı ortalaması 37 OECD ülkesi arasından 32. sırada yer aldığından OECD ülkelerinin başarı ortalamasının altında kalmıştır.
Geçmişten günümüze kadar PISA’nın yaptığı araştırmaların sonuçlarını değerlendirme sürecinde öğrencilerimizin başarısızlığına ilişkin eğitimcilerimiz ve MEB yetkilileri tarafından en çok ortaya atılan iddialardan bir bölümü şöyle sıralanabilir: Müfredatın öğrencileri ezbere yöneltmesi, sınav sisteminin test odaklı olması, çocukların ilgi ve yeteneklerinin göz ardı edilmesi, başka bir ifadeyle çocukların ilgi ve yeteneklerini göz önünde bulunduran eğitim tekniklerinin uygulanmaması.
2003’ten beri yapılan PISA’nın araştırma sonuçlarını değerlendirme raporlarının hiçbirinde “öğrencilerimiz zekiler ama çalışmıyorlar” iddiasına rastlanmamıştır. Ders çalışmanın doğrudan doğruya uluslararası düzeyde yapılan bir sınava fazla etki etmeyeceği düşünüldüğünden veya bu türden açıklamada bulunmanın çok basit nitelendirilebileceği kaygısıyla bu ve buna benzer ifadelerde bulunulmaktan kaçınılmıştır. Oysa öğrencilerin çalışma alışkanlığına sahip olmaması çocuğun başarısını etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.
İtalyan filozof Antonio Gramsci’ye göre, çalışma alışkanlığı kazanmak başlı başına pedagojik bir sorundur. Öğrencinin pasif bir alıcı olmadığını düşünen Gramsci, çocukların öğrenmeleri için çok çalışması, hatta fiziksel hareketlerini kontrol etmesi ve bunun için kendisini zorlaması gerektiğini düşünür. Bu bakımdan ders çalışmak sanıldığı gibi yalnızca zihinsel bir etkinlik değil, sinirsel açıdan da ele alınması gereken bir faaliyettir. Kendine özgü bir çıraklık döneminin yaşanmasını da gerektirecek kadar acı ve sıkıntı ile kazanılan bir alışkanlıktır. Ancak birçok insan bedensel emeği zor ve yıpratıcı gördüğünden ders çalışmak kolay görünür. Gramsci yalnız entelektüel ailelerin çocuklarının ders çalışma alışkanlığını diğer çocuklara göre daha kolay kazandığını iddia eder (Gramsci, 2012: 251- 252). Eğitimin zorlamayı da içerdiğini söyleyen Gramsci’ye göre ideal eğitim hem çocuğun kendisini zorlamasını hem de eğitimcinin çocuğa müdahalesini gerektirir.
Gramsci’nin de vurguladığı gibi ders çalışmak zamanla kazanılabilen bir alışkanlıktır. Ders çalışma alışkanlığı edinebilmek için bireyin önce konsantre olma becerisine sahip olması gerekmektedir. Bu bağlamda konsantre olma becerisinden mahrum olanların verimli ders çalışması mümkün değildir.
Günümüze kadar Türkiye’nin eğitim alanında başarısızlığına ilişkin çok sayıda neden ileri sürülmüş ve ileri sürülmeye devam etmektedir. Ancak bu nedenler arasında en az ileri sürülenlerden biri, öğrencilerimizin önemli bir bölümünün konsantrasyon olma becerisine sahip olamamasıdır. Eğitimciler tarafından çok da dile getirilmeyen bu neden, Türkiye’de yalnızca kişisel psikolojik bir sorun olarak ele alınmaktadır. Oysa konsantrasyon olma becerisine sahip olanlar yalnız ders çalışmada değil, dersi dinlerken, kitap okurken de bilgi ve becerilerini büyük ölçüde geliştirme imkanına sahip olurlar. Bu çerçevede düşünüldüğünde konsantrasyon bozukluğu psikolojinin, bazı vakalarda tıbbın da müdahalesini gerektiren eğitsel bir sorundur. Bu çerçevede düşünüldüğünde Türkiye’nin eğitim alanındaki başarısızlığını büyük ölçüde sınav sisteminin test odaklı olmasına bağlamak yanlış bir yaklaşım olarak nitelendirilebilir. Kaldı ki Türkiye’de öğrencilerin merkezi sınavlardaki ortalama net sayıları da çok düşüktür. 2023’te yapılan Alan Yeterlilik Sınavında 24 soruluk Türk Dili ve Edebiyatı testinde ortalama 5.76 net, 40 soruluk matematik testinde ise 7, 57 ortalama net yapılmıştır.
Kaynakça
Gramsci, Antonio. (2012). Hapishane Defterleri- 2. Cilt. (Çev: Barış Baysal). İstanbul: Kalkedon Yayınları.
https://www.meb.gov.tr/pisa-2022-sonuclarina-gore-turkiye-her-alanda-siralamasini-yukseltti/haber. (Erişim Tarihi: 25.03.2024).
1 yorum
Öğretmenleri velilerin hışmından, dayak yemekten , hırpalanmaktan koruyan beyaz yalanları. Sizin oğlunuz tam bir zeka gerisi. ders de çalışmıyor. E ne yapalım böyle idare edeceğiz artık. demelerinin ene kolay yolu başlık olarak seçilmiş.