Bu yıl Dünya Felsefe Günü tüm insanlığın yaşadığı büyük krizlerin gölgesinde kutlanıyor. Bunun felsefeye yüklediği çok önemli bir ödevi vardır.
Felsefe Aristoteles’ten beri özgürlük bilimi olarak tanımlanmaktadır. Aristoteles’in Metafizik adlı eserinde belirttiği gibi, felsefenin yapılabilmesinin önkoşulu özgürlüktür. Aristoteles’in bu belirlemesini Mantık Bilimi adlı eserine yazdığı önsözde yorumlayan Hegel’e göre, felsefe yapmak özgürleştirir; çünkü felsefe tüm araçsal düşünmenin ve çıkar hesabının ötesinde bilgiyi bilgi olarak yani bilgiyi gerçeğin kendi kavramı olarak önüne koyar. Felsefenin bilgiyi bu şekilde inceleme konusu yapması, aynı zamanda insanın tüm zihnini gerçek ve yanlış, iyilik ve kötülük ve zihniyet yapısı bakımından incelemek üzere önüne koyması anlamına gelir. Bu felsefi eylem insanı aynı zamanda düşünce bakımından da özgürleştirir. Düşüncenin özgürleşmesi insanın özgür özne olarak eylemesinin önkoşuludur. Böylelikle felsefe nihayetinde bir bütün olarak insanın pratiğini özgürleştirir. Bundan dolayı, felsefe tarihinin felsefeyi tanımlama çabasında oluşturduğu mirasın doruk noktası olarak, felsefe için “her bakımdan özgürleştiren bir özgürlük bilimidir” demek çok yerinde olur.
Krizlerin başında hiç kuşkusuz pandemi ve sağlık krizi gelmektedir. Pandemi kavramı dilbilimci ve şair Yusuf Çotuksöken tarafından “tümsalgın” olarak Türkçeleştirilmiştir. Pandemi veya tümsalgın, bize dünyada hiçbir zenginliğin, hiçbir malın ve mülkün yaşamın mümkün kılınması, yaşamın muhafaza edilmesi ve yaşamın iyileştirilmesi kadar kıymetli olmadığını göstermiştir. Bunun sonucu doğal bir zorunluluk olarak insanlık bir bütün olarak insanlık halini, insanın neliğini ve yaşamın anlamını sorgulamak zorunda kalmıştır.
Buna ülkemizde İzmir’de yaşanan ağır deprem de eklenmiş ve bizi insanlığın var olma halini ve yaşamın anlamını ilkesel olarak bir kez daha sorgulamak zorunda bırakmıştır. Bir doğal afet olarak yaşanan depremlerin, iklim değişimi gibi artık insandan kaynaklandığı, insanın kendi yaşam kaynağı olan doğayla üretim tarzından kaynaklanan ilişkilenme biçiminin sorunları olduğu ve afetlerin bu ilişkilenme tarzının yaratmış olduğu rantçı bakışla ilgili olduğu açıkça anlaşılmıştır. Doğaya dair bu bakışa temel oluşturan üretim biçiminin gezegenimizi büyük bir ekolojik felakete doğru sürüklediği herkes tarafından kabul edilmektedir. Dünya çapında yaşanan ekolojik krizi artık kimse inkar ve göz ardı edemez.
Tümsalgının iyice görünür kıldığı ekolojik krizin yanında, dünya çapında çok uzun zamandan beri süreğen bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Yaşanan ekonomik kriz, ilkesel çözümü artık ertelenmeyecek kadar derinleşmiştir. Herhangi bir devletin ve ulusun tek başına çözmesi mümkün olmayan ekonomik kriz bugün dünya çapında öyle derinleşmiştir ki bu, dünya politik durumunu da gittikçe daha çok istikrarsızlaştırmaktadır. Öyle ki, örneğin Donald Trump gibi etkili tekil politik bir aktör dünya politik sisteminin ‘normal’ işleyişinin dengelerini aniden bozabilmekte ve uluslararası ilişkileri sanki bir ‘savaş durumu’ varmış gibi gerginleştirebilmektedir. Bu, dünya politik sisteminin ne kadar kırılganlaştığını göstermektedir.
