Kültürel değerlerle beslenen Müslümanlar kültürün dinin kaynağı olmadığını, Allah’ın dini olan İSLAM’ın kaynağının vahyi temelli olduğunu, dinin kodlarının Kur’an’da bulunabileceğini, kültürün insanlar tarafından üretildiğini, kültürü din edinmeyle İslam dışında birçok dinin üretilebileceğini, çatışmaların kültürel çelişkilerden köken aldığını, kuranın insanları tevhit-vahdet-adalet iklimine taşıyan bir KULLANMA KILAVUZU olduğunu algılama sürecine girmeyi yönetimleri açısından riskli gördüklerinden BİRLİK-BÜTÜNLÜK(VAHDET) yapılaşmasını gerçekleştiremiyorlar. Bulunduğumuz zaman diliminde, çağın sosyolojik ve fiziksel yapılanmasını yansıtacak bir devlet hiyerarşisine sahip olmadıkları için, iki milyar ‘ben Müslüman’ım’ diyen kültürlerin mensuplarından bir eylem beklemenin ‘temenni’den öteye geçemediği gözlenmektedir.
Kur’an’ın insan hayatına kazandırmak istediği değerleri, bireysel olarak tevhit, toplumsal olarak vahdet, yönetimsel olarak adalet hedefine taşıyan rehberliğini dikkate almadan, iki milyar Müslüman’ın nicelik olarak oluşturduğu topluluğun nitelik olarak yaşam biçimine dönüştürülmesini beklemenin temenniden öteye geçemeyeceği artık algılanmalıdır.
Cihat mı yapalım, kıtal mı yapalım tartışmaları, kelime anlamlarıyla 1699 Karlofça Antlaşmasıyla yıkılma sürecine giren OSMANLI’nın egemenliğindeki toplulukların, günlük ‘geyik muhabbeti’ tadında kullanılan kültürlerini oluşturunca, 1839 Tanzimat fermanı ilanına kadar, halk temelinde ZÜLÜM’le nasıl mücadele edileceğinin iklimini kaybetmesini sağlamış oldu.
Artık batı kültürünü dinde, bilimde, sanatta, günlük yaşamda DEĞER olarak yücelten bir süreç başlamış oldu.
Bu sürecin gerekli eğitim kurumları kurularak insan yetiştirmeye başlanınca, günümüzde birçok devlete dönüştürülmüş Osmanlı Coğrafyasında güdümlü yönetimlere evirilen toplumlar, günümüzde eylem yapacak iradeye sahip olmalarını beklemek temenniden öteye geçemez.
Tamam da ne yapmalıyız?
GAZZE olayının başladığı 6 Ekim’den sonra yazdığım bir makalede altını çizdiğim gibi sözün bittiği yerdeyiz.
İsrail yönetimini 1948’den beri izliyoruz; kınıyoruz; lanetliyoruz, şikayet ediyoruz, BM’de oyluyoruz; gibi sözde etkinlikler, sözün bittiği yerde olduğumuzu 3 aydır Filistinlilere yapılan zulmün, soykırımın devam ettiğinin ve edeceğinin erken teşhisi olmuştur.
Çözüm olarak da, Filistin’in her bölgesini abluka altında tutan İsrail’i ,sivil bir organizasyonla ablukayı abluka’ edecek bir girişime ihtiyaç olduğunu vurgulamıştım.
Bu öneri NİSA 75 in sorumluluğundan dolayı bir kıvılcım mesajıydı. 1947 den beri sürekli saldıran ve KADİM FİLİSTİN TOPRAKLARINI işgal eden İSRAİL yönetiminin, yalan yüklü tanıtımlarının,75 yıllık saldırılarını ‘Hamas ilk saldırandır’ diyerek İsrail’in devlet terörünü, Hamas’ın terörist(!) olduğuna yükleme yüzsüzlüğünü, dünya kamuoyunun anlamaya başlamasının işaretlerini birçok ülke halklarında eylem olarak görmeye başlamamız, yüzyılın en çarpıcı gelişmesidir.
İsrail intihar etmiştir.
Zulmü zirveye çıkmıştır.
