Eğitim, bir milletin hem geleceğini şekillendiren hem de mevcut varlığını güvence altına alan en önemli güçtür. Özellikle sağlık gibi kritik alanlarda eğitimin niteliği yalnızca bireylerin hayat kalitesini değil aynı zamanda toplumun genel refahını ve direncini doğrudan etkiler. Üniversitelerde eğitim kalitesinin düşmesi niteliksiz ve yetersiz uzmanların yetişmesine yol açar. Bu durum uzun vadede hem sağlık sistemini hem de diğer stratejik sektörleri zayıflatır.
Diş hekimliği özelinde konuşacak olursak; eksik bilgiyle mezun olan diş hekimlerinin tedavi sırasında yaptığı hatalar bireylerin sağlık kaybına, toplumun ise ekonomik ve sosyal kayıplarına yol açabilir. Eğer bu durum bir halk sağlığı sorununa dönüşürse sistemin tüm yükü artar. Tıp ve diş hekimliğinde eğitim kalitesinin düşüşü zincirleme bir etki yaratarak tüm sağlık sistemini zayıflatır ve bu zayıflık ülkenin sağlık açısından savunmasız hale gelmesine sebep olabilir.
Kaliteli eğitim veremeyen bir üniversite nitelikli öğrenci ve akademisyen yetiştiremez. Bu da yetenekli gençlerin yurt dışına yönelmesine, yani beyin göçüne yol açar. Beyin göçü yalnızca bireysel kayıplar anlamına gelmez, aynı zamanda milli sermaye kaybıdır. Türkiye gibi dinamik bir genç nüfusa sahip olan bir ülke bu potansiyelini kaybederse gelecekte kendini küresel rekabetten soyutlanmış bulabilir. Böylesine bir zayıflık ekonomik krizlerden dış politikadaki kırılganlıklara kadar geniş bir yelpazede sorunlara yol açar.
Üniversitelerde eğitim kalitesinin düşüşü yalnızca akademik bir mesele değildir; adalet duygusunu da zedeler. Adil bir değerlendirme ve liyakate dayalı sistem olmadığı sürece öğrenciler ve akademisyenler arasında eşitsizlik büyür. Bu durum toplumsal huzursuzlukları tetikleyebilir. Eğitim sisteminin kalitesizleşmesi bilimsel üretimin de önünü tıkar. Bilim üretmeyen bir toplum, teknoloji ve inovasyonda geri kalır; savunma sanayisinden sağlık sistemine kadar pek çok alanda dışa bağımlı hale gelir. Bu bağımlılık ise milli güvenliği zayıflatan bir başka unsurdur.
Çözüm: Eğitimde Milli Seferberlik
Eğitim kalitesinin artırılması bir ulusal güvenlik stratejisi olarak ele alınmalıdır. Diş hekimliği eğitimi özelinde modern teknolojilere uygun müfredat etik değerler ve bilimsel araştırmaların teşviki önceliklerimiz arasında olmalıdır. Akademik liyakatin ödüllendirildiği, öğrencilerin adil bir sistemle değerlendirildiği ve bilimsel çalışmaların desteklendiği bir eğitim ortamı oluşturmak zorundayız.
Bu bağlamda, üniversitelerde eğitim kalitesinin artırılması yalnızca Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) ya da bireysel üniversitelerin sorumluluğu değildir. Bu, toplumun her kesiminin dahil olması gereken bir milli görevdir. Çünkü eğitim, yalnızca bireysel bir kazanım değil bir milletin varlığını sürdürebilmesi için en güçlü silahıdır.
Eğitimde kalitenin korunması ve yükseltilmesi için hepimize görev düşüyor. Çünkü bugün üniversitelerde yaşanan her ihmal, yarının toplumsal sorunlarını büyüten bir tohumdur. Bu tohumların büyümesine izin vermemeliyiz.
5 yorum
Güzel özetlemişsiniz, tebrikler.
Çok teşekkür ederim hocam.
Hocam, güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.
Eğitim en önemli meselemiz…
Teşekkür ederim hocam.
Ey milletim, sanma ki tek başına eğitimle erişilir medeniyetin zirvesine. Kaliteli okullar, görkemli üniversiteler, bilgiyle örülmüş duvarlar… Evet, bunlar toplumu refaha taşıyabilir; lakin muasır medeniyetin kapılarını aralayamaz.
Çünkü medeniyetin asıl tohumu, rahimde atılır.
Bil ki bir toplumun kaderi, rahimde yazılır. O ilk hücre bölünmesiyle başlar ya her şey — işte tam orada başlar bir milletin yükselişi ya da çöküşü.
Amerika’nın ardı ardına dahi bebekler doğurması tesadüf değil.
Çünkü onlar bilirler ki, bir bilim insanı önce anne karnında şekillenir.
Onlar bir gebeliğe 30 bin, 50 bin dolar yatırırken,
biz 500 dolarlık gebelik bütçeleriyle gebeliği tamamlama telaşındayız.
Geri kalan 29500 ve 49500 dolarlık parayla ev alıp arabaya biniyoruz;
geleceği çalan ellerimizle bugünü konforla örtüyoruz.
Sorarım size:
Dişleri çürümüş, vajinası irin iltihap cerehat akan, bedeni iltihapla savaşan bir annenin rahmindeki bebek neyle nefes alır?
Mikropla yoğrulmuş bir ağız, vajina, rahim; çocuğun ruhunu | beyin gelişimini | muhakemesini kemirmez mi?
Rahmi miyomla, poliple, şekil bozukluklarıyla örselenmiş, mikroplara yuva olmuş, yorgun rejimli bir kadının bağrındaki can, sağlıklı büyüyebilir mi?
Ve eğer o bebek daha doğmadan hayatta kalma savaşı (survivor) veriyorsa —
yani hipoksiyle, kansızlıkla, annenin | babanın ihmaliyle çarpışıyorsa —
nasıl olur da ondan bir Newton, bir Tesla, bir … dahi bekleriz?
Biz sanırız ki, bilinç doğumla başlar.
Oysa bilinç, rahimde kıvılcım alır;
elektron elektron, atom atom yazılır kader.
Rahimde çekilen çile, bir ömür yankılanır insanın ruhunda.
Eğer başlangıçta — en saf halinde | rahim pota ocağında kor halinde — bilinç bozulmuşsa,
onun üzerine ahlak, erdem, bilim bina edilebilir mi?
Ey akıl sahipleri, şunu unutmayın:
Muassır bir millet olmak istiyorsak,
önce rahimlerimizi temizlemeliyiz.
Rahmi sağlıklı olmayan bir milletin, geleceği de sakattır.
İstersen Harvard’dan büyük üniversiteler kur,
istersen zekâyı altına boğ;
rahim kalitesi düzelmeden hiçbir çaba meyve vermez.
Çünkü medeniyet, anne karnında başlar.
Ve rahmi ihmal eden, geleceğini iptal eder.
Gebelikte tasarruf | kısıntı olmaz. Gebelikte mal mülk para zaman emek ne varsa candan ciğerden seve seve feda edilir. Gebelikte sorumluluğu devlete bırakmak; ondan gelecek kırıntı hizmetleri devasa ve fazlasıyla yeterli görmek hem kendi nesebine hem de gelecek nesillere zalimliktir.