Bu serinin ilk yazısını (https://www.akademikakil.com/demokratik-kapitalizm-hayal-mi/ibrahimkaya/) demokrasinin niçin kapitalizme ihtiyaç duyduğu sorusunu sorarak bitirmiştim. Şimdi bu soruya yanıt arayacağım.
Niçin Demokrasi Kapitalizme İhtiyaç Duyuyor?
Kaçınılmaz olarak eşitsizlik yaratan kapitalizmin demokrasiyle nasıl bir ilişkisi olabilir? Sosyoekonomik eşitsizliklerin sağlamlaştırılması ve yeniden üretilmesi, piyasa kapitalizminin işleyişinin vazgeçilmez parçasıdır. Toplumun üyelerinin bazılarına yarar sağlayan ama bazılarına da hasar veren piyasa kapitalizminin sağlamlaştırdığı sosyoekonomik eşitsizlikler demokrasinin esasını oluşturan siyasal eşitliği kaçınılmaz olarak yaralamaz mı? Demokrasi halk egemenliği demek olduğuna göre, ekonominin nasıl işleyeceğine dair kararların alınmasında halkın rolünü minimize eden piyasa güçleri demokrasiyi engellemiş olmuyor mu? Bu sorular modern toplumun işleyişi açısından yaşamsal öneme sahip sorulardır ve yanıtlanması gerekir.
Modern toplum “özerklikler toplumu” olarak tanımlanabilir. Öncelikle, modernleşmenin öne çıkan süreçlerinden biri olan toplumsal farklılaşma, modern toplumu kurumsal özerkliğin işlediği toplum olarak kurmaktadır. Kurumsal sahaların bir noktaya kadar birbirlerinden farklılaşması, modern toplumun işleyişinde ağırlıklı bir yere sahiptir. Modern toplumdaki her kurumsal sahanın bir işleyiş mantığı ve kendisine içkin kuralları vardır. Bu mantığın ve kuralların yerli yerine oturması, modern toplumun ortaya çıkmasında ve kurumsallaşmasında merkezi rol oynamaktadır. Toplumsal kurumların farklılaşması anlayışı, ister istemez yapısal-işlevselci yaklaşımın modernleşme teorisini akla getirir. Her ne kadar bu teori bir noktaya kadar olguyu açıklamada başarılı addedilebilecek olsa da temel bir soruna sahiptir: kurumsal sahaların istikrarlı oldukları ve modern toplumun krizi içermeyen bir gidişata sahip olduğu iddiası temellendirilemez. Aksine, kurumsal sahaların kendi içlerindeki çelişkiler ve özellikle aralarındaki gerilimler modern toplumu sürekli bir değişim sahası olarak kurmaktadır. Yapısal-işlevselci yaklaşıma dayanan modernleşme teorisinin en önemli temsilcisi olarak kabul edilen Parsons’ın çalışmaları modernleşmenin toplumun işleyişini tersyüz edecek bir krize meydan vermeden işleyen süreç olduğunu öne sürmektedir (1971). Benim üzerinde durduğum kurumsal özerklik anlayışı daha ziyade “modernlik” ile “özerklik” fikri arasındaki ilişkinin önemli bir boyutuna işaret eden anlayıştır ve kurumsal sahalar arasındaki gerilimleri modern toplumun işleyişindeki kaçınılmaz dinamikler olarak okumakta ve değişimin kaynakları arasında görmektedir (Kaya, 2022).
Kurumsal Özerklik
Kurumsal özerkliğin işlemediği toplumlarda modernliğin tutunduğunu söylemek zordur. Toplumsal ilerlemede kurumsal özerkliğin devasa bir rol oynadığı gerçeği görmezden gelinemez. İnsanlık tarihinin ilerlemesinde ekonomi kurumunun kendi işleyiş mantığına kavuşmasının ve diğer toplumsal kurumlardan özerkleşmesinin yaşamsal rollerden birini oynadığı kesindir. İnsanların ekonomik faaliyetlerinde zorlamalardan ve sınırlamalardan özgürleşmesi, demokrasinin gelişiminde temel bir işlev üstlenmiştir. Bu işlevin yerine getirilmesinde ekonomi kurumunun dışsal güçler tarafından baskılanmaması gerektiği izahtan varestedir.