‘Karizma grafiğinin düşüşe geçmesi mukadderdir. Gelelim Müslümanım diyen devlet yöneticilerine: işte bütün mesele! Bunların tutum ve davranışlarındaki çarpıklık NİSA 75 deki mesajın yaşam biçimine dönüştürülmesinde yatıyor.
Ne diyor NİSA 75:
İnsanın hayatına, onuruna, kişiliğine ilk saldıranların, saldırı karşılığı olarak, hayatları kurtarmak için öldürülmeleri doğaldır. Kıtal, insanı yaratanın yetkisini alıp yaratandan rol çalarak, hayat hakkından mahrum etmeye yönelenlerin eylemlerine engel olmanın etkinliğidir.
KITAL, yaratıcının öldürme yetkisini zulmü ortadan kaldırmak adına insana verme iradesidir.
Kıtal, Bir tek kişiyi öldürmenin yetkisini bütün insanlığı öldürme potansiyeli taşıyan bir riski ortadan kaldırma girişimidir.
Kıtal kavramının içeriği bununla da bitmiyor. Kıtal meşru savunmanın(ilk öldüreni öldürmek) gerekçesi olduğu gibi, Kısasıda (ilk öldüreni cezalandırmak için öldürmek) insan öldürmeye yönelenleri caydırmak için yaratıcı tarafından gerekçe olarak ve Müslümana görev olarak sunmaktadır.
Kur’an’ın öldürme konusundaki felsefesinde objektiflik, nesnellik, sebeplilik, amaçlılık ve yöntem açıklığı bu kadar netleştirilerek sunulurken, hala insan hayatını ve onurunu ayaklar altına alanlara karşı çok yüzlülük uygulamasını yaşam biçimine dönüştüren yöneticilerin
Tek mazeretleri şu olabilir:
KUR’AN’A GÖRE MÜSLÜMAN olamamak.
Bizim önerimiz bu tutum ve davranış içinde olmayanların bu çok yüzlülüklerinden vazgeçip, YENİDEN MÜSLÜMAN OLMAK sürecine girmeleridir.
Bu eylem yapılmadığı takdirde, insanların hayatları, onurları korunmamış olur.
NİSA 75 demek istiyor ki insan hayatını korumak, zulmü ortadan kaldırmak esastır; zulme tarafsız bir gözle bakmak da zulme rıza göstermektir; zülüm yapanın elini güçlendirerek iştirak etmektir.
Daha da önemli bir mesaj insanın kendi hayatını ortadan kaldırması da başkasının hayatını ortadan kaldırmaktan farkı yoktur. İnsan hayatını korumak, devam ettirmek, insanın özgürlüğünü korumak ve devam ettirmek Kur’an’ın yaşam için temel felsefesidir.
Hayat bir mücadele sürecidir ve iki ana yolda ilerler. Aydınlık olan yolun rehberi vahyi haberin (ALLAH’ın) işaret taşları, karanlık yolun rehberi insanın heva ve hevesleridir(TAĞUT). Aydınlık yoldan yürüyenlerin dinamik olmaları doğaldır. Çünkü amaçları, araçları, hedefleri bellidir ve nettir.
Karanlık yoldan yürüyenlerin statik olmaları da doğaldır. Çünkü amaçları, araçları ve hedefleri net değildir.
Son söz: ‘kıtal yoksa fitne vardır ve fitne katilden beterdir.’
Yolumuz aydınlık olsun.
3 yorum
Slm önce Nisa 75 ayetinin anlamı bir yazilir sonra açıklanır
İslam devleti olmadığından ve İslam devletinin başında İslam halifesi olmadığından, onun emrinde İslam ordusu olmadığından İslam ümmetinin sesi ve sedası çıkamıyor.
Sayın Hikmet hocamıza teşekkür ediyorum. KUR’AN’A GÖRE MÜSLÜMAN olamama cümlesini önemsiyorum. Günümüzde teknolojide ileri olanlar güçlüdür. Bu güçlerinide maalesef zulüm için kullanıyorlar. Benzer zulümlerin yaşanmaması için Müslümanlarında ekonomi ve teknolojide güçlenmesini tek çözüm yolu olarak görüyorum.