Son zamanlarda etrafımıza dikkatle bakınca, her köşe başında bir “danışmanlık” tabelası görmek mümkün. Kimisi kendine “psikolojik danışman” diyor kimisi “hayat koçu” kimisi de “gelişim terapisti” ya da bilmem ne uzmanı. Peki bu unvanlar nereden geliyor? Çoğunun elinde nereden ve nasıl alındığı meçhul bir iki sertifika var. Sertifikaları veren kurumlar mı? Çoğu zaman denetimden uzak, ciddi bir eğitimden bihaber, günü kurtarmaya odaklı yerler.
İşte böyle birkaç kağıt parçasıyla “uzman” olduğunu iddia eden bir güruh insanların hayatına hoyratça dokunmaya kalkıyor. Kimisi duygusal kriz çözüyor kimisi anlam arayışına kılavuzluk ediyor kimisi cinsellik gibi derin konularda ahkâm kesiyor. “Hangi akademik eğitiminiz var?”, “Hangi bilimsel dayanağa sahipsiniz?” diye sorsanız kafalarını kuma gömüyorlar. Sonra sosyal medyada su sesi eşliğinde birkaç özlü söz paylaşıp arka planda yeşil dağlar göstererek “uzmanlık” sergilemeye devam ediyorlar.
Özellikle felsefe tarihinden cımbızla seçilmiş mistik sözleri profillerine serpiştirip kendilerine kutsal bir dokunulmazlık havası katan bu danışmanlar ne yazık ki kendilerinden menkul bir kibirle burunlarından kıl aldırmıyorlar. Sanırsınız hepsi birer modern çağ peygamberi! Bu sahte danışmanlar Sofistler gibi felsefe tarihinin kara mizah örneklerini hatırlatıyor. Sokrates’in şiddetle eleştirdiği Sofistler de bilgiyi metalaştırmış, hakikati değil ikna etmeyi amaç edinmişti. Bilgi yoktu ellerinde sadece etkileyici cümleler ve süslü ifadeler vardı. Bugünün “özlü söz danışmanları” da aynı yolu izliyor.
En ürkütücü tarafı ise şu ki nereden mezun oldukları, hangi yeterliliğe sahip oldukları bilinmeden, en temel insani krizlere balıklama dalıyorlar. Bir gün bakıyorsunuz “çocuk eğitimi danışmanı” olmuş başka bir gün “ilişki terapisti” kimliğine bürünmüş. Ellerinde hiçbir bilimsel veri, hiçbir literatür bilgisi yok. Tek dayanakları “Ben kendi çocuğum ağladığında şöyle yapıyorum, susuyor.” İyi de bir bireyin kendi çocuğuna uyguladığı yöntem milyonlarca farklı kişiliğe sahip başka çocuklarda işe yarar mı? Kimse bunu sorgulamıyor.
Kendi ilişki problemlerini “şöyle çözdüm” diye genelleyip insanlara reçete yazanlar, aile içi krizlerini kendi kafalarına göre halledip “aile terapisti” kesilenler bunların bilimle, akademik eğitimle, psikoloji disipliniyle zerre alakası yoktur. Bu kişiler Descartes’ın “açık ve seçik bilgi” dediği şeyden bihaber. Kant’ın aydınlanmanın temel ilkesi olarak gördüğü “kendi aklını kullanma cesareti”nden habersiz. Bilimi, düşünceyi, felsefi sorgulamayı bir kenara bırakmışlar. Kendi deneyimlerinden devşirdikleri kişisel reçeteleri evrensel hakikatler gibi sunuyorlar. Bir ilişkisinde tesadüfen başarılı olmuş hemen “ilişki terapisti” kesilmiş çocuğu yanlışlıkla susunca “çocuk gelişimi uzmanı” olduğunu sanmış!
Daha da kötüsü önüne gelen klinik açıyor, önüne gelen “danışan” kabul ediyor. Üstelik danışan bulmakta da hiç zorlanmıyorlar! İnsanların varoluş sancılarını, gelecek kaygılarını, aşk acılarını, kişisel krizlerini basit özdeyişlerle “halledebileceklerini” sanıyorlar. Burada çok ciddi bir tehlike var. İnsanların varoluş sancılarını Sartre’ın dediği gibi, “kendi özlerini inşa etme mücadelesi”ni bu sahte rehberler birkaç klişeyle heba ediyor. Nietzsche’nin “kendin ol” çağrısına tam tersinden hizmet ediyorlar. İnsanların özgünlük arayışını ucuz reçetelerle kısırlaştırıyorlar. Daha da fenası bu danışmanlar kendilerine hayranlar. Spinoza’nın “cehaletin kibri” dediği şeye tutsak olmuş durumdalar. Sorgulamayı, öğrenmeyi, gelişmeyi değil öğüt vermeyi, ukalalık yapmayı marifet sayıyorlar.
Bu tablo hem bireysel hem toplumsal anlamda büyük bir tehdittir. İnsan hayatı biriciktir ve bu biricik hayatlar temelsiz, bilimsellikten uzak, kişisel deneyimlere dayalı sözde rehberliklerle heba edilemez. İnsanların kırılgan anlarında karşılarına çıkan sahte uzmanlar, tamir edilemez yaralar açabilir.
Bu yüzden artık birilerinin bu “danışmanlık” maskeli balosuna dur demesi gerekiyor. Sertifikaların kaynağı, alınan eğitimlerin kalitesi ve bu işi yapanların ehliyeti ciddi bir şekilde denetlenmeli. Aksi takdirde insan ruhunun en hassas yaralarına ehliyetsiz ellerle dokunmanın bedelini tüm toplum ağır öder.