Bu yazıyı kaleme almaktaki temel amacım, Türkiye’deki polislik üzerine bilimsel çalışmaları tanıtma gibi aslında hafiften reklam kokan bir hedef. Nitekim bu yazının sonunda avantajları ve dezavantajları ile akademisyenlerimiz ve yetiştireceğimiz öğrencilerimiz için zihinlerde ufak bir bilgi notu tadı bırakmak isterim.
Başlamadan önce biraz kendi kişisel serüvenime değinmek istiyorum. Polislik alan çalışmalarıyla ilk tanışmam, doktora ders dönemimde -ve daha sonrasında tez danışmanım olan- Hacettepe Üniversitesi’nin önemli sosyologlarından Prof. Dr. Ali Çağlar sayesinde gerçekleşmiştir. Ali Hocam, Türk polis teşkilatı üzerine Türkiye’de ilk ampirik çalışmalardan birini gerçekleştirmiş akademisyen. O da tez çalışmasını İngiltere’de 1980’li yıllarda kriminoloji ve polislik alanındaki çalışmalarıyla döneme damgasını vuran Prof. Dr. Nigel Fielding’in danışmanlığında gerçekleştirmiş. Hatta sonrasında uluslararası bir toplantıda kendisiyle tanışma fırsatı bulduğum Profesör Fielding’e çalışmalarımdan bahsederken kendisinin akademik torunu olmaktan gurur duyduğumu belirtmiştim. (Tabii o zamanki heyecanımla kurduğum bu cümledeki esprili gurur gösterimi anladığından pek emin değilim).
Doktora tezim öncesi seminer dersimde ilk kez Robert Reiner’ın meşhur “Politics of Policing” kitabını okuyup bir de üzerine David Bayley’in “Patterns of Policing” kitabını hatmettikten sonra bir daha iflah olduğum söylenemez. Zira tamamlanması yıllar süren doktora tez konum da Türkiye’de polis siyaset ilişkisinin analizini içeriyordu. Tezimin kabulünden sonraki akademik çalışmalarım için ise en büyük lüksüm Polis Akademisi’nde öğretim görevlisi olarak işe başlamam olmuştur. (Lüksten kastım, Türkiye’de birinin eğitim gördüğü ve ilgi duyduğu alan üzerine çalışabilmesinin mevcut beklenti sınırlarını aşan gösterişli haline işaret etmektedir)
Gel zaman git zaman fark ettiğim önemli konulardan biri, Türkiye’de polislik alanına duyulan akademik ilgi seviyesi oldu. Türkiye’de bu alan çalışmalarına ilgi gösterenler, genellikle mesleği polis olup yüksek lisans ve doktora eğitimine devam edenler ile bir dönem Polis Akademisi’nde lisansüstü eğitim görenlerle sınırlıydı. Aslında dünyada iç güvenlik ve polislik çalışmalarının ABD ve İngiltere dışında çok da popüler olduğunu söylemek zordur. Hele ki Türkiye gibi akademik teşvik puanı, atama kriterleri, atıf alma kaygısı, doçentlik başvurusu gibi teknik ve puansal dertlerde çalıştığınız alanlar da stratejik hale gelebiliyor. Keza benim doçentliğe başvuru sürecimde polislik çalışmaları, kamu yönetimi alanı içinde yalnızca bir anahtar kelimeydi. Sadece bu alanda yayın yaptığım ve kamu yönetiminin diğer alanlarında çalışmam olmadığı gerekçesiyle ilk doçentlik başvurumda başarılı olamamıştım. (Günümüzde artık güvenlik çalışmaları alanı bir doçentlik başvuru alanı olarak yeniden düzenlenmiştir). Haliyle bu alanda çalışan çok fazla akademisyen olmadığından da yayınlarıma atıf alma, araştırmalarıma duyulan ilgi ya da tebliğlerim için uygun kongre bulmakta ben de çok zorlandığımı itiraf etmek isterim. (Bu noktada neden Türkiye üzerine çalışmaların SSCI indeksli polislik alan çalışmaları dergilerinde yayınlanması zor; bu da belki başka bir yazının konusu olabilir.)
Bu noktada akademik yönden polislik çalışmalarının araştırma alanlarına kısaca değinmek isterim. Yazının ilk kısımlarında tek bir cümle ile geçiştirdiğim gibi polislik çalışmalarının çıkış noktası aslında 1950’li yıllarda ABD ve 1960’lı yıllarda İngiltere’deki interdisipliner çalışmalar (ki neden bu dönemde ve neden bu ülkelerde o bile ayrı bir makalenin konusu olabilir). Her iki ülkede de polislik çalışmaları, iç güvenlik alanının mütemmim bir cüzü olarak hem teorik hem de ampirik yönden oldukça geniş bir literatürü oluşturmuş bulunmakta.
