İnsanoğlunun din ve bilim ile ilişkisi tarih boyunca sürmüş olup, günümüzde de sürmeye devam etmektedir. Engizisyon mahkemeleri başta Galileo olmak üzere birçok bilim adamını yargılamıştır. Günümüzde de sözde müttefikimiz olan bir devletin bilimin geliştirdiği öldürücü silahlarla teröristleri de kullanarak insanları katlettirmesi engizisyon mahkemelerin kararlarının uygulanmasından farkının olmadığını düşünüyorum.
Din ile bilim çevreleri arasında olumlu bir ilişki kurulması bilimsel gelişmelerin ilerlemesini sağlayacağından önemlidir. Özellikle Francis Bacon görüşleriyle din ile bilim arasında bir denge kurarak Hıristiyan din adamlarının bilime karşı aşırı reaksiyon geliştirmesine engel olmuş ve sanayi devriminin önünü açmıştır. Bilimsel gelişmelerin önünü açan Bacon birçok felsefi eserde vermiştir. Shakespeare adına yayınlanmış eserlerin hepsinin Bacon tarafından yazıldığı da iddia edilmiştir. Bizde ise geçmişte bir başbakanımız din zehir diyerek din ile bilim çevrelerinin arasında olumlu bir gelişme olmasını engellemiştir. Keşke Bacon’u örnek alabilseydi.
Ülkemizde din ile bilimin ilişkisi üzerine tam bir değerlendirme yapmamız için tarihi belgelerimizin incelenmesi gerekmektedir. Arşivlerimizde birçok eser olduğu halde eski yazıyı bilen yeterli uzman olmadığından dolayı sıkıntı çekmekteyiz. Nitekim üniversitelerimizin birinin rektörü çok iyi yabancı dil bilgisi olduğunu ve kadro istediğini belirten bir yakınıma eğer eski Osmanlı belgelerini okuyabiliyorsan sana hemen bir kadro açarım demiştir. Rektör bu konuda deneyimli birisini bulamadığından yakınmıştır.
Büyük dedemden kalma tıp kitaplarını okuyamadığım için içimde hep bir hüzün kalmıştır. Hâlbuki bir İngiliz veya Fransız için böyle bir durum söz konusu değildir. Gerçekten bir insanın kromozomları neyse toplumun kromozomlarının da o toplumun yazılı belgeleri olduğunu düşünüyorum. Galiba bizim beşeri kromozomlarımız büyük zarar görmüş. Nitekim Türk dil reformunu ünlü Türkolog G.L. Lewis katastrofik başarı olarak değerlendirmiştir. Yazılı kaynakların kopukluğundan dolayı bize özgü bir felsefe geliştirmekte mümkün olmamıştır. Keşke akademik düzeyde bile olsa kaynaklarımızdan yeterli olarak yararlanabilseydik. Maalesef bu kopukluktan dolayı birçok olumsuz gelişmeler olmuştur. Nitekim, hem dine hem bilime ters çeşitli sapkınlıkları televizyon haberlerinde ibretle izliyoruz. Kendini mehdi olarak tanıtan veya çeşitli hastalıkları büyü ile tedavi ettiğini iddia eden sapkınları medyada sıklıkla görüyoruz.
Bilindiği gibi İslamiyet’te Kur’an-ı Kerim yanında peygamberimizin uygulamaları olan sünnet ve İslam alimlerinin içtihatları da Müslümanlar için geçerlidir. Peygamberimiz ilim Çin’de bile olsa gidin öğrenin demiştir. Bernard Lewis, peygamberimizin ‘ümmetimin ihtilafları arasında bile bir hikmet vardır’ sözünü günümüz demokrasilerindeki siyasi partilerin farklı görüşleri olmasına benzettiğinden İslamiyet’in demokrasiyle uyum içinde olduğunu ifade etmiştir. Bir İslam halifesi dua ederken Allah’ım benim bedenimi o kadar büyüt ki cehennemi sadece ben doldurayım başka insan girmesin demiştir. Bu din büyüklerimizin ne kadar insancıl olduğunu gösterir.
Bilindiği gibi başta İncil ve Tevrat olmak üzere birçok din kitapları efsanelerle doludur. Efsanelerin yanlış yorumlanması birçok hatalara neden olacağından sakınılması gerekir. Nitekim bazı ırkların diğerlerinden üstün olduğu gibi zararlı inançlar zannedersem yorum hatalarından kaynaklanıyor. Ülkemizde dini kaynakları yorumlayan bazı değerli din adamlarının Allah günahımızı ve hatamızı affetsin diyerek söze başlaması yani yorumlarında hataların olabileceği peşinen belirtilmesi belki de asırlar boyunca edinilen içtihatlardan kaynaklanmaktadır.
Din alimlerinin bile kesin yorum yapmaya çekindikleri dini konularda ilahiyatçı olmadığımdan kesin bir görüş belirtmem uygun olmaz. Ayrıca, bilim ile din ilişkisi hakkında görüşlerimin kesin doğrular olarak algılanmamasını isterim. Ancak, yıllarca insanlara sağlık konusunda hizmet ettiğimden yerli yabancı her türlü insanla karşılaştığımdan görüşlerimi paylaşmak isterim. Ameliyat ettiğim ve çevresinde saygı gören bir din alimi bana dua etmek istediğini söylemişti. Hastalarım için dua et dedim. Şaşırdı, sen kendine bir şey istemedin dedi. İlk defa değişik bir durumla karşılaştım, beni şaşırttın dedi. Demek ki biz hekimler kendimizden çok hastalarımızın yani başkalarının çıkarını düşünüyoruz. Bu da dinin ve bilimin insanlığın çıkarına uygulanmasında tıp mensuplarının görüşünün dikkate alınmasının gerektiğini gösterir. Dinin ve bilimin, ırkı ve inancı ne olursa olsun tüm insanlara mutluluk ve huzur sağlayacak şekilde yorumlanması ve uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Bilimin, tıbbın ve dinin tüm insanlara refah ve mutluluk sağlayacak şekilde uygulanmasıyla belki de yeryüzü tüm insanlar hatta tüm canlılar için bir ön-cennet olabilecektir.
Saygılarımla.