Bu yıl Kıbrıs Barış Harekatının 50. Yılını kutladık. Öncelikle bize vatanımızı kazandıran, canımızı kurtaran kahraman Türk ordusuna, başta Bülent Ecevit olmak üzere bu zor kararı alan ve başarılı bir şekilde gerçekleştiren o dönem yönetim kadrosuna ve Anavatan Türkiye’ye minnet ve şükranlarımızı sunuyorum. Şehitlerimize rahmet diliyorum.
Sevgili arkadaşlarım bugünkü konu başlığım dolayısıyla öncelikle sizlere şahsımla ilgili kısa bilgi vermem gerektiğini düşünüyorum: Ben Kıbrıs’ın Karaağaç (Pelatusa) köyünde doğdum. 1967 yılında Tıp eğitimi için İstanbul Üniversitesi’ne gideceğim tarihe kadar Gazi Baf kasabasında yaşadım. Özellikle 1964 yılında artan Kıbrıs Rum saldırılarını bizzat yaşadım, dolayısıyla Barış harekatı öncesini iyi bilen biriyim. 20 Temmuz Barış Harekatının önemini en iyi o dönemi yaşayanların değerlendirebileceğini düşünüyorum. Bu müdahale sayesinde biz ada halkı, uzun yıllar sonrasında güven içinde yaşıyoruz.
Bu günkü yazımda, harekatın 50 yıl sonrasında gözlemlerinden yola çıkarak adanın Türk Bölgesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki durumdan bahsetmek istiyorum. Çünkü İstanbul Tıp Fakültesinden emekli olduktan sonra yaklaşık 4 yıldır adada yaşıyorum. Sevgili arkadaşlarım ben, yazılarımla yapılanları takdir etmek gerektiğine inanıyorum, ancak daha önemli olanın bardağın boş tarafının görülmesi olduğu ve dolayısıyla gerekli önerilerin yapılmasından yanayım; yoksa sadece yapılanlara alkış tutmanın bir anlamı olmasa gerek diye düşünüyorum.
Adanın iklimi dolayısıyla uzun, kurak geçen ve sıcaklığın 35-40 dereceleri bulduğu yaz aylarından kaynaklanan bir su sorunu vardır. Türkiye’den gelen su ile kısmi bir çözüm sağlanmaya çalışılmaktadır. İkinci önemli bir sorun elektrik enerjisinin yetersizliğidir. Yine Türkiye’den gelen fuel oil’in Teknecik’teki tesislerde işlenmesi ile sağlanan elektrik enerjisi temininde sorunlar yaşanmaktadır. Aslında tepemizde bizi yazın kavuran bir enerji kaynağımız var: güneş enerjisi. Nedense, üstelik temiz olan bu enerji modeline geçiş konusunda herhangi bir kamusal girişim görmüyoruz. Elektrik kesintileri hayatımızı birçok yönden olumsuz etkilemektedir. Birçok konuda olduğu gibi enerji konusunda da Ankara’dan elektrik bekliyoruz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) 3,355 km kare alanı ve 1Ocak 2023 verilerine göre 920,701 nüfusa sahip bir küçük ülke. Ekonomik ambargo altındadır. Başlıca gelir kaynaklarından biri olarak görünen Turizmde uluslararası alanda tanınmamış olması dolayısıyla başta ulaşımda olmak üzere birçok konuda sıkıntılar yaşanmaktadır. Havalimanına uçuşlar sadece Türkiye üzerinden yapılabilmektedir. Rum kesiminde Türk Bölgesine geçmek isteyen turistler de Rum tarafında bin bir zorlukla karşılaşmaktadır. Ekonomik darboğazın yanında yönetim kusurları ile günlük yaşamda turizmi de etkileyen olumsuzluklar yaşanmaktadır. Her şeyden önce çevre temizliğine gereken önem verilmemektedir. Kentler, köyler ve yollar çöplerle doludur. Çevre bilinci oluşmamıştır. Turizm kapsamında gazinoları da olan büyük lüks oteller adaya kumar, kara para, fuhuş, çeteler ve mafiya ilişkileri getirmiştir ki bunlar biz eski Kıbrıslıların çok yabancı olduğumuz konulardır. Neticede hırsızlık, dolandırıcılık ve hatta cinayetlerin sahnelendiği bir küçük ülke konumuna döndük.
Ülkemizde gelir kaynağı gibi duran konulardan biri yükseköğrenim kurumlarıdır. 20’si yerel merkezli, 6’sı yurt dışı merkezli toplam 26 aktif yükseköğrenim kurumu vardır. Ancak bunların sınırlı sayıda birkaç ülke tarafından tanınmakta olduğu bir gerçektir. Üniversitelerde altyapı ve ciddi anlamda vasıflı öğretim üyesi sıkıntısı vardır. Çoğu lisans ve yüksek lisans için yapılan başvurular, aslında eğitim amacından çok, ucuz ve kaçak işgücü olarak adada, ekonomik yönden ayrı bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Acilen yükseköğrenim kurumlarının ciddi olarak denetlenmesi, sayıca artış yerine niteliklerinin geliştirilmesi ve standartlara uyulması gereklidir.
