“Nikaha rağbet ediniz, çoğalınız! Kıyamet günü ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim. (Hz. Muhammed)”
Gün geçmiyor ki alanında uzman sivillerden ve resmî hüviyete sahip yetkililerden aile içi problemler, evlilik oranındaki azlık, boşanma oranındaki artış ve bunlar paralelinde nüfus artış hızındaki düşüş konusunda bir açıklama duyulmasın! Konu devletin en yetkilisi Cumhurbaşkanının da gündemine gelmiş ve bir dizi tedbirlere temas edilmiştir. Bu gerçekler ve bu gerçekleri tehdit eden hususları dikkate alan Türkiye Cumhuriyeti Devleti “2024 yılı mayıs ayında açıklanan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı (2024-2028) ile küresel riskler ve demografik dönüşüm, sosyal refah, aile odaklı sosyal hizmetler, dijitalleşme, çevre ve afetler olmak üzere 5 ana tema çerçevesinde stratejik hedefler belirlenmiştir.” ifadeleri ile 2025 yılını aile yılı ilan etmiş ve bir dizi faaliyet ve projelere odaklanmıştır (https://www.aileyili.gov.tr/kategoriler/aile-yili-hakkinda/).
Türk Evlatlarına Emanet Edilen Anayasa
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasası, başlangıç maddesinde evlat kavramını öne çıkarır. Aileye dair kavramsal şemadan “evlât” kavramına vurgu yapar. Kendisini taşıyacak yegâne güç olarak “Türk evlatları”nı görür. Dolayısıyla “aile” mefhumu o kadar önemli ve belirleyicidir ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası kendisini herhangi bir sivil oluşuma, güç odaklarına veya yönetici sınıfın inhisarına değil bilakis “Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.” ifadeleri ile sadece Türk “evlatları”na emanet etmiştir (https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/anayasa/).
Nitelikli Çoğunluk İçin Evlilik
Fıkhın konuları (mesâil-i fıkh) dünyevî ve uhrevî olarak ikiye ayrılmaktadır. Birincisini münâkehât, muâmelât ve ukûbât başlıkları karşılarken; ikincisini ibadetler konusu karşılamaktadır. Muradî ilahinin bir yansıması olarak insanın yeryüzü macerasının başlamasıyla birlikte insan için biyolojik ihtiyaçlar, sosyolojik gerekler ve hukukî ilkeler gerekli olmuştur. İnsanın yeryüzü macerasının yatay tarihi “âlem” denilen belli bir coğrafya düzleminde cereyan etmektedir. Âlemin devamı için nev-i insanın doğması ve çoğalması (tenâsül ve tevâlüd) gereklidir. İnsan tekinin doğması ve çoğalması için evliliğe ihtiyaç duyulmaktadır. İnsanın biyolojik, fizyolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarının giderilebilmesi için aralarında iletişim, irtibat ve alakanın kurulması doğal bir süreçtir. Doğal olarak tabiatı itibarıyla medenî bir varlık olan insanın yek diğerleri ile irtibatının sağlıklı bir zeminde ilerlemeyebilmesi için bu ilişki tarzlarının bir kurala bağlanması ihtiyacıyla hukuk ortaya çıkmıştır. Maddî ve manevî yönden itidalli bir mizaca sahip olması için insana; beslenme, giyinme, barınma, evlenme, akrabalık ve arkadaşlık kurma gibi araçların temini gerekli olmuştur. (Serahsî, Mebsût, 4/193; Mecelle, Giriş).
Çift Yönlü Bir Eylem Olarak Evlilik
İslam hukuku, evlilik kurumunun medenî bir muamele olmasının yanında metafizik yanına da atıf yaparak ona bir yönüyle ibadet anlamı yüklemiştir. İslam, aile kurma ve yuva sahibi olma saiklerinin arkasında yatan asıl müessirin Allah’ın iradesine ve Hz. Peygamber’in talebine ram olma arzusu olduğuna işaret eder. Bu iradenin kuvveden fiile geçerek tahakkuku konusunda ferdin iradesi ile yetinmez ve “içinizden evlenemeyenleri evlendiriniz” fermanı ile cemiyeti; cemiyette velayet-i hâssa ve velayet-i âmme sahiplerini de sorumlu tutar. Yine Hz. Peygamber’in hadisinde geçen “tenâkahû” kavramının anlamını taşıyan sığa “yarışma ve rekabet” anlamını içinde barındırmaktadır. Nitekim Tecrid-i Sarîh mütercimi Kâmil Miras Hoca bu bağlamı tercümesine yansıtarak hadisi “Nikaha rağbet ediniz” şeklinde çevirmiştir. Yani Hz. Peygamber “Nikaha rağbet ediniz, çoğalınız! Kıyamet günü ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim” buyurmaktadır.
