Bir ailenin iki oğlu varmış. Büyümüşler ve evlerinden ayrılarak kendi işlerini kurmuşlar. Günün birinde, babaları oğullarının işyerlerini ziyarete gitmiş. Birinci oğluna ne yaptığını sorduğunda, baba ben de senin gibi çiftçilik yapıyorum. Bana verdiğin tarlayı ektim. ‘Eğer yağmur yağmazsa anam ağlar’ demiş. Baba oradan ayrılıp ikinci oğluna gitmiş. İkinci oğlan da, tuğlacılık yapıyormuş. Babası, oğlum işlerin nasıl diye sorduğunda. Baba tuğlaları yaptık, ocağa atmadan kurumalarını bekliyorum. ‘Eğer yağmur yağarsa anam ağlar’ demesin mi. Akşam olunca anneleri eve dönen kocasına çocuklarını sorduğunda, ‘hanım çocuklar iyi, ancak yağmur yağsa da yağmasa da ağlayacaksın’ deyivermiş.
Size bu öyküyü neden mi anlattım. Bakın anlatayım. Toplumlarda her bireyin bir görüşü vardır. Kimisi o tarafı, bir başkası bu tarafı destekler. Siz bir yazı yazdığınızda da, onu her okuyan kendi doğrularına göre farklı şekillerde yorumlar. Bir kısım okuyucu yazılanı haklı ve değerli bulurken, başkaları tam tersi görüşleri savunurlar.
Bu bakımdan, ‘yazdıklarımı herkes beğensin, her okuyan benimle ayni görüşte olsun’ diye bir beklenti içinde olanlar, tek kelimeyle yanılırlar. Araştırma yapmak, makale yazmak, kitap yayınlamakla, çiftçilerin o yıl hasadını yapıp ürünlerini pazara getirmeleri aynidir. Pazarı dolaşan müşteriler, tezgahlardaki mallara alıcı gözlerle bakarak incelemeye alırlar. Mallar ne kadar tazedir, ebatları iyi midir, çok iri ya da çok ufak mıdır. Renkleri, büyüklükleri nasıldır, üzerinde çok farklı rengi olan bölgeleri var mıdır, kokusu nasıldır, yaralı bereli kısımları var mıdır?
İşte arkadaşlar okuyucular da, yazdıklarımızı böyle incelemeye alıyorlar. Altta yazdıkların, üstte yazılanları destekliyor mu yoksa reddediyor ya da çelişiyor mu? Harf harf, kelime kelime, cümle cümle, yazdıklarınızı didik didik incelerler. Her cümlesinde yazar ne demek istemiş, kimleri kötülemiş, kimlere hakaret etmiş, kimleri göklere çıkarmış? Devletimiz, hükümetimiz ve milletimiz aleyhine bir şeyler içeriyor mu? Direkt olarak yönetimdekileri itham edip suçluyor mu? Yazılanlarda, yasalarımıza göre bir suç unsuru var mı?
Yetkililer, her yazılanı günü gününe okumayabilirler, arada gözden kaçanlar olabilir. Yazdıklarınızda suç unsuru olduğunu düşünenler, savcılıklara suç duyurusunda bile bulunurlar. Ekine yazıyı da koyarak, bakın, şurasında şunu demiş, şu paragrafta haksız yere şunları suçlamış diye tek tek anlatırlar. Sonra hakkınızda ya bir soruşturma açılır, ya da açılmaz.
Bir yazar olarak, yazdıklarınızı, sonradan siz bile silemezsiniz. Bu, atılan bir okun yaydan fırlaması, ya da diş macununun tüpten çıkıvermesi gibidir. Ok yaydan çıkmıştır bir kere, onu hiç bir kuvvet geriye alamaz. Tıpkı, zamanı geriye alamadığımız gibi. Atılan her ok, illaki hedefine varacaktır. Kah hedefe tam isabet eder, kah başka bir yerlere saplanır. Tarih incelendiğinde, gazete yazıları, şarkılar, şiirler, oyun, öykü, romanlar ve çıkardıkları kitaplar yüzünden, mahkemelerde sürünenler, hapis yatanlar hatta hayatını kaybedenler bile olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bundan en çok zarar görenlerin başında, yazılarında siyasi görüş bildirenler gelir.
Doğrusu, iktidar demek icraat demektir. Yapılan icraatları beğenen de olur beğenmeyip eleştiren de. İktidarların bir elinde parti programı ve yapılacaklar listesi diğer elinde ise, devletin bütçesi vardır. Yapılacak işlere göre, gerektiğinde meclisten yasa da çıkartır, yönetmelik ve tüzükler de. İhale yapar, devlet yatırımlarını başlatırlar. Devlete memur ve işçi alır. Her yapılan, illaki doğru olacak ya da olmayacak diye bir şey olabilir mi?
İktidarlar da, yaptıklarını çiftçinin ürününü pazara getirmesi gibi kamuoyunun bilgisine sunmak durumundadırlar. Yapılanları beğenen de olur beğenmeyen de. Yazılanlar gibi iktidarların da, yaptıklarını geri almaya olanakları pek yoktur. Yapılanlar kısa ve uzun vadede değerlendirilmelidir. Tarih ayni kalsa da, sosyal olaylar devamlı gelişim ve değişim içindedir. İnsanlar değişirken yaşamlar da değişir. Kısa vadede doğru gibi görünen bir uygulama pekala uzun vade de yanlış olabilir. Ya da tam tersi gerçekleşebilir.
Rüzgarlar hep ayni yönden esmezler ve sosyal olaylar değişken olup zaman içinde değişebilirler. Yazın ve edebiyatımızda, ‘etliye sütlüye karışmamak’ diye bir deyim vardır. Etliye sütlüye karışmaz, devamlı havadan sudan, çiçekten böcekten, yazılar yazarsanız başınıza bir şeyler gelmez. Sadece arada bir, ‘ ha, o mu, onun yazdıkları da bir halta benzemiyor, sonuçta bir şeye yaramıyor’ derler hepsi o kadar.
Söylediklerimiz, yazdıklarımız ve yaptıklarımız yüzünden ağlayacak olan anaların az olmasını ümit ederiz amma er ya da geç ağlayanlar olabilir. Bilmem siz ne dersiniz?
1 yorum
Bu saatlerce tartışılabilir bizim bile artımız eksimiz olabilir önemli olan insanın eksilerini bilmesi politikadada benim hiç beğenmediğini başkası çok beğenebilir önemli olan birbirine saygı duyabilmek medenice tartışabilmek gazeteci de her konuda tabiiki özgürce yazabilmeli ben çocuklarımı büyütürken onlara bir şeyi sık tekrarlardım eğer bana söylemekten korktuğunuz sağladığınız birşey varsa kesinlikle yanlıştır doğru olsa söylersiniz. Çünkü doğrular dan korkulmaz Basindada eğer yazılmasından korkuluyorsa korkan hatalıdır.Korku toplumu haline dönersek hiç bir şeyi demokratik ortamda konuşamaz yazamayız Haldun yazmakla bitmez .Bildiğim birşey daha var analar hep ağlar gerçekten.