Piyasa kapitalizmine alternatif olarak öne sürülen ekonomik modeller önemli ölçüde siyasal kontrolün nüfuzu altındaki modellerdir. Ekonominin bu durumda kurumsal özerkliği söz konusu değildir ve kendine ait işleyiş mantığı yoktur. Ekonominin kurumsal özerkliğine izin verilmeyen bu yapılarda demokrasinin tutunması ve güç kazanması pek olanaklı görünmemektedir. Tarihsel deneyim bu hususta yeterince aydınlatıcıdır. Örneğin, Sovyet deneyiminde kapitalizme alternatif olarak kurgulanan parti-devlet merkezli planlı ekonominin demokrasiye zemin oluşturmadığı açıkça deneyimlenmiştir. Bu tür örneklerde, ekonomik kaynaklara ulaşma hakkı siyasilerin ve bürokratların keyfi davranışlarda bulunmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum hukuka ve ahlaka aykırı işleyişi devreye soktuğu gibi insanların ekonomiye dair kararlara katılımını da engellemektedir ya da aşırı düzeyde sınırlamaktadır. Demokrasi karar alma sürecine halkın katılımıyla ancak yerleşir ve güç kazanır. Dolayısıyla, serbest piyasa kapitalizmi dışındaki ekonomik modellerde halkın karar alma sürecine katılımı sınırlandığından, demokrasinin tutunması olanaklı görünmemektedir.
Bireysel Özerklik
Modern toplumun kurumsal sahalarının özerk işleyişi prensibinin demokrasinin kapitalizmle birlikte güç kazanmasındaki temellerden biri olduğu açıktır. Bunun yanı sıra kapitalizm ile demokrasinin dayandığı ortak temellerden birisini oluşturan bireysel özerklik ilkesi modern toplumun diğer vazgeçilmez temelini oluşturmaktadır. Modernlik ve özerklik fikri arasındaki şaşmaz ilişkinin önemli bir boyutunu oluşturan bireysel özerkliğe demokrasinin duyduğu ihtiyaç, onun serbest piyasa kapitalizmi dışındaki modellerde neden güç kazanamadığını açıklayan önemli bir olgudur. Demokrasi, bireylerin aydınlanmış davranış ve tutumlarına dayanmaktadır. Karar verirken, siyasete katılırken bireylerin otoriteye bağımlı davranışları, demokrasi için uygun zemini kurmamaktadır. Piyasa kapitalizmi için asıl gaye bireyin mutluluğunun maksimize edilişidir. Bireyin üretimde ve tüketimde asli özneyi oluşturduğu serbest piyasa kapitalizminde kolektivist yapılanmalar sistemin işleyişi açısından uygun değildir. Demokrasi için de kolektivist yapılardan ziyade bireylerin kendi kararlarıyla siyasete, siyasal hareketlere ve gruplara katılımı esası oluşturmaktadır.
Modern toplumun siyasal temelleri içinde anayasal hukuk devleti merkezi bir yer kaplamaktadır ve esas amacı devletin birey karşısındaki gücünü sınırlamaktır (Rosich ve Wagner, 2015). Bireysel özgürlüğün korunduğu bu modelin ancak serbest piyasa kapitalizmiyle birlikte işlediğine yakın tarihsel deneyimde tanık olunmuştur. Demokrasinin anayasal temellerinin hedefinin bireyi kolektivizm karşısında korumak olduğu açıktır. Serbest piyasa kapitalizminin bu bahiste demokrasiye en uygun ekonomik modeli oluşturduğu izahtan varestedir. Bireyin ekonomik eylem özgürlüğünün korunması, devlet müdahalesinin minimum düzeye indirilmesi piyasa kapitalizminin en öncelikli temelleri arasındadır.
