Dünya Sağlık Örgütü spor ve egzersiz kavramlarının tanımlarını açık bir şekilde yapmıştır. Spor kurallar çerçevesinde gerçekleştirilen sonucunda kazanma amacı güdülen aktiviteleri kapsar. Egzersiz ise amacın sağlıklı yaşam gibi fiziksel uygunluğun bileşenlerinin geliştirilmesi veya devam ettirilmesi olduğu programlı bir şekilde ilerlemesi gereken faaliyetler olarak belirtilebilir. Gebelik sürecinin her aşaması her ne kadar hekimler tarafından ayrıntılı açıklansa, her aşamadan neler bekleneceği yüksek oranda belirlenmiş olsa da bu süreç her kadın için özel, kendine özgü, farklı duygusal ve fiziksel boyutlar içeren bir yolculuk olarak düşünülmelidir.
Belirli riskler barındırdığı ve pek çok hekim tarafından gönül rahatlığı ile önerilmediği bilinse de gebelik döneminde profesyonel spor yaşantısına devam eden sporcular mevcuttur. Başarılı voleybolcumuz Neslihan Demir Güler’in hamileliğinin dördüncü ayına kadar aktif voleybol yaşamına devam ettiği ve hiçbir problem yaşamadığı hatta bu dönemde başarılı performanslara imza attığı spor camiası tarafından bilinen bir durumdur. Cathy Huang isimli atlet 2021 sonbaharında gerçekleştirilen Boston Maratonu’nu tamamlarken hamile olduğunu bilmiyordu ancak bilseydi de muhtemelen değişen bir şey olmayacaktı çünkü aylar sonra tam 32 haftalık hamileyken yarışı ikinci kez tamamladı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ancak burada vurgulanması gereken en önemli nokta söz konusu sporcuların çok uzun yıllardır düzenli antrenman yapmakta oldukları, dolayısıyla fiziksel ve psikolojik olarak bu yüklenmelere zaten alışık olduklarıdır. Bununla beraber gebelik sürecindeki antrenman ve yarışma/maç koşullarını doktor tavsiyelerine göre güncelleyerek ilerlemiş olmaları da kritik öneme sahiptir. Antrenman süreçlerinde çok büyük ağırlıkların altına girmemek veya Huang örneğinde ikinci maratonun tamamlanması sürecinde küçük yürüyüş molaları verilmiş olması bu güncellemelere örnek verilebilir.
Konuya bambaşka bir bakış açısıyla yaklaştığımız zaman kadın sporcular için çocuk sahibi olmak konusu bir tabu olarak görünmektedir. Pek çok kadın sporcu böyle bir durumda, bağlı oldukları kulüplerden baskı göreceklerini, gelecek dönemler için anlaşma olasılıklarının düşeceğini, sponsorluk anlaşmalarının tehlikeye girebileceğini düşünmektedir. İtalyan yıldız Paola Egonu ülkemizde son dönemde verdiği bir röportajda bu konudan bahsetmiş ve erkeklerin böyle kaygılar yaşamadan aynı anda her istediklerine sahip olabildiklerini vurgulamıştır. Kadınların böyle düşünmelerine sebep olacak örnekler medyada sıklıkla yer bulmuştur. Ünlü bir spor giyim markası hamile kadınların spor yapabileceklerine yönelik reklamlar yapıp bu doğrultuda ürünler tasarlasa da pek çok olimpiyat madalyası olan kısa mesafe koşucusu Allyson Felix’in anlaşmalı olduğu aynı marka ile hamilelik sürecinde yaşadığı olumsuz durumlar bu örneklerden en belirgin olanı olabilir. Tüm önyargılara rağmen çocuk sahibi olma sürecinden sonra sporcuların eski performanslarını yakalayabildikleri hatta bu performansın üzerine çıkabildikleri söylenebilir. Artistik cimnastik branşında ülkemize pek çok ilki yaşatan Göksu Üçtaş Şanlı’nın hikayesi tam bu noktada verilebilecek kıymetli bir örnektir. 2015 yılında anne olan sporcumuz 2016 yılında düzenlenen Artistik Cimnastik Dünya Challenge Kupa’sında altın madalya kazanmış hatta kariyerinin ilk Avrupa Şampiyonası madalyasını da annelik sürecinden sonra elde etmiştir.
Gebelik döneminde egzersiz süreçlerini incelemek istediğimiz zaman ilk belirlenmesi gereken konu bireylerin bu dönem öncesinde egzersiz yapma/yapmama durumlarıdır. Geçmişte hareketli, aktif bir yaşam tarzı benimsemiş olan bireylerin hamilelik dönemi egzersizlerine de daha çabuk uyum sağlayacağı ve muhtemelen kendi beden sınırlarını daha kolay kavrayabileceği vurgulanmalıdır. Elbette egzersiz geçmişi olmayan hamileler de daha düşük şiddetli ve daha kısa süreli bir biçimde başlangıç yapacak şekilde egzersiz programlarına dahil olabilirler. Her iki koşulda da egzersize başlamak için sağlıklı bir hamilelik süreci geçiriyor olmak ve öncelikle doktor onayı almış olmak önemlidir. Düşük tempolu yürüyüşler, basit germe egzersizleri normal durumlarda hamilelik başlangıcından itibaren yapılabilmekle birlikte kurumsal olarak çalışan pek çok pilates veya yoga kursu hamile üye kabulüne 12-14. haftalar itibariyle başlamaktadır. Bu kurumların hamileler için özel sınıflar açtığı ve derslerde pek çok uyarlama yaparak dersleri hamileler için en güvenli şekilde sundukları hatırlatılmalıdır. Bu dersler haricinde yürüyüş, yüzme gibi aerobik egzersizler de hamileler için daha güvenli olduğundan sıklıkla tercih edilmektedir. Yüzme aktivitesi için havuz veya denizin temizliği gözden kaçırılmamalıdır.
Gebelik döneminde egzersiz yapmanın anne adayının dolayısıyla da bebeğin sağlığına olumlu etkileri ortaya çıktıkça bu dönemde egzersize katılan hamile oranı yıllar içerisinde artmıştır. Ama yine de katılımın yeterli miktarda olduğunu söylemek zordur. Genel olarak toplumun fiziksel okuryazarlığının artırılması, egzersize katılımın faydalarının küçük yaşlardan itibaren anlaşılması doğal olarak hamilelerin egzersiz yapma oranını da daha yüksek hale getirebilir. Gerek akademik hayatta gerek sahada yer alan spor bilimciler olarak çalışmalarımızı bu amaçlar doğrultusunda genişletmek alana önemli katkılar sağlayacaktır.