Sabah erken mi kalktınız, ya da gece uyku mu tutmadı, açın TV yi, bakın görün, sabahtan gece yarılarına kadar, insanı nasıl da uyutuyorlar. Sinema için ‘hayal dünyası derler’ di. Şimdi onun yerini televizyon kanalları almış durumda. Sinemaya gitmek, bile ‘üç otuz’ paraya olunca, geç kardeşim, paşa paşa otur TV nin karşısına. Ne istersen, bak orda var. Açık oturumlar var, bolca diziler var, müzik var, filmler var, dedikodu programları var, spor var, belgeseller var, var oğlu var.
Radyodan sonra, halkın tek eğlencesi televizyon oldu. Sabah kalkınca, önce yüzünü yıkar halkımız. Ardından çay suyu bile koyulmadan hemen TV açılır. Gece yatana kadar da, ister evde, ister işte, ekran daima açık kalır. İster iktidar yanlısı, ister muhalif kanal olsun hiç fark etmiyor. Dizilerimizde oynayan oyuncular, çoğunlukla hep aynı yüzlerdir. Daha çok boğazdaki ultra lüks yalı ve villalarda yaşarlar. Hizmetçileri, yardımcıları, özel şoförleri, korumaları ve aşçıları vardır. Hepsinin de işleri tıkırında ve çok iyidir, paraya para demezler. Onları ikide bir, lüks restoranlarda, ya da gece kulüplerindeyken izlersiniz. Kanun ve kurallara uygun olsun, olmasın, her ne isterlerse, istedikleri hemen olur. Çoğu kez de, bunları başkalarına yaptırırlar. Son model lüks arabalara binerler. Denizde yüzen yatları, boğazda katları vardır. Hanımlar, beyler, moda evinden yeni çıkmış gibi, daima çok lüks kıyafetler içinde olurlar. Evde terlik hiç olur mu, oyuncular evlerinde daima, sokakta gezdikleri ayakkabılarıyla dolaşırlar. Terlik, o senin benim gibi normal ailelere has, hatta bazen anneler için silahtır da, ekranda uluorta görülmesi, raconu bozar ve yakışık da almaz.
Dizilerimizde boşanan boşanana, çoğu zaman ‘kimin eli kimin cebinde’, belli değildir. İzleyenlere, normal dışı LGBT yaşantıları, normalmiş gibi lanse etmeye çalışırlar. Hani fakir yaparsa, ‘ahlaksızlık’, zengin yaparsa, ‘onun özel yaşamı’ gibi bir şey işte.
Evlerinde kıt kanaat geçinip, ayın sonunu nasıl getireceğini düşünen, otobüs, metrobüs, halk ekmek kuyruklarında, akşam pazarlarında cöpe atılmışları toplayarak gidip gelen insanımız, çalışan, emekli, memur, işçi ve işsizlerimiz, televizyon dizilerini izlerken, kendilerini o yalılarda görür ve onların dertleriyle dertlenirler. Artık dizi ne kadar sürerse, iki saat mi desem, üç saat mi desem, garibanlar bilinç altında, o yalılarda, lüks teknelerde sanki kendilerinin yaşadığını hayal ederler.
Edebiyatçılarımızdan Namık Kemal’in dediği gibi ‘hayalle yaşayan b.. mu yesin’ de, öyle olmuyor işte. İnsanları TV programlarıyla, dizilerle, hayal dünyasında yaşamaya mahkum ediyorlar. Bazı kanallara göre ülke batmış, diğerlerine göre ise, her şey güllük gülistanlık. Mutlu olmak ya da olmamak için beğendiğinizi izlersiniz.
Film ve program aralarında, devamlı olarak pırlanta reklamlarını izletiyorlar. Yok ‘pırlanta her kadının hakkı’ imiş, yok ‘Zensiz olmaz’ mış, ‘tak sana yakışanı’ ymış, daha ne sloganlar, devamlı olarak gözünüze sokar gibi izletir dururlar. Eh nasıl olsa, pırlantada KDV yi % 1 e de indirilmiş de, alacağınız o pırlanta kaç asgari ücret ediyor, bir de onu anlatsalar.
Dizi aralarında, devamlı olarak, bankaların kredi reklamlarını ve yeni yapılan sitelerdeki konut reklamlarını izliyoruz. Şu kadar düşük faizle, yok üç ay ödemesiz. Taksitlerini söylemezler, duysanız dudağınız uçuklar. Aylık taksit miktarları neredeyse, vatandaşın yıllık kazancınıza yakındır. İster beğen ister beğenme, al ister alma.
Devir inşaat devridir mirim. Zaten çok zengin bir ülke değil miyiz biz. Vatandaşa başını sokacağı bir ev, müteahhitlere de, yaptıklarının, parasını almak düşüyor. Banka kredileri, daha çok yeni yapılan evlere. Şehirlerimize göklerdenler dahil, her bir yerden , inşaat siteleri yağıyor. Aman eğilin de başınıza vinçleri çarpmasın. Sen bize arsadan haber ver beyim, biz anında yaparız o lüks siteleri. Sen almazsan başkalarına, yerli olmazsa yabancılara, parası bol Araplara satarız. Reklamlarda, ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Yanılıp ta bir yerlerde, hadi şuna bir bakayım dediniz mi, yandınız. Hele bir de telefon numaranızı bulurlarsa ikide bir arayarak, rahatsız da ediyorlar.
Evlilik programlarında, kadın erkek fark etmiyor, ilk sordukları, ‘evin var mı, araban var mı, maaşın ne kadar, yazlığın var mı, emekliysen, emekli sandığından mı, yoksa SSK dan mı, yoksa bağ kur dan mı emeklisin’. Herkes muhasebeci olmuş. Eh ne de olsa, evlilik de günümüzde yatırımdan sayılıyor. İnsanlar, varsa paralarını, doğru işlere yatırmaya çalışıyorlar. Bu arada enflasyon yüzde iki yüzlere çıkmış emekliye % 25 artış, haydi beş daha verelim dediler de zoraki % 30 oldu. Bozdur bozdur harca.
Gerçeklere gözünüzü kapatıp hayal aleminde yaşamak için, her derde devadır TV miz, izleyin ya rahat edersiniz ya da rahatsız olursunuz.
3 yorumlar
İnsanın tercihleri çok çabuk değişiyor Hocam.
Önceden dizi takibi yapar , asla haber izlemezdim. Haberlerin ruh sağlığına zarar verdiğini farkettiğimden beri izlemedim . Şimdi yabancı komedi dizileri için açıyoruz. Hem dil öğrenmek, geliştirmek ve günlük streslerden uzaklaşmak için izliyoruz.
Bir akvaryum da yaşamışız aslında . O camı kırdıktan sonra yaşamın gerçek güzelliklerini keşfettim.
Saygılar sevgiler
Maalesef TV programlarına ısrarlı takipte bir alışkanlık yapıyor. Çoğu programların içeriği de anlamsız boş laftan ibaret.
Ağzınıza sağlık.
Artık internet televizyonu izliyorum, bugüne kadar gördüklerim bana yetti,stres ve kaygı oluşturuyor bende,o yüzden gelsin müzik kanalları ve belgeseller🫠