Bir cemiyetin en temel birliği ailedir. Aile ise fertlerden oluşmaktadır. Aile büyüye büyüye oba, boy, soy, sülale ve kabile derken millete doğru yükselir. Millet küçük insan topluluklarının birleşiminden ibaret olmaktadır. Böylece aynı duyuş, seziş, inanış, sevinç, kıvanç, hüzünleniş, unutuş vb. duygulanımlarla ortak bir hedefe doğru yürüyen milleti elde ederiz. Benzer sevinçler birleştirirken benzer acılar milleti bir arada tutmaya katkı sağlar.
Bir milletin maddi ve manevi olarak sağlıklı, mutlu, umutlu ve huzurlu olabilmesinin araçlarından birisi de o milletin en küçük şubesi olan ailenin sayısal ve sosyal açıdan nitelikli olmasıdır. Ailenin huzuru toplumun huzurudur. Ailede işlerin sıkıntılı geçmesi toplumsal hayatın çarklarının işlememeye başladığına işarettir. Aile ve cemiyet arasındaki ilişki ve süreklilik bağlamında dünden bugüne felsefeciler, ehl-i hikmet, hukukçular, psikologlar, sosyologlar, ahlakçılar; ciddi kafa yormuşlar, öneri sunmuşlar, kavramlar inşa etmişler ve toplumun en küçük birliğinden en tepe noktasına kadar gerekli olan çözümlerini deklare etmişlerdir. Bu kavramlaştırma ve çözümleme bağlamında klasik hikmet türü eserlerde zikredilegelen tedbîrü’n-nefs, tedbirü’l-menzil ve tedbîrü’l-medîne şeklinde sıralama bize maddî ve manevî yönden sağlıklı birey, aile ve toplum arayışına işaret eder (Gazzâlî, Mîzânü’l-amel,1/315). Davranışlarımızda özde bir değişim sağlayan bu metafizik yan bireye iki yönlü bir kazanım sunmaktadır.
Nüfus Artışı Güçtür
Müslümanların nüfus artış oranlarının önemi çeşitli yönleri ile değerlendirilebilir. İş hayatı ve iş bölümü, sanayiye yetişmiş eleman arayışı, uzmanlaşma, danışma ve dayanışma, etkileşim, kabiliyetlerin keşfedilmesi, vatan savunması, fizyolojik ve psikolojik üstünlük vb. noktalar üzerinden nüfus artışının önemi yüzeysel bir bakışla anlaşılabilecektir. Bu gerçek klasik eserlerimizde “şüphesiz kesret (çoğunluk), kuvvet ve galebe çalma araçlarındandır” ve “el-kesra hüve’l-kuvve (çokluk güçtür)” mottosu ile ifade edilmiştir. (Şerhu Bülûğu’l-merâm, 8/106).
Kemmiyet Keyfiyetten Bağımsız mıdır?
Hz. Peygamber’in evlilikte rekabete ve yarışmaya teşviki doğal olarak içerisinde niteliği de barındırmaktadır. Bir taraftan sayısal çokluk teşvik edilirken diğer taraftan sayısal çokluğun nitelikli çoğunluğa dönüşebilmesine yönelik bireyin, evin ve şehrin inşası süreçlerine geçilmiştir. Ahlakî duygularla mücehhez bir birey, mazbut bireylerin buluşmasıyla teşekkül eden ev, sorumluluk sahibi bireylerden oluşan ailenin fide vereceği şehirlerden müteşekkil ülkeler daha az sorunlu buna mukabil daha fazla güvenli ve esenliklidir. Böylece sayısal çokluk İslam ahlakı ile münezzeh ve onun evrensel hedeflerine doğru yürüyen bireylerle nitelikli hale gelecektir (Nisa suresi, 114). Bu demektir ki Hz. Peygamber’in sayısal olarak “çokluğunuzla övüneceğim” cümlesi aslında nitelikli “salih evlatlarla” övüneceğim anlamına gelmektedir.