Genel olarak polislik çalışmalarının üç temel disiplin ekseninde geliştiğini söylemek mümkün; ilki, siyaset bilimi ve siyasi tarih perspektifinden devletin güç kullanma tekelinin görünür hali olarak polislik çalışmaları ile ülkelerin karşılaştırmalı polislik sistemleri üzerine odaklanılmış. Bu alanda genelde eleştirel kuramın da katkısını görüyoruz. (Bu alanın Türkiye’deki en iyi temsilcilerinden biri olan ODTÜ Tarih bölümünden Prof.Dr. Ferdan Ergut’un da kulaklarını çınlatmak isterim). 21. Yüzyıl sonları itibariyle ise neoliberal politikalar üzerinden teorik polislik okumaları ön plana çıkıyor.
İkincisi, sosyoloji perspektifinden bir meslek sosyolojisi konusu olarak ele alınan polislik çalışmaları- ki bu alanda da polislik alt kültürü, polislik mesleğinin sorunları gibi konuları bu başlık altında kategorilendirmek mümkündür. Ayrıca yine sosyolojinin bir alt çalışma alanı olarak ortaya çıkan kriminoloji çalışmaları içinde de polislik çalışmalarının önemli yer tuttuğunu görmekteyiz. Günümüzde polislik alan çalışmalarında bu konular diğer çalışma alanlarına göre daha fazla öne çıkmış görünüyor.
Üçüncüsü ise kamu yönetimi ve işletme ağırlıklı bir perspektiften ele alınarak gerçekleştirilen, bir kamu organizasyonu olarak ele alınan polislik kurumunun işleyişi, verimliliği, personel yönetimi gibi alanlarda gerçekleşen polislik çalışmaları. İlginç bir şekilde de mesleği polis olup meslek esnasında lisansüstü eğitim gören araştırmacıların bu konulara daha fazla eğildiğini gözlemlemek mümkün. (İlginç dememe bakmayın; bu sonuç aslında temelde polislik mesleğine katkı sunan bir tez yapmanın polislere getirdiği derece kademe ilerlemesi gibi bir avantajdan kaynaklı.)
Türkiye’de akademik alanda gerçekleştirilen polislik çalışmalarının avantaj ve dezavantajlarına de değinmek isterim. Ancak yazının en su kaldırabilecek bu bölümünü uzatmamak adına “Size bir iyi bir de kötü haberim var” der misali, önemli gördüğüm tek bir avantaj ve dezavantajdan bahsedeceğim.
Önce dezavantajlı kısmına değinecek olursak; o da veri elde etme noktasındaki problemler. Günümüzde tüm kamu kurumlarında olduğu gibi Emniyet Genel Müdürlüğü üzerinden de gerekli izin ve verilerin alınması, oldukça sabır isteyen uzun bir süreç olabiliyor. Bu noktada çoğu akademisyen çok çabuk pes etse de aslında veri talebi reddedilen araştırmacıların çoğunda araştırmanın amacı, yöntemi, etik onay, sonuçların hangi amaçlarla ve nerede kullanılacağı ile doğru yere başvuru gibi zaten olması gereken çoğu şartın sağlanmadığını içtenlikle söyleyebilirim. Bu durum Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi diğer devlet kurumlarının verileriyle çalışmak isteyenlerin yaşadığı sorunlardan farklı değil. Ancak teorik çalışmalar için bu aşamadaki sorunlarla karşılaşmak söz konusu değil. (Buna rağmen Türkiye’de polislik teorisi üzerine yapılmış çalışmaların azlığı bir soru işaretidir)
Polislik alan çalışmalarının akademik yönden en önemli avantajı ise alanın gerçekten bakir olması ve konuların dinamik doğasından dolayı da araştırma soruları noktasında kişiye oldukça geniş bir yelpaze sunabilmesi. Nitekim bu alandaki çalışma konularının interdisipliner bir bağlama eklemlenebilmesi çok kolay. Ben bu avantajı, özellikle kadın çalışmaları ile polislik çalışmalarının kesişim alanında yaptığım araştırmalarda deneyimledim. Bu noktada kadın polis istihdamı, kadına yönelik şiddetle mücadelede polisin rolü, kadın polislerin sorunları üzerine yaptığım çalışmaların çoğunda önemli düzeyde özgünlük yakalayabildiğimi düşünüyorum.
Sonuç olarak, üniversitelerimizin sosyoloji, tarih, iletişim, siyaset bilimi ve kamu yönetimi, hukuk ve işletme fakültelerinde polislik alanıyla eklemlenebilen çalışmaların yapılmasını; polislik alanındaki köşetaşı uluslararası referans kaynaklarının Türkçe’ye tercüme edilerek basılmasını ve dolayısıyla bu alanda ulusal literatürün güçlendirilmesini oldukça kıymetli buluyorum.