Sevgili Okurlar Merhaba
Uzun bir aradan sonra yine birlikteyiz. Sanırım öncelikle bir açıklama borçluyum. Şu platformda aylarca yazıp belli bir okur kitlesiyle tanıştıktan sonra selamsız sabahsız çekip gitmenin bir izahı olmalı.
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım,” diye ifade etmişti bir keresinde Sait Faik. Ama ben hiç böyle bir söz vermedim. Veremezdim. Okumak çok özel bir etkinliktir, tamam, ama yazmak daha da öte bir şeydir.
Nitekim Sait Faik de “Yapamadım,” diyor. “Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Efsane yazar Irvin Yalom, bir insanın yapabileceği en iyi şeyin yazmak olduğunu düşünüyor. Kalem ustası olmanız, bir şaheser yazmanız, yüz binlerce satmanız ya da şöhret olmanız gerekmiyor. Sadece yazmaktan bahsediyorum.
“Ben kitaplarımı değil, kitaplarım beni ortaya çıkarmıştır,” der Montaigne. Aslında yazarken hedefimizdeki en önemli okur bizzat kendimiz oluruz. Yani çoğu kez kendimize yazarız. Okurken, düşünürken ve yazarken kendi hayatımızı anlama yolculuğunda mesafe kat ederiz.
Defalarca sorulmuştur bana: “Acil serviste yaşanan şu krizlerle nasıl baş ediyorsunuz?”
İnsanlar akşam oturmuş film izlerken, hafta sonu bir yerlere kaçarken, gece yatağında mışıl mışıl uyurken acil servislerde birileri çalışmaya devam ediyor. Sadece uyku ve yorgunluk değil ayrıca sorunlu insanlarla uğraşıyorlar. Kavga, gürültü, tehdit, hakaret, küfür, darp…
Bedeni ve zihni epeyce yoran bu çalışma temposuna ayak uydurmak için -bazı meslektaşlarım gibi- depresyon ilaçlarına başvurmadım. Çareyi yazmakta buldum. Yoğunluk ve zorlu çalışma ortamı yazıdan uzak durmak için bir mazeret değil, aksine yazmak için gerekçem oldu. “Öfkeyle İmtihanım” isimli anı deneme bu mücadelenin hediyesidir.
Aslında tüm bu saydıklarımdan daha yorucu bir şey var. Ciddi yaralanmalar ve ağır hastalıkların sonucu olan ölümden bahsediyorum. Bireysel olarak bu konuda pek endişe yaşamadığımı samimiyetle ifade edebilirim ama böyle bir haberi acılı aileye vermek zorunda kalmak ölümden de beter.
Minik yavrusu kaza sonucu balkondan düşen genç bir anneye o hazin sonucu bildirmek… “Babam iyi olacak, değil mi?” diyerek gözlerinizin içine bakan on yaşındaki kızcağıza gerçekleri anlatmak…
Şu bir dakikalık zaman dilimini yaşamaktansa on nöbet daha tutmayı tercih edecek o kadar çok meslektaşım var ki. Ama bir şekilde bunu da yapmak zorundayız.
Irvin Yalom, “felsefenin bile yetersiz kaldığı nokta” diye düşünür ölüm için. Ömrü boyunca insanların ruhsal sorunlarına çözüm arayan efsane psikiyatrist sıra ölüme gelince kendisini çaresiz hissediyor. İşte bu konudaki zorlukların üstesinden gelirken yine en büyük desteğim yazmak oldu.
Sigara, alkol ya da depresyon ilaçları bizi oyalayabilir. Para ya da statü gibi şeyler geçici olarak meseleleri çözüyor gibi görünebilir. Ama bir bütün olarak sorunlarımızın çözümü için en büyük kaynağımız zihnimizdir.
Stephen Covey, “Yazmak düşünceyi damıtır, berraklaştırır ve netleştirir,” diyor. Hayatımın en zorlu meselelerini yazarak çözmeye çalışırken bu sözün doğruluğunu bizzat deneyimledim. Kitap yazmak ve yayınlamak şart değil. Mesela, sadece günlük tutmak bile devrim niteliğinde değişiklik yapar hayatımızda.