Sivil Toplum
Demokrasinin işlemesinde ve tutunmasında önem arz eden bireysel karar almayı destekleyen piyasa kapitalizmi ayrıca sivil toplumu da desteklemektedir. Devletin dışında işleyen sivil toplum örgütlenmelerinin korunduğu başka ekonomik modelin olduğunu söylemek zordur. Modernlik ile özerklik fikri arasındaki diğer önemli boyutu oluşturan sivil toplumun özerk işleyişinin ekonominin tümüyle siyasal kontrole tabi olduğu deneyimlerde mümkün olmadığını yakın tarihsel deneyim göstermiştir. Yerleşik hayata geçilmesinden itibaren insan toplumları hiyerarşik olarak yapılanmıştır. Hiyerarşik toplumlar, aristokrasi, despotizm, oligarşi ve monarşi gibi sivil topluma yer açmayan siyasal yapılar üretmiştir. Piyasa ekonomisi güç kazandığında, otoriter siyasal yapıları çözmüştür. Doğası gereği bireyi ve sivil toplumu işleyişinde merkezde tutan piyasa kapitalizmi, hiyerarşik toplum yapılarının ve otoriter siyasal sistemlerin çözülmesinde etkili olmuştur.
Piyasa kapitalizminin hukukun işlemesine duyduğu ihtiyaç, sivil toplumun gelişmesindeki ve tutunmasındaki etkili mekanizmalardan birini oluşturmaktadır. Ekonomik eylemin özgürlüğünü koruyan yasalar aynı zamanda sivil toplum örgütlerinin işleyişinde devlet müdahalesinin sınırlanmasını sağlamaktadır. Siyasal liderlerin ve partilerin ekonomik kaynaklara ulaşmasının, onlar üzerinde keyfi uygulamalarda bulunmasının önlendiği hukuk devleti, piyasa kapitalizmi için de vazgeçilmez bir temeli oluşturmaktadır. Piyasa kapitalizmi dışındaki ekonomik sistemlerde ekonomi üzerindeki siyasal kontrol, siyasetçilere ekonomik kaynaklara ulaşma ve onlar üstünde keyfi uygulamalarda bulunma fırsatı sunmaktadır. Bu durumda sivil toplumun güçlenmesi mümkün değildir. Ekonomik kaynakların korunması ve devletin özel mülkiyete keyfi biçimde müdahalesinin engellenmesi, piyasa kapitalizmi için vazgeçilmezdir.
Ekonomik Gelişmişlik
Toplumsal kurumların, bireyin ve sivil toplumun özerkliklerinin korunmasında demokrasi ile piyasa kapitalizminin ortaklıkları, ekonomik ilerleme ile demokrasi arasındaki doğrusal ilişki aracılığıyla sağlamlaştırılmaktadır. Lipset’in (1960) açıkladığı üzere, demokrasinin bir toplumda güç kazanması için ekonomik gelişmişlik merkezi şartlardan birini oluşturmaktadır. Ekonomik olarak gelişme ise piyasa kapitalizmi tarafından başarılı biçimde gerçekleştirilmektedir. Meta ve hizmet üretiminin kapitalizmden daha verimli biçimde gerçekleştiği başka bir ekonomik sistem yoktur (Dahl, 1998: 167). Tarihsel deneyim bu hususta zengin örneklerle doludur. Elbette piyasanın olmadığı modellerle de ekonomik büyüme mümkündür, ama demokrasinin işleyişindeki temellerden birini oluşturan orta sınıfların yükselişi, kapitalizmin alternatifleri olarak uygulamaya koyulan sistemlerde yaşanmadığından, toplum zenginler ve yoksullar arasında bölünmüş ve demokrasi için toplumsal zemin kurulamamıştır.
