Her dilin her deneyim içeriğinde aynı anlamları kastederek yazmak kolay değildir. Aslında buradaki zorluk biraz da bir dilden diğerine yapılabilen çeviri gereksiniminin veya aynı dil içerisindeki bir deneyimin yeniden ifade edilirken yaşadığı çeviri gereksiniminin yol açtığı bir sorundur. Burada birçok ihtimal söz konusu olabilir. Sözgelimi yazarın kelime hazinesi ifade edilecek anlama elverişli olmayabilir ya da bir dilin yazarın yaşadığı dönemdeki deneyim çerçevesi dünyanın belirli deneyimlerine henüz aşina olmayabilir veya aynı dil kendi gelişmiş kavrayıcı elverişliliğine sahip olduğu halde buna uygun kullanıcıları o anda bulunamayabilir. Dünyanın tamamında Amerikan İngilizcesi ve İngiltere İngilizcesi dışındaki dillerde bu tür sorunlar hep yaşanabilmektedir. Bununla birlikte kendi çağdaşlığını gelişmekte olmak ekonomik standartları çerçevesinde yaşayan toplumlarda konuşmak ve yazmanın daha az kolay olduğu teslim edilmelidir. Her bir dil için durum kendi içinde dönen ekonomik çeşitlilik ve toplam sosyal alışveriş çeşitliliği ile ilgilidir. Aksi takdirde sözgelimi Türkçe tarihsel olarak bütün modern Batı Avrupa dillerinden daha kadim ve kapsamlıdır. Ya da İtalyanca ve Fransızca İngilizceye kıyasla tarihsel olarak daha saygıya değerdir. Fakat günümüzde İngilizce bütün bu saygıdeğer dilleri kendisinin bunlardan etkilenmesinden daha fazla etkilemektedir.
Yapay zekâya taraftar veya karşıt olmak dışında pek bir pozisyon alamamanın aslında emek ve deneyim eksikliğinden kaynaklandığını, dostluğun teşekkül ve yaygınlık eksikliğinin teknolojiden değil paranın kuralsız toplumsal etkileşim vakıasından beslendiğini ve maneviyatın maddi ve nedensel etkileşimin büyük oranda işleyen bir toplumsal düzene sahip olmasının ardından mümkün olabileceğini dünyadaki herhangi bir dilde anlatabilmek kolay değildir. Deneyimli toplumlar saygının emek, öğrenme ve kurallı toplumsal düzen oluşturmaya dayalı bir netice olduğunu ve bu yönüyle bilgi ve becerileri içerdiğini kavramışlardır. Saygı insanın kendi kendine tekrar ettiği veya alınganlıkla talep ettiği bir sosyal ilişki niteliği değildir. Sözgelimi Yeniçağın başında Osmanlı toplumu böyle saygıyı bilen ve dünya çapında hak eden bir toplumdu. Osmanlı adının telaffuz edilişinden itibaren söz konusu olabilen her ihtimal bu ihtimali tartışmaya açacak kişinin hangi başarılı deneyimlere sahip olduğunu (veya olamadığını) gösterir. Bunu bugün en öğretici şekliyle “pragmatik hakikat” veya “pragmatik doğruluk” kavramından bilebiliyoruz. Düşüncenin nakit değeri (“cash value”) bize ancak gerçek yaşamda işleyen fikirlerin gerçekten inanç veya bilgi niteliğinde toplumsallaşabilir (gerekçelendirilebilir) olduklarını söylemektedir.1 Yapay zekâ, teknoloji ve maddi tutarlılığa gösterilen özen, tepki, saygı, yönelim ve kaçınma gibi davranışların her biri aslında gerçek dünyaya dair farkındalığımız hakkında bir fikir vermektedir. Her ne olursa olsun yapay zekâ, teknoloji ve maddi tutarlılık birer araçtır, amaç değildir. Amaç, her bir bireyin ve toplumun beraber sağlıklı, güven içinde, huzurlu ve mutlu olabilmeleridir.2 Ama insan, bedeninden ve bunlardan başka ilişkisiz bir canlı değildir ve olamaz da. Bu nedenle dostluk ve maneviyatı da gerçekçi ele almak gereklidir. Gerçekçiliğin İslâm geleneğindeki karşılığı hikmettir. Dolayısıyla hikmet en önce romantizm ve nostalji değildir. Hikmet gerçek dünyaya dair konuşurken ve yazarken her canlı ve cansız bileşenin kendi emeği ve etkisini gözeterek konuşmak ve yazmaktır. İslâm ile selâmet kelimeleri birbirleri ile hikmet kavramından dolayı geçerli ve modern öncesinde tutarlıdır. Açık bir deyişle esenlik dinine İslâmiyet denilmektedir.