Son blog yazıma bir göz attım. Neredeyse bir buçuk yıl olmuş. Bazı okurlarım merak edip sorduğuna göre bu arada neler yaptığımı anlatmalıyım.
Hemen yamacımda serpilen iki örneğin de içinde bulunduğu “Z” kuşağı hayatın anlamsızlığından yakınıyor. Diğer yandan teker teker emekli olan insanlar boşa geçen yıllar için hayıflanıyor. Ortalarda bir yerde olan ben ise yanıt arıyorum. Sessiz ya da sesli değil, yazılı düşünüyorum.
Bu sefer kurgusal bir metin üzerinde çalıştım. Felsefeden kuantum fiziğine, rüyalardan hayallere, algılardan gerçekliğe uzanan bu yolculuk yoğun bir çalışma temposu ve aşırı zihinsel odaklanma gerektiriyordu. Sonuçta bulduklarımı -hayatın anlamına dair- arayış içinde olan bir gencin öyküsüne dönüştürdüm. Böylece “Filozoflarla Buluşma” isimli roman raflarda yerini almış oldu.
Fakat bu platformda yazma işini çok önemsiyorum. Bir davetle başlayan ve aylar süren yazı macerası binlerce okurla tanışmanın yanında bana çok şey kattı. Dijital dünyaya adapte olanlar kadar eski usul -yani kâğıda basılı- metinleri tercih edenler de var. İşte bu okurları da hesaba katarak daha önce yazdıklarımı kitap haline getirdim (Bilgi Düşünce Eylem).
Şimdi yeni bir yazı dizisine başlıyorum. Peki, bu macerada neler bekliyor bizi?
“Kimse tüm hataları işleyecek kadar uzun yaşamıyor,” demişti Tolstoy. “Bu yüzden başkalarının hatalarından ders alın.”
Stresten sigaraya, öfkeden hız tutkusuna, tembellikten kötü beslenmeye tüm hataların bedeli olan kriz durumlarında pek çok insan kendisini bir hastanenin acil servisinde buluyor. Stres ve endişenin yoğun olduğu bu ortamlarda yaşam enerjisini yitirmek bir seçenektir. Diğer seçenek ise ders almak…
Ben ikincisini tercih ettim. İşte başlamayı planladığım yazı dizisinde hedefim bu bakış açısının meyveleri olacak. Amacım beni etkileyen, hayata bakış açımı değiştiren, daha doğru bir yaşam sürme yolunda bana merhale kat ettiren olguları paylaşmaktır okurlarımla.
“Hiçbir saadet yoktur ki bedeli daha önce ödenmiş olmasın,” diyor Namık Kemal. Aynı şekilde felaketlerin de temeli daha önceden atılmıştır çoğu kez. Amacım, okurlarımızla döngüsel zamanda bir yolculuğa çıkmaktır. Böylece yarın üzülmemek için bugün yapabileceklerimize dikkat çekmek istiyorum.
Anlatacağım hikâyelerde kişi, yer ve zaman -hatta olaylar bile- tam olarak gerçek değil ama hepsinin gerçeklerden esinlendiğini ifade etmeliyim.
İlk macerada buluşmak dileğiyle…
7 yorum
Özlemişim, elinize sağlık.
“Hiçbir saadet yoktur ki bedeli daha önce ödenmiş olmasın,” diyor Namık Kemal. Aynı şekilde felaketlerin de temeli daha önceden atılmıştır çoğu kez.
Çok doğru hayat da bunu öğretiyor aslında. Yeni kitabınız için tebrikler. Ders alınacak hikayelerinizi bekliyoruz.
Sabırsızlıkla bekliyor olacağım hocam.
Değerli arkadaşım,sonuna kadar okudum,her zamanki gibi akıcı ve öğretici…
Başarılar diliyorum…
Akıl Oyunlarıyla geçen zamanı yazıya dökerek,hayata bir es vermek eminim herkese iyi gelecektir.
Huzur İslam’ı yaşamaktadır. Gerisi çelik çomak oynamak diyor ya Üstad N. Fazıl
Hoş geLdiniz hocam