Piyasa kapitalizmiyle sağlanan ekonomik büyümenin demokrasinin kökleşmesinde etkili olduğu ama kapitalizme alternatif olarak uygulamaya koyulan totaliter ekonomik büyümenin demokrasinin kökleşmesine yol açmadığı tarihsel deneyim ışığında söylenebilir. Uzun zaman dilimlerinde parti-devlet tarafından kurgulanmış kolektivist ekonomi modeli tarafından yönlendirilen ekonomik sahada aktörlerin kendi eylem özgürlüklerine yaşamsal önem atfetmekten ziyade devlete dayanma ihtimalleri yüksektir. Kapitalizmle ekonomik büyümenin demokrasiye güç verdiği ama kapitalizmin alternatifi sistemlerdeki ekonomik büyümenin devleti güce ulaşmak için ele geçirilmesi gereken mekanizma olarak kurduğu ifade edilebilir. Sonuç olarak, demokrasinin tutunduğu bağlam, piyasa ekonomisinin işlediği bağlamdır (Dahl, 1998: 142). Demokrasinin gelişmesinde piyasa ekonomisi ve onun yarattığı ekonomik büyüme merkezi öneme sahiptir.
Hikâye Bundan İbaret Değil
Demokrasi demek ki kapitalizmle birlikte işleyen ve kökleşen bir siyasal sistemdir. Antik Yunan’da ya da Roma’da işleyen demokrasinin kapitalizm olmadan işleyen demokrasiye örnek oluşturduğu elbette söylenebilir. Ancak, sosyolojik olarak demokrasi, toplumun siyasal katılımına işaret ettiğinden, tam katılımın ancak yirminci yüzyılın başlarından itibaren dereceli olarak gerçekleştiği gerçeğini dikkate aldığımızda, demokrasi oldukça yeni bir sistemdir. Bir başka ifadeyle, ideal olarak demokrasi fikri ve bazı sınırlı uygulamaları her ne kadar antik çağlardan beri var olsa da sosyolojik olarak demokrasi yirminci yüzyıl olgusudur. Demokrasinin önceki örneklerinde nüfusun çoğunluğunun siyasal katılımdan dışlandığı, örneğin, kadınların katılımına izin verilmediği bilinmektedir. Dolayısıyla, toplumun siyasete katılımı olarak demokrasinin ancak piyasa kapitalizminin olgunlaştığı bir dönemde güç kazanması manidardır. Sonuç olarak, demokrasinin kapitalizme ihtiyaç duyduğu ve diğer ekonomik modellerde tutunamadığı aşikâr hale gelmektedir.
Ancak, bütün hikâye bundan ibaret değildir. Kapitalizm fırsatını bulduğunda demokrasiyi sınırlama ve ona zarar verme eğiliminde olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Toplumda tutunması ve kurumsallaşması için kapitalizme ihtiyaç duyan demokrasi aynı zamanda kendisini kapitalizmden korumak zorundadır. Ekonomik sahası eşitsizlik ve siyasal sahası eşitlik yaratan modern toplumun dengede durması her zaman mümkün değildir. Bu nedenle, demokrasi ve kapitalizm arasındaki ilişkinin modern toplumun hassas dengesini zaman zaman bozan gerilim-yüklü bir ilişki olduğu gözden kaçmamalıdır. Her ne kadar demokrasinin tutunduğu ekonomik model kapitalizm olsa da ikisi arasında bir uyumu varsaymaktan ziyade ikisinin şiddetli bir münakaşayı içeren (vazgeçilmez) birlikteliklerini irdelemek zorundayız. Dolayısıyla bu aşamada demokrasi ve kapitalizm arasındaki gerilimlere ve özellikle kapitalizmin demokrasiyi sınırlayan niteliklerine odaklanmamız gerekir ve bunu bir sonraki yazıda yapacağım.
Kaynaklar
- Dahl, Robert Alan. On Democracy. New Haven ve London: York University Press, 1998.
- Kaya, İbrahim (2022) “Modern Toplumun Yüksek Gerilim Hattı: Kapitalizm-Demokrasi İlişkisi”, in Armağan Öztürk ed. Güncel sosyolojik Tartışmalar, İstanbul: Tekin Yayınevi, 2022.
- Lipset, Seymour Martin. Political Man: The Social Bases of Politics. New York: Doubleday and Company, 1960.
- Parsons, Talcot. The System of modern Societies. Prentice-Hall: Englewood Cliffs, 1971.
- Rosich, Gerard ve Peter Wagner ed. The Trouble with Democracy: Political Modernity in the 21st Century, Edinburgh: Edinburgh University Press, 2015.