Komşumuz Suriye’de neler oluyor sorusunu sormamız erken dönem için tutarlı bir soru olmayabilir. Çünkü olayın başlangıcı 1982 yılına kadar dayanır ve 42 yıllık bir geçmişi vardır.
Olay ile ilgili analiz yapacaksak, sürecin tüm aşamalarını izleyen ve sosyolojik süreçleri değerlendiren bir bakış açısına ihtiyacımız var.
Öncelikle şu değer hükmünü belirtmeliyim:
Suriye halkı ağırlıklı olarak Müslüman olan bir toplumdur. Hangi yönetimle yönetilirse yönetilsin halk Müslüman’dır. Türkmen, Arap, Alevi, Sunni, Şii, Hıristiyan ve benzeri ırk ve kültürlerden oluşan sosyolojik yapıya sahip olması bu gerçeği değiştirmiyor.
Sosyolojik yapısı nedeniyle, sivil örgütlenmelerin de kültürel değerlere göre fazla olması beklenen bir durumdur.
Diktatörlükle yönetilen bir toplumda, tüm kültürel organizasyonların ve örgütlenmelerin temelinde, yönetime karşı tavırlı olmak doğal bir sonuçtur.
Ayrıntılarda ayrı ancak esasta ve hedefte aynı düşünen örgütlerin, toplumsal ‘kin’ birikimlerinin hedefe yürümede ayrı ayrı bileşenler olabileceğini, tarihin gösterdiğini ıskalayan yöneticilerin, aldandıklarını yaşayarak anlamaları da ‘’ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?’’ gerçeğini onaylamaktadır.
Suriye’de karşılaştığımız örnek, tarihsel olarak Baba Esad döneminde, 1982 yılında, üçüncü büyük şehir olan Hama’da, Müslüman Kardeşler olarak bilinen sivil örgütün üyelerini, şehrin bir bölümü ile birlikte havaya uçuran olay, günümüzdeki olayların ‘Milat’ı olarak sayılabilir.
Bize göre, Mısır’da, Gazze’de ve Suriye’de Hama’da 1982 tarihinde katledilen 30-40 bin Suriye vatandaşı Müslüman Kardeşler’in çocukları ve torunlarının, günümüzdeki Suriye’de ve Gazze’de zulme karşı ‘hak arayışı’na girmeleri, doğal karşılanmalıdır.
1982 yılında Hama katliamının Türkiye halkı tarafından iyi bilinmemesinin nedeni, Baba Esad’in darbe ile iktidara gelmesiyle, Kenan Evren’in darbe ile iktidara gelmesinin aynı merkezde planlanması ve uygulamaya geçmesi arasındaki işbirlikçi benzerliktir. 1982 yılında Türkiye de gazeteci, yazar ve öğretim üyesine kadar çoğu aydın kesimlerin bile ülkemizdeki darbe iklimi bağlamında komşumuz Suriye’de Hama’da ki katliamdan habersiz olması, demokrasi adına üzülmemiz gereken bir durumdur. Günümüzde kendi halkını tanımayan Evren ve Esad’ın aynı diktatörlük anlayışını sürdürmesi ve aynı işkence hapishanelerini yapılandırması, aynı aklın ürünü olan zulümler zincirinin parçaları olmaları, günümüzde konu ile ilgili değerlendirme yapan konuşmacıların ve yazarların, Esad’a ilişkin olumlu söz söylerken ‘insaf’ etmeleri gereken tarihsel bir gelişmedir.
1982 yılında çocuk olduğunu düşündüğüm Colani, sürgünde Suudi Arabistan’da 1982 de doğmuş vatanı Suriye olan bir Suriye vatandaşıdır. ABD Irak’ı işgal ettiğinde, ABD emperyalizmine karşı savaşmak için Irak’a giden 20 yaşlarında bir genç. Irak’ı işgal eden (2003) ABD’nin, Deaş’in kuruluşunu ve eğitimini Irak’ta tamamlatıp Suriye’de konuşlandırınca, Colani kendi memleketi olan Suriye’ye dönmüş, vatanını kurtarma mücadelesine başlamış ve kendi sivil örgütünü kurma çalışmalarına katılım sağlayan süreci başlatmıştır.
Her vatanseverin yapacağı hazırlığı diktatörlere ve işgalcilere karşı Colani de yapmıştır. Bu tutum ve davranışın tartışılacağı bir durumu söz konusu olmamalıdır. Colani’nin İdlip’te dört milyona yakın bir toplumu yönetmesi ve yönetim tecrübesi kazanması da sürecin ileri aşamalarını düşünmesi açısından taktır edilecek bir durumdur.
Nitekim, örgütüyle diğer sivil örgütleri örgütleyerek Şam’ı kuşatıp Esad’in kaçmasını sağlayan başarıyı göstermesi liderlik niteliklerine sahip olduğunun belgesi sayılabilir.
Bu süreçte Türkiye devlet tecrübesiyle kendisine strateji ve manevra yapabilme açısından büyük desteğinin olduğunu söyleyebiliriz.
Colani kendisi Müslüman, halkı da Müslüman olan bir ülkeyi yönetmesi gerekiyorsa, öncelikle Kur’an’ın felsefesini iyi yapabilen, evrensel hukuku önemseyen bir hukuk sistemini oluşturma becerisini gösterebilen, evrensel insan haklarına uyan ve uygulayan, evrensel ahlak ilkelerini yaşam biçimi olarak tutum ve davranışlarında yansıtan, bireyin zorunlu ihtiyaçlarını öncelikle karşılamayı ekonomik model olarak başlatan bir birikime sahip olduğunu kendinde test etmelidir.
Sonrada ‘’toplumsal sözleşme’’ niteliği taşıyan bir anayasa yapmayı başlatan bir bilimsel ekiple Medine sözleşmesinden esinlenerek, kuşatıcı Doğrudan Demokrasi yöntemiyle halkın karşısına çıkarak, devrimi tamamlaması dileklerimizdir.
Suriye halkına TEK MİLLET İKİ DEVLET anlayışını, bilincini ve ihtiyacını benimsetmek gönülden isteğimizdir.
Yolumuz aydınlık olsun.
2 yorum
1982 de Gaziantep Karkamış ilçesinde mecburi hizmetimi sağlık ocağında yaparken lojmanlarını şankırtadan patlama seslerini gece duyduk ertesi gün askeri makamlara sordum ama kimse cevap vermedi herkes sustu Suriye den gelenlerden sonradan öğrendik ki Hama’da katliam yapılmış
Çok isabetli, güzel bir yazı. Son cümledeki temenni de zor zamanda birliktelik ve dayanışma gösteren ve birçok vesile ile soy bağı olan iki halk için çok yerinde olur.