Örnek Aile Formları
Olayın dinî ve fıkhî yönüne bakıldığında cemiyetin temel çekirdeği aileyi oluşturan fertlerin önemi bağlamında genelde tüm peygamberler özelde Hz. Peygamber evliliği teşvik etmiş, zürriyet vurgusu yapmış, göz aydınlığı eşler ve salih evlada yönelik duayı öğretmişlerdir. Yine Hz. Peygamber maddî ve manevî yönden üstün niteliklere sahip ümmetiyle kıyamet günü iftihar edeceğini beyan buyurmuştur. Kıyamette iftihar mevzuu; dünyada ibadet, hukuk, ahlak ve sosyal hayatta örnek insan modelini de kuşattığına ve ispat ettiğine göre dinin, müntesiplerinden beklentisi dünya hayatında rol model olacak nitelikli mazbut insanlar olmaları hususudur. Hz. Peygamber’in ümmeti ile iftiharı salt iftihar değil bilakis onun izinden gitmeyi ve onun yaşantısı ile hemhal olmayı içeren bir hayat tarzıdır. Kemmiyet keyfiyetle buluşursa anlamlı olmaktadır. Hz. Peygamber kişinin vefatından sonra kendisine dua eden salih evlada vurgu yapmakta ve niteliği öne çıkarmaktadır. Bu da mümin kişinin maddî ve manevî yönden izzet, şeref ve değer katacak bir hayat felsefesine hâkim olması demektir. Bu yüzden Kur’an örnek ailelerden bahsetmekte; İmran ailesi, İbrahim ailesi ve Hz. Peygamber’in ehl-i beyti örnekliklerine atıf yapmaktadır (Âl-i İmrân, 33; Ahzâb, 33).
Nafile İbadetlerden Üstün Bir Faaliyet Olarak Evlilik
Bazı klasik fıkıh alimleri evliliğin, yerine göre nafile ibadetlerden üstün olduğuna işaret etmişlerdir. Bu bağlamda İslam hukukuna ilişkin metinlerimiz “Nikahla meşguliyet nafile ibadetlere vakit ayırmaktan daha faziletlidir. Nitekim nikah vaciptir, buna mukabil nafile ibadetlere vakit ayırmak vacip değildir. Nafile ibadetler bireysel ve uhrevî faydaları içerirken nikah bireyi aşan toplumsal maslahatların gerçekleştirilmesine katkı sağlar” önermesini öne çıkarmaktadır. Şöyle ki; Ümmeti Muhammed hem sayı hem bereket olarak diğer ümmetlerin üzerindedir. Sayı önemlidir ama nitelik daha önemlidir. İnsan ırkının devamı ve insan neslinin bekası için nikah şarttır. İnsan evlilikle şehevî arzularını meşru zeminde giderebilir, fani lezzetlerini nitelikli evlat yetiştirerek baki meyvelere dönüştürebilir, insan yeryüzü macerasındaki murad-ı ilahîye ram olur ve böylece salih evlatları sayesinde öldükten sonraki sosyolojik yaşamını da sürdürebilir. İnsanların günlük rutin faaliyetleri, niyetleri ile ibadete dönüşebilmektedir. (Buhûtî, Keşfü’l-kınâ‘, 11/151).
Hukukun Temel Gayelerinden Birisi Olarak Nesil
İslam hukukunun temel ve vazgeçilmez kabul ettiği zarûrât-i hamse diye nitelenen beş maddenin dördüncüsü nesli korumak olarak tayin edilmiştir. İslam hukuku bu beş temel maddenin (din, can, akıl, nesil ve mal) korunmasını kendisine ödev kabul etmiş ve sosyal hayatı düzenleme kurallarını bu maddeler perspektifinden tanzim etmiştir. Bu maddelerin ana ve ara formlarını merkeze alarak hâcî ve tahsînî düzenlemeler ile cemiyetin akışını arzulanır, kabul edilebilir ve öngörülebilir kılmıştır. Bu demektir ki İslam hukukunun temel amaçlarından birisi nesil, yani neslin çoğalması ve nüfus yoğunluğunun gerçekleştirilmesidir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim de “eksera nefîra/onları sayısal olarak çoğunluk kıldık” ayeti ile sayısal çokluğa temas etmiştir. Ayrıca Kur’an’ın vermiş olduğu temel mesajlardan birisi de Firavun’un, erkek çocuklarını öldürmesindeki illetin sayısal olarak güçsüzleştirme politikası olduğudur.
Sonuç:
Netice olarak sosyal düzen kuralları ve kanunlar dünyevî yönden salih vatandaşları amaçlarken, dinler ise hem dünyevî hem uhrevî yönden maddî ve manevî olarak salih vatandaş ve salih mümin arayışına girerek ikisi de benzer hedeflere yönelmektedir. İnsan hayatının anlamlı hâle gelmesi, insanın sosyolojik yaşamının devamı ve sosyolojik ölümsüzlüğü, devlet ve milletin bekası ve zevale uğramaması gibi hususlar ailenin önemine işaret etmektedir. Her yönden sağlıklı olmakla idealize edilmiş nüfus artış hızının arzulanan değerlerinin üzerine çıkarılması meselesi bir beka meselesi ve bu oranda millî güvenlik meselesi hâline dönüşmüştür. Gerekli tedbirler alınamadığı ve arzulanan seviyeye ulaştırılamadığı durumda Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasını emanet edecek “Türk gençlerini” aramakla da karşı karşıya kalacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın!
1 yorum
Yazıyı çok beğendim.Çok önemli bir konu olarak görüyorum değerli hocama çok teşekkür ediyorum