Bu, tüm insanlığa yönelik her gün atom bombası ve başka nükleer silahlar dolayısıyla yok olma tehdidine bir de salgın dolayısıyla ölme tehlikesini eklemiştir. Çok uzun zamandan beri süren ekolojik ve ekonomik kriz artık, başta ahlaki ve estetik değerler olmak üzere tüm değerlerin krizine dönüşmüştür.
Yaşanılan ekolojik krizin de insandan kaynaklandığını çok daha açık bir şekilde görülmesine neden olan pandemi, ekonomik ve politik krize çok uzun zamandan beri gözlenen ve özellikle genç insanların intihar etmesinde kendisini gösteren anlam krizi eşlik etmektedir. Tekil intiharlar artık gittikçe daha çok toplu intiharlara dönüşmüştür. Bu nedenle insanlığın hem genel bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya hem de genel bir değer krizinin içinde bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Öyleyse, yaşanan büyük bir insanlık ve uygarlık krizidir.
Kısacası, tümsalgın ile birlikte insanlık çok acil ve kapsamlı bir olmak veya olmamak sorunuyla karşı karşıya gelmiştir. İnsanlık dünya çapında belki de tarihinde ilk defa bu kadar derinden kader birliğini açıkça görmüş ve hissetmiştir. Pandemi insanlığı yani tüm ulusları ve halkları bir bütün olarak bir ‘olmak veya olmamak’ sorunuyla karşı karşıya getirmiştir. Fakat tümsalgın bu yaşananlar sonucu tüm insanlığı aynı zamanda inanılmaz bir şekilde bir araya getirmiştir. Eş deyişle tümsalgınla birlikte insanlık artık kendi içinde ne kadar sıkı bir şekilde ilişkilendiğini pratik olarak algılamıştır.
O halde, bu yıl Dünya Felsefe Günü’nü tüm insanların var olma mücadelesiyle karşı karşıya kaldığı, gezegenimizin bir ekolojik felaket ile karşı karşıya geldiği, fakat aynı zamanda insanlık bilincinin de inanılmaz bir şekilde arttığı koşullarda kutluyoruz.
İnsanlığın içinde bulunduğu bu büyük genel kriz karşısında hemen herkesin felsefeden çözüm önerileri, çıkış yolları sunmasını beklemesi anlaşılırdır. Öyle görünüyor ki, bu genel buhran durumdan çıkış doğru felsefi bakış ve politik yönelimle mümkün olacaktır.
Bu durumda doğru felsefi bakış, insanı kendi doğallığında, toplumsallığında, bireyselliğinde ve tinselliğinde doğayla ve diğer canlılarla iç içe gören, kuş bakışı kavrayışın yanında göreliliği, tikelliği ve bireyselliği de kapsayan bütüncül bakışla mümkün olacaktır. Bu felsefi yaklaşım Anadolu’nun bağrında, Ege’de, insanlık tarihinde ilk defa Miletos’ta temellendirilmeye çalışılan çoklukta birlik ilkesine dayalı felsefi bakıştır.
İnsanlığı bir tür olarak ve tüm diğer canlılarla bütün olarak düşünen çokluğun birliğini mümkün kılan felsefi yaklaşım politik olarak da tüm insanlığın iç barışını mümkün kılmaya aday bir felsefi yaklaşım olarak gözükmektedir.
Bu amaçla Dünya Felsefe Günü vesile olarak alınmalı ve insanlığın kalıcı iç barışını amaçlayan ve ekolojik dengeyi gözeten, katılımcı demokrasiyi temel alan ve tüm insanların mutluluğunun koşullarının ne olabileceği sorusu her tarafta tartışılmalıdır.
2 yorumlar
Felsefe varlık, akıl, dil, adalet, gerçeklik gibi temel sorunlar,
dolayısıyla da bilgi üzerine çalışmalar yaparak bilimsel araştırmalara yol açmak ve
bu çalışmaların sonuçlarından kuramlar çıkararak toplumların doğayla uyum içinde mutlu yaşamalarını sağlamak için vardır.
Her şeyin başında Felsefe gelir.
Felsefesiz bir toplum yok olur.
Paylaşım için teşekkürler hocam
Yazıdan anladığım; Tüm özgürlüklerin reçetesi felsefe,
herhangi bir krizi çözmek için felsefe vs.
Felsefe her şeye devadir.
Saygılarımla