Şu yuvarlak, demir ferforje ayakları olan, üstü ahşap masanın bir ağzı olsa da konuşsa. Üzerinde neler yendi, ne kahveler yudumlandı, ne tatlı sözler söylendi. Kimler oturdu yamacına, kimler karşılaştı hasretlik giderdi. Mideler hareketlenirken neler düşünüldü, neler konuşuldu. Ne kararlar verildi. Nasıl hafta sonu veya tatil planları yapıldı. Kimler üzüldü. Kimler sevindi. Kimler oturdu, kimler kalktı. Sandalyelerinde kimler saatler geçirdi. Nasıl güzel kahvaltılar yendi, nasıl güzel sohbetler edildi. Günün ilk ışıklarında oturup öğleyin kalktığımız kahvaltılarda oldu, hava karardıktan sonra oturmaya devam ettiğimiz akşam yemekleri de. Önce etrafında hep sen ve ben otururduk. Bazen büyükler ile 4-5 kişi olurduk. Sonraları küçük bebeklerimiz (ikizlerimiz) doğdu. Önce kıyısında mama sandalyeleri ile oturdular, sonraları onlarda ferforje sandalyelerini kullanıp bizim gibi oturmaya. Hep birlikte düzenli okul önü kahvaltıları yaptık. Hafta sonları onun üzerinde daha detaylı ve uzun süren kahvaltılarda buluştuk. Zaman hızla aktı ama masa ise hep aynı kaldı ve onlar büyüdüler. Bazen büyüklerimizle 7 kişi dahi etrafını doldurduk. Hatırlıyorum bazen 6 kişi etrafında, 1 kişi küçük ayrı bir masada otururdu. Ama hepsi de çok keyifle yaşandı. Çok büyük bir masa değildi, belki çapı topu topu 90 cm bir masaydı. Evet küçüktü ama bize sağlamlığı ve zarafeti ile hep yetti.
Bizler şehir değiştirdik, masamızda yer değiştirdi. Başka bir şehirde de yine olması gereken yeri, değeri buldu. Yine bir balkonda ve manzarayı en iyi görecek yere konumlandırıldı. Etrafına sıralanamadığımız zamanlar, belki de bizim gibi ufka baktı. Soğuk kış günleri onu balkonda yalnız bıraktığımız da oldu. Onunla uzun ayrılıklar da yaşadık ama havalar ısınınca yine bizlere kucak açtı. Onunla oturup kitaplar okuduk, dersler çalıştık, yazılar yazdım. Üzerinde ilhamın gelmesi için sabahladığım nice geceler oldu. Şimdi çocuklarımda üzerinde ders çalışıyor, öğretmenlerini dinliyor. Üzerinde başka neler yaptık neler. Bir gün legolardan figürler araçlar uçaklar yaptık. Bir gün akrilikten boyamalar. Bazen aşçılık denemeleri yapıldı, pastalar hamur işleri için hazırlıklar. Çocuklar ve bizler için doğum günleri kutlandı. Ne kadar çok defa yamacında oturmuşuz. Ağzı olsa da anlatabilse neler yaşandığını. Bizler hızla yaşarken onun adına hafızasını canlandırmak istedim. Şimdi oğlum üniversiteye gittikten sonra, artık 3 kişi olarak düzenli ziyaretlerimize devam ediyoruz. 1 yıl sonra ise belkide sadece ikimiz kalacağız. Şimdileri oğlumun evden ayrılıp üniversite eğitimi için Ankara’ya gidişinden beri sanki bir eksiklik var gibi hissediyorum. Bu duyguya alışmak bizim için zor olacak. Keşke masam bu yaşanan değişimi anlatabilse. Belki benim unuttuğum eksik kalan hikayeleri de tamamlayabilir. Keşke bir anlatabilse..
Aslında evimize girdiği 2002 yılından bu yana etrafında oturanları hep mutlu etmiş bir masa. Onun etrafında yaptığımız buluşmalardan hep mutlu ayrılmışız ki hatıralarımı yokladığım zaman etrafında oluşan çok anı bulabiliyorum. Peki masa ile zamanı tutmanın nasıl bir ilişkisi olabilir, demeyin. Çünkü akıp giden zaman dilimi içinde benzer sahnelerin tekrarlarında masanın şahit olduğu kesitler değişse de, masaya şahit olanlar için değişen olmadı. Yani biz onu hep aynı gördük. Belki zaman zaman üzerine örtülen örtüler değişti. Aynı hissi eski tarihi yapıları ve başka uzun süredir kullandığımız eşyalarımızı, arabamızı gördüğümüzde de yaşıyoruz. Psikolojik anlamda buna dejavuda denebilir mi bilemiyorum. Ama bizleri rahatlatan daha çok dejavuyu ardı ardına yaşamış olmamız diye düşünüyorum. Nostalji denilen tarif te böyle oluşmuş olabilir. Eski eserler, eski müzikler veya eski bir sokağa girilince hissedilenler. Aslında yıllar önce beğenilen veya güzel anıların yaşandığı bir mekanı gördüğümüz zaman yeniden yaşıyormuşçasına içimizi bir huzurun kaplaması gibi.. İşte uzun süredir kullandığınız bir arabadan ayrılmakta zorlanmak gibi. Yuvarlak ferforje ayakları olan ahşap masanın olayı da tam bu olsa gerek.
Zaman o eser, yapı veya bir eşya için yok, hareket etmiyor. Zaman cismin tabiatında üretildiği veya yapıldığı anda duruyor. Teknolojik gelişme olsa da o hepsine şahitmiş gibi aynı kalmaya devam ediyor. Hele de sağlam bir cisim veya eşya ise yıllarca hatta yüzyıllarca aynı kalabiliyor. Tam da insanın özlem duyduğu şey.. Bizlerde onu gördükçe birşeylerin değişmediğini hissediyoruz ve zamanda geriye doğru gidiyor aklımız. İleri doğru ilerleyen zaman algımız tarihi bir mekanda bir anda duraksıyor ve hatta geriye doğru gidiyor.
Zamanı tutamamak hepimizi üzen bir durum olsa da zamana yenik düşmemek bizlerin ellerinde. Hatırlanır mı bilinmez, belki 100 yıl sonra yaşayanlar için bizler eskilerde yaşamışlar olacağız ama kendimizin geçmişe göre modern bir çağda yaşadığımızı düşünerek avutuyorum. Giderek hızlı yolculuk etmeye veya hızla hareket etmeye alıştığımız günümüzde tüm insanlık zamanı hızla tüketiyor. Günler koşturmaca ile tüketiliyor. Gençler için müzik dahi hızlı olmalı, sosyal medya da saniyeler için de hızla görüntüler akmalı. Saniyeler için de Instagram’da görüntüler değişiyor, her şey anlık olmuş durumda. İnsanlık her şeyi ve zamanı hızla tüketirken kalıcı olan ne asla düşünmüyor. Ya da kalıcı olanı umursamıyor. Sadece kendi için yaşamaya devam ediyor. Belki yaşlandıkça fark ettim ki sanat müziğimiz gerçekten kusursuz, nağmeler besteler ve sesin uyumu insanın ruhunun derinliklerine işliyor. Hızla koşturan bir yaşamda ruhuma biraz mola şansı veriyor. Zamanı tutamıyoruz ama o bir gün bizi tutacak, o gün geldikten sonra belki yüzyıl olmasa da bir süre sonra güzel hatırlanabilmek dileğiyle..