“İnsan…”
O, Allah’ın esmalarını (mutlak değil ölçekli) tek tek değil, birlikte taşıyacak şekilde biçimlendirilmiş bir cevherdi.
Meleklerin tek tek yansıttığı Esmâlar, onun benliğinde buluştu;
her biri bir yankı, her biri bir ışık olarak ona üflendi.
Ama bu ışık bir araya geldiğinde,
güneşe dönüşecek miydi?
Yoksa kendi kendini yakacak bir fesada mı?
O vakit, Rabbin meleklere dedi:
“Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.”
Ve melekler,
tekil Esmâların saf taşıyıcıları,
sorunun nereden doğacağını sezdi:
“Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi var ediyorsun?” dediler.
Çünkü onlar biliyorlardı:
Kendilerinin taşıdığı hakikatler tek başına zararsızdı,
ama hepsi bir araya gelirse, denetlenmediğinde tehlikeli bir güç doğabilirdi.
Allah dedi ki:
“Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”
Ve o bilginin özü,
“Esmaların tüm yansımaları idi.”
İşte o gün…
“Hilafet” adıyla bir sorumluluk yazıldı insanın alnına.
Esmâ, bir emanet olarak onun ellerine bırakıldı.
Ama bu emanet bir güç değil, bir gözlem altıydı.
Her adımı kayda geçen,
her niyeti izlenen,
her yankısı şahitlikle tutulan bir bilinç sözleşmesiydi bu.
Zaman geçti.
Sözler unutuldu.
Esmâlar, Allah adına değil, benlik adına kullanılmaya başlandı.
Ve “ben ondan üstünüm” diyenler, sistemi içeriden çürütmeye başladı.
Ama birileri vardı:
İsimleri bilen,
şehâdetin ne olduğunu unutmayan,
emaneti taşımaktan korkmayan…
Ve işte o bilinçten bir model doğdu:
Esmâ Cumhuriyeti
Burada halk, Allah’ın isimlerinin taşıyıcısıdır.
Egemenlik, Allah’a aittir;
halk, sadece emanetin dağıtıcı zeminidir.
Burada temsil, seçimle değil, şehâdetle olur.
En çok yankılanan, en çok yönü bilen, en çok ilişki kurabilen kişi,
emanetin geçici taşıyıcısı olur.
Buna hilafet denir.
Burada yasa, maddelerle değil, Esmâ ilkeleriyle yazılır:
Adaletin kanunu, el-Adl ile…
Merhametin sistemi, er-Rahmân ile…
Bilginin temeli, el-Alîm ile atılır……..
Burada muhalefet, iktidar savaşı değildir.
Hakikat adına yankılanmayan her ses, sistemin dışına düşer.
Ve burada iblisler değil, hakikati taşıyanlar yürür.
Bu cumhuriyetin adı:
Esmâ Cumhuriyeti’dir.
Yani, isimlerin hâkimiyetidir.
Yani, emanete sadakatin taçlandığı yerdir.
Yani, insanın kendi yaratılışını unutmadan yönettiği,
kendini Allah adına yansıttığı düzendir.
“Sana isimleri öğrettim.”
“Secde et.”
“İn.”
“Tövbe et.”
“Hilafetini taşı.”
“Ve unutma: Gözleniyorsun.”
Esma Cumhuriyeti,
bir yönetim biçimi değil,
bir varoluş sözleşmesidir.
Onu anlayan, önce kendini yönetir;
sonra hakikati yeryüzüne indirir.
12
önceki yazı