Akademik akıl sitesi, her ay özel bir konuyu seçiyor. İçinde bulunduğumuz Ağustos ayının konusu da “Nasıl Bir Akademisyen?” başlıklı bir konudur. Kanaatimce bu konu, Türkiye, İslâm âlemi ve tüm insanlık için önemli bir konudur. Çünkü akademisyenler, yaşadıkları toplumun gidişatına yön verirler. Genel olarak İslâm âlemindeki geri kalmışlığı, bu âlemdeki akademisyenlerin yetersizliğine bağlı olarak görüyorum. Tabi ki bu yetersizliği, sadece onlara bağlamak doğru değildir. Çünkü İslâm âleminde, yönetimler tarafından akademisyenlere gerektiği gibi destek sağlanmadığı gibi, fikir ve düşünce üretmede bir az ileri gittikleri zaman her türlü engel ve cezalara maruz kalmaktadırlar. Bunu da iyi tespit etmek gerekir. İslâm âleminde, akademisyenlerin yorum ve tespitlerine engel konulmamalıdır. Amerikalı İslam bilgini Nabia Abbott’un (1897-1981) dediği gibi, “İslam âleminin en büyük problemi, rahat, endişesiz bir fikir ve düşünce ortamının olmamasıdır”. Rahmetli Prof. Dr. M. Fuat Sezgin’in (ö. 1439/2018) dediği gibi, “Müslümanların problemi, dışarıdan değil, İslam’dan değil, kendilerinden kaynaklanmaktadır”. (M. Fuat Sezgin, İslâm Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar, s. 11; a.mlf. Bilim Tarihi Sohbetleri, s. 43 vd.; a.mlf. Yitik Hazinenin Kâşifi Fuat Sezgin, s. 112, 133). Ona göre İslâm âleminde Akademisyen, rahat bir fikir serbestliği ile açıklamalarda bulunurken, kendisini güvencede bulmalıdır. Bu serbestliğin olmaması, İslam âlemine çok şey kaybettirmektedir. İslâm’ın ilk dönemlerinde Müslümanlar tarafından yazılan elyazması bilimsel eserler, Müslüman akademisyenler tarafından gün yüzüne çıkarılmamıştır. Müslümanlar, zamanla bu konuda çok geri kalmışlar. Maalesef Müslümanların bu alanda yapması gereken çalışmaları, Batılı akademisyenler yapmışlardır. Kuruluşu on altıncı yüzyıla kadar uzanan Leiden Üniversitesi, özellikle akademik alanda İslâmî ilimlerdeki mükemmel araştırmaları ile bilinmektedir. İslâmî ilimlerle ilgili kaynakların pek çoğu, ilk olarak bu üniversitede tahkik edilerek bilim dünyasına kazandırılmıştır. Böylece bu eserler, ilk baskılarını herhangi bir İslâm ülkesinde değil, burada görmüştür. Onlardan bazılarını şöyle sıralamak istiyoruz:
1 – Ebû Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî’nin (ö. 310/922), “Târîhu’t-Taberî Târîhu’l-Umemi ve’l-Mulûk” adlı tarih kitabı.
2 – Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d’ın (ö. 230/844), “et-Tabakâtü’l-Kübra” adlı eseri.
3 – İzzüddin Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdilkerim el-Cezerî İbnu’l-Esîr’in (ö. 630/1323), “el-Kâmil fi’t-Târih” adlı kitabı.
4 – Bir heyet tarafından İngilizce olarak hazırlanan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçeye tercüme edilerek yayımlanan “İslâm Ansiklopedisi.” Bu ansiklopedi, tenkit edilebilecek bazı yönleri var olmakla beraber, akademik alanda Diyanet’in ansiklopedisinden çok daha kalitelidir.
5 – Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hadislerinin toplanmış olduğu sahih sünnet kitaplarının bir bakıma anahtarı olarak kabul edilen “el-Mu’cemu’l-Mufehres lî Elfâzi’l-Hadisi’n-Nebevî” ya da daha yaygın adı ile “Concordance et Indices de la Tradition Musulmane” adlı hadis çalışması.[1]
Neden İslâm aleminde değil!
Ona göre İslâm âleminde, hassaten Türkiye’de akademisyenlerin kalitesini temelden alıp yeniden değerlendirmek gerekir. Akademisyenin, intihallerle ve dostlarının araya girmeleri, referans olmaları yollarla ilerlemeye çalışmaması gerekir. Akademisyenin her şeyden önce iyi niyetli ve çalışkan olması gerekir. Dürüst bir şekilde çalışan bir akademisyen, donanımlı olur, kendine güvenir ve kendisini her yerde kabul ettirir.
İşte, böyle bir akademisyen ideal olmalıdır.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] İhsan Süreyya Sırma, Yalan Dünyayı Adımlarken, Beyan Yayınları, İstanbul 1998, s. 126; M. Hamdi Zakzuk, Oryantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı, trc. Abdülaziz Hatip, Işık Yayınları, İzmir 1993, s. 55 vd.; Ali Karakaş, Nabia Abbott ve Hadis’e Yaklaşımı, Ensar Neşriyat, İstanbul 2018, s. 176.