Dün gece “Miraç kandili” dolayımıyla müslümanların sosyal medyada “İslam’da kandil gecesi olup olmadığı” tartışması, aslında müslüman ajandanın neyi öncelediği noktasında bir fikir vermektedir. Daha genelleştirerek söyleyecek olursak, islami görünürlükler asıl meselelerin önüne geçmiştir.
Bu yazıda şöyle bir tezi öne sürmekteyiz: “İnsanlık ciddi sorunlarla uğraşırken, hatta bu sorunlar varoluşsal bir hüviyet taşımakta iken, evrensel ve tüm insanlığa gönderilen İslam’a müntesip müslümanlar bu varoluşsal sorunları gündemlerine almaktan epey uzak görünmektedirler.” Halbuki bu varoluşsal sorunlar bir müddet sonra elimizde insan diye bir varlık bile bırakmayacak düzeyde derinleşmektedir.
Dünya şu anda öyle bir hale gelmiştir ki, bir yanda teknolojinin geldiği düzey ve toplumlarda meydana getirdiği değişimden transhümanizme kadar giden süreç, iklim değişimlerinden genetik çalışmalara kadar geniş tayfta görünür olan ve “insanın fesadını” imleyen gelişmeler, diğer yandan insanın düşünsel, manevi, dinsel krizleri ciddi bir problematik alana işaret etmektedir. Bunlar doğrudan insan(lığ)ı tehdit eden unsurlar olup, yeni bir paradigmanın gerekli olduğunun altını çizmektedir.
Meseleyi üç boyutlu olarak ele alabiliriz. Birincisi, Hz. Adem’den (AS) bugüne kadar gelen dinin adı olan İslam insan için vardır. Başta Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (SAV) örnek mücadelesine bakıldığında sömürüden adalete, yardımlaşmadan insani ilişkilere kadar bir dizi sorun üzerinde durduğu görülecektir. Söz gelimi; Kur’an “kulluk”tan bahsederken aynı zamanda genel olarak insanın insan tarafından köleleştirilmesine, kul edilmesine karşı olduğunu belirtir.
Bugün dünya ölçeğinde kitleler büyük oranda yoksullaştırılırken, gelir dağılımı adaletsizliği yaratılırken ulus aşırı sermayenin gücü dünyayı dönüştürürken insan köleleştirilmektedir. Dünyanın borcu yoksullara ödettirilmektedir. Kitlelerin ufku ise biyolojik yaşamlarını devam ettirmekle sınırlandırılmaktadır.
Öte yandan kitle iletişim araçları retoriği ve safsatayı (bunlar bilgi hiyerarşisi açısından en alt kategoriyi ifade ederler) merkeze alarak kitleleri dünyadaki mevcut durumu ve adaletsizliği meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Daha da ötede tüketim ve borçlandırma yoluyla bu kulluğun derinleşmesine epistemolojik katkı sunmaktadırlar. Meselâ; medya tartışmaları bu yönüyle gündemde olmak durumundadır.
İkincisi, islami görünürlüklerin öncelendiği bir gündem ile müslümanlar meşgul olmaktadırlar. Yazının girişinde belirttiğim “miraç gecesi” bu türden bir gündemdir. İşin gerçeği her seferinde tekrar tartışılmaktadır. Halbuki müslümanlar bunlarla uğraşırken önemli sorunlar hep ertelenmekte ya da ajandanın gerisine düşmektedir.
Meselâ; yapay et, iklim değişiklikleri, suyun azalması, gıdaya erişim, gıdanın içeriklerinin değişmesi ve suni üretimler, insanın farklı yöntemlerle ehlileştirilmesi, yeryüzünün giderek kirlenmesi, daha çok üretim ve tüketim için insanların güdülenmesi, çalışma koşulları ve köleleşme… Uzatabileceğimiz liste insanlığın sorunlarıdır.
Üçüncüsü, içerik olarak İslam’ın hedeflediği noktalara odaklanma konusunda da problemler yaşanmaktadır. Meselâ; Suriye’deki yönetimin islamiliği tartışıldı. Fakat asıl sorun olan insanların barış içinde yaşaması, çoğulculuk, din-devlet ilişkileri vb. teorik düzeyde kendisine tartışma alanı bulamadı; üstelik Ortadoğu bölgesindeki devletler bu sorunlarla mustarip olmaya devam ederken.
Müslümanlığa dair olumsuz temsiller zaten İslam ile kanaatleri negatife doğru çevirirken, bir de gündemi insanlığa ait asıl sorunların uzağında meşgul etmek, insanlığın İslam’a dair ümitlerini yeniden kontrol etmelerine sebep olabilmektedir. Halbuki müslümanların gündemi hem insanlığa değmeli, hem de insanlığın vicdanı olmalıdır.
1 yorum
Hocam insanlık kalmadı gibi birşey herkes çıkarı menfaati peşinde