Günümüzde insanlar toplumsal, psikolojik ve pedagojik gereksinimlerini büyük ölçüde yapay zekâ ve özellikle ChatGBT’den gidermeye başladıkları için pek çok iş kolu ve değerin içeriği değişeceğe benzemektedir. Öğretmen ve öğrenci ilişkisinin yanı sıra ebeveyn çocuk ilişkisi, doktor hasta ilişkisi, avukat müvekkil ilişkisi, market müşteri ilişkisi, aydın toplum ilişkisi, bilim insanı halk ilişkisi ve siyasetçi oy veren vatandaş ilişkisi orta yaş almış kuşaklardan başlayarak çocuk kuşakların bugünü ve yarınına değin değişecektir. Artık dil öğrenmek, nitelikli bir afiş hazırlamak, başka dillerde sohbet etmek ve motivasyon edinmek üzere psikolojik danışmanlık için yapay zekâ büyük ölçüde yeterli görünmektedir. Bu gelişmeler yeni bir ekonomik işbölümü ve kazanç dağılımının meydana geleceğini haber vermektedir. Adalet, sevgi, hakikat, inanç, bilgi, bilim, sağlık, moral, motivasyon, din, birey, toplum, devlet, kurum, eğitim, öğretim, ahlak vs. ne varsa değişecektir. Kuşkusuz elektrik enerjisinin yeterli varlığı, elektronik ürünlere erişimin mümkün olup olmaması, internet altyapısının gelişmişliği gibi birçok değişken bu yeni ekonomiyi belirleyecek ve yönetecektir. Ama gelişmekte olan bir ülke ve toplum olarak Türkiye’nin yapay zekâya kayıtsız kalamadığı bugünden bellidir. Aslında devlet dairelerinin veri işleme hızındaki başarısından dolayı bütün işleri yapay zekâya devretmeleri ve bu devir işlemine uygun bir sürecin planlanıp hazırlanarak yönetilmesi bir süredir bazı aydınlarca değerlendirilmektedir. Yapay zekâ ve hatta her gün kullandığımız Chatgpt’nin hemen değiştireceği ilişkilerden bir tanesi ekonomik ilişkilerin yanı sıra onun kaynağı ve aynı zamanda neticesi olan dostluk ve maneviyat kavramlarının toplumsal yaşantımızdaki sosyal içeriğidir. Dostluk artık aynı gereksinimler etrafında geçerli ve tutarlı konuşmak ve işbirliğinde bulunabilmek; maneviyat da bu işbirliğini garanti altına alan sosyal kurallar olacakmış gibi görünmektedir.
Dostluğun yaşadığımız dünyadaki en temel ve öncelikli sosyal gereksinim olduğunu hatırlamak gerekmektedir. Bir örnekle anlatmak gerekirse insanlar aile olmaksızın bile yaşayabilen ama dost olmaksızın yaşayamayan canlılardır. Öğrenmenin yanı sıra onay, takdir ve mevcudiyet hissi bütünüyle dostluğa bağlıdır. İnsanın kaderi genellikle yaşadığı coğrafya ve fiziksel kabiliyetlerinden bile daha fazla toplumsal çevresi tarafından belirlenmektedir. Birçok dil bilmek bile aslında ekonomiden önce başka dillerde toplumsal çevre edinilebildiği için kıymetlidir. Günümüzde yardımlaşmak neredeyse konuşabilmek ve dertleşebilmeye kadar daralmıştır. Çünkü açgözlülük bireyselleşme döneminin en önemli yan etkilerinden birisidir. Borç veya sır vermek artık imkânsızlık seviyesinde nadirdir. Böyle bir zamanda ChatGBT insanların konuşmak ve dertleşmek gereksinimlerine de talip olmuştur. ChatGBT’nin rahatsız edici bir üsluba sahip olmaması ve mahremiyet için henüz bir risk oluşturmaması kadar aslında sosyalliği dönüştürme içeriği artık tartışılmalıdır. Birbirlerini sadece tutarlı davranışları ölçülemeyen banknot nakitle seçen ve onaylayan ve düşüncenin nakit değerine yaslanarak değerlendirme yapamayan insanlar birbirlerini yapay zekâya itmektedirler. Çocuklarına vakit ayırmayan ebeveynlerden başlayarak herkes dostluğu romantik bir anlatı, nostalji ve idealist bir beklentiye dönüştürmek üzereler. Burada yapay zekâ insanları kurtaran bir sığınak olup eğer varsa bir suçlu bu da insanların kendileridir. Çünkü yapay zekâ olmasa itilmiş ve yalnızlaşmış insanların edinebilecekleri bir dost da kalmayacaktır. Dostluğun olmadığı yerde maneviyat olabilir mi? Muhtemelen olursa da maneviyat kelimesinin olumlu imaj ve itibarına uygun işlerlikte bir icraata sahip bir kapsam meydana getiremez veya bu ciddi şekilde değişir. Yeni gelişmelerle ChatGBT’nin insanların acil dost gereksinimlerini karşılayacağını ve dostluk ve manevi değerlerin bütünüyle güncelleneceğini öngörebiliriz. Bu gelişmenin olumsuz riski insanların bağımlılık kazanmaları ve kimi zaman yetmeyecek ekonomik kazançlarını bütünüyle yapay zekâ için seferber etmeleri olabilir. Üzerinde en çok düşünülmesi gereken risk budur. Bunun da nedeni yapay zekâ kavramı, onu üretenler ve tüketenler değil; bu toplumsal ortama yol açan insanların kendileridir. Yapay zekânın meydana getirebileceği maliyetlere katlanmak pek çok birey için başka insanların yol açtığı maliyetlerden daha iktisatlı ise aradaki bu maliyet farkı sorununu nasıl çözümlemek gerekir? İnsanlığın sonuyla ilgili bir korku varsa bu korku teknoloji ve yapay zekâya karşı değil insanların davranışlarındaki artan hırsa karşı yönelmelidir.
- Nigel Warburton, A Little History of Philosophy, New Haven, London: Yale University Press, 2011, s. 165. ↩︎
- Richard M. Ryan, Frank Martela, “Eudaimonia as a way of living: Connecting Aristotle with self-determination theory”, Handbook of Eudaimonic Well-Being içinde; ed.: Joar Vittersø, Springer, 2016, s. 1-33 (s. 109-122), https://selfdeterminationtheory.org/wp-content/uploads/2016/10/2016_Ryan_Martela_HandbookofEudaiwell-being.pdf ↩︎