Adadaki diğer bir sorun da hızla artan çarpık yapılaşmadır. Hiçbir kontrol söz konusu olmadan orman ve tarım arazileri dikkate alınmadan, plansız ve gerekli altyapı durumu hazırlanmadan sürekli bir yapılaşma vardır. Yabancılara mülk satışı ile ilgili ciddi endişeler yaşanmaktadır.
Maalesef adada hayat çok pahalı, bunu Türkiye – İstanbul ile mukayese ederek söylüyorum. Ekonomi konusunda son derecede yetersiz bir bilgi düzeyindeyim, ancak bizzat beni de ilgilendirdiği için farkındayım asgari ücret brüt 45.000 TL. Her üç ayda yeniden artırılmaktadır. Bu niye yapılmaktadır? Kamu hizmetlerinde, özellikle sağlık kurumlarında yetersizlik ve iç işleri, göçmenlerle ilgili devlet dairelerinde ciddi rahatsızlıklardan söz edilmektedir. Yolsuzluk ve rüşvet yetersiz kamu hizmetleri sonucu ortaya çıkmakta, huzursuzluk kaynağı olmaktadır.
Kısaca, demografik değişimin getirdiği rahatsızlıklar ve yönetim kusurları, Barış harekatı sonucu sağlanan güven ortamına gölge düşürmektedir.
24
önceki yazı
2 yorum
Gerçekleri tüm çıplaklığıyla dile getirmişsiniz. Umarım yönetenler, yanlışlıkları görüp, uyarılarınızı dikkate alırlar.
Sayın Prof Dr. Önay Yalçın
“Zor kararı Bülent Ecevit” almamıştır. Makalenizde hiç ismi geçmeyen Prof. Dr. Necemettin Erbakan almıştır. Vefalı olmak ve vefa duygusuna önem vermek önemlidir.
Kıbrıs Barış Harekatını inceleyen makaleyi ilgilerinize sunuyorum.
Dilerse bu mevzuda Prof. Dr. Ata Atun Hakikati bulma adına hakemlik edebilir.
“Gerek barış harekâtına karar verme, gerekse barış harekâtını gerçekleştirme süreçlerinde Türkiye’de iktidar gücünü paylaşan ve birbirine farklı dünya görüşlerinde olan koalisyon partileri, oldukça zorlu tartışmalar neticesinde ortak uzlaşma zemini bularak bu barış harekâtlarını gerçekleştirmişlerdir. Bu uzlaşı sürecinde barış
harekâtları gerçekleşmiş olsa da koalisyon ortaklarının bu süreçteki rollerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi de gereklidir. Bu sebeple her iki barış harekâtı ve o süreçteki koalisyon ortağı partilerin ve parti liderlerinin tutumlarını özel olarak incelediğimiz de MSP ve Necmettin Erbakan’ın rolü iktidarın büyük ortağı olan CHP ve Bülent Ecevit’e
göre daha fazladır. CHP ve onun Genel Başkanı Bülent Ecevit İngiltere’nin ortak müdahale teklifini reddetmesi üzerine GarantiAnlaşmasının 4. maddesi Türkiye’ye müdahale hakkı verdiği için I. Barış Harekâtını yapma ihtimali çok yüksekti. Ancak bu
harekât BM’nin ateşkes çağrısı üzerine 21 Temmuz 1974’te sonra ererdi. Bu durumda hem Türk ordusu, hem de Kıbrıs Türklüğü büyük bir hayal kırıklığı yaşar ve pek çok insanın ölümüne sebep olurdu. Ayrıca Türkiye’nin prestiji sarsılırdı. Çok erken bir ateşkes yaptığı ve ordunun hezimetine sebep olduğu için zaten II.Barış Harekâtı yapılamazdı. Ecevit’i 21 Temmuz’da ateşkes kararı alma yanlışından
kurtaran Necmettin Erbakan ve MSP’nin bakanlarıdır. Yine Necmettin Erbakan, I. Barış Harekâtı sonrası tarihi sorumluluğunu yerine getirme gayreti içinde hareket etmiş ve koalisyon protokolünün 108. maddesinde yer alan Kıbrıs için federatif devlet modeline dönülemeyeceğini Ecevit’e rağmen defaatle dile getirmiş ve hükümet kararı olarak da belki içine tam sinmemiş olsa da “Coğrafi Taksimatlı Federatif Devlet” kurulması teklifinin hükümet teklifi olmasını sağlamıştır. Sonuç itibariyle geleceğe dönük olarak değerlendirildiğinde Kıbrıs Türklüğünün içinde bulunduğu çok zor durumdan kurtulmasını, özgürlük ve bağımsızlık yolunda
ilerlemesini bölünmüş bir Kıbrıs’ta kendine ait topraklarda kendi devletini kurarak yaşamasının sağlanmasında çok önemli yeri ve etkisi olan Kıbrıs Barış Harekâtında koalisyon hükûmetinin küçük ortağı olan MSP ve onun lideri Erbakan yürüttüğü etkili politikalarla önemli rol sahibi olmuştur”
https://www.academia.edu/88249093/Necmetti_n_Erbakan_Ve_Kibris_Bari%C5%9F_Harek%C3%A2ti
Necmettin Erbakan ve Kıbrıs Barış Harekâti
Fadime Tosik Dinç
2022, ESAM Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi