İstikbâlin İtibarlı Mesleği, Antikor Mühendisliği!
Salgın, İlaç, Plazma, Antijen, Antikor, Aşı, Maske, Mesafe ve Hijyen tartışmaları ile, etraf toz duman… Frekanslar Âlemi, İllüzyon Kâinat, Holografik Cihan, Hürriyet, İstiklâl, İstikbâl ve İstikrâr kelimeleri lügatlarında olmayacağı ve dijital kölelerin dijital zincirlerle zincirlendiği Dijital Çağ, Kuantum Çağı, Nörokuantofilozofi, Dijtal/Biyolojik Faşizm, Diktatörlük ve Bağımsızlık, Dijital Veri, Gen ve DNA Bankerliği, Korona ve Covid-19 Pandemisi derken, hayat bir başka boyuta evriliyor maalesef. Tarihin en tehlikeli pandemisi “Dijital Pandemi” de, yolda… Artık hayatın eskisi gibi olmayacağını kabullenmek ve bu çerçevede her şey için hazırlıklı olmak gerekir şimdiden. Çünkü, akıl ve bilgi, birbirine bağımlı ve interaktiftir.
Yaşamın ve şartlarının normal şuur ve zihin ile izah edilemediği bu değişim, bilimden teknolojiye, eğitimden öğretime, sağlıktan sosyal hayata, bireyden topluma, ırk, kavim ve millet kavramından evrensel hayat hakikatı ve hatta ütopyasına kadar, birçok sahada da yeni baştan plan ve program yapmak ihtiyacını doğurdu! Bu çerçeveden bakıldığında, yeni dünya düzenindeki meslek ihtiyaçlarının da buna paralel olarak yeninden belirlenmesini ve bazı mesleklerin daha önem kazandığını da ifade etmek isterim.
Bu baş döndürücü çağın en önemli mesleklerinin başında, kanaatimce İmmünoloji ve “Antikor Mühendisliği” olacaktır. Daha önceki bazı isimlendirmelerimde (Nörokuantofilozofi, Kuantik Çağ, Gen ve DNA Bankası, Dijital Diktatörlük ve Faşizm, Veri Bankerliği… vs) olduğu gibi, bu “Antikor Mühendisliği” ad ve kavramını ilk olarak ihdas ederek, burada kullanmaktayım.
Nitekim, hayatı altüst eden, kendisini Âlemin jandarması sananları bir tek maskeye muhtaç bırakan, 30.000 nükleotitten müteşekkil bir bilgi/enformasyon ağının meydana getirdiği bir virüsün son pandemisi (Korona Salgın) bize; özelleştirilmiş sağlık sisteminin, uzun vadede sağlık sorunlarını çözümlemede ve yönetmede başarısız bir sistem ve “Öğrenme ve Bilginin” ise çok mühim olduğunu, “Tümden Gelim” (Aristo) ve “Tüme Varım”( Newton, Descartes…) değerlendirme yöntemlerinin ötesinde, “Bağlantısallık Matematiği ile Değerlendirme” yöntemini ve dolayısı ile bağlantısallığın ehemmiyetini, kapısında olduğumuz bu “Yeni Dünya Düzeni”nin eskisi ile hiç ilgisi olmayacağını, ülke, insanlık, evren ve hatta hayat için savaşmak ile virüs için savaşmanın, birbirinden çok da farklı olmadığını, “Yaşamın bir enformasyon ağı”, insanın ve her varlığın da bu yaşamın bir parçası mesabesinde, ve “Tabiat Kültürü” bağlamında, hayvanların da tabiatta hakları olduğunu ve onların hayatlarına müdahale etmememiz gerektiğini ve bu medeniyetin, Newton ve Descartes ile başlayan “Deneycilik Uygarlığı” olduğunu ve geliştirilmesinin lüzumunu, insanın, hatta bütün mevcudatın bu Kainatın sahibi değil, hayatın bir parçasını, bir cüzünü oluşturduğunu, en büyük yanlışın, “Ben varsam hayat var, yoksam hayat yoktur” düşüncesinin olduğunu öğrendik.
Bir canlının ölümünün, yaşamın sonu olmadığını, “İnsan-Toplum”, “Varlık-Kainat” ilişkisinde olduğu gibi, “BEN”lik duygusunun, sahip olmak ve sahiplenmek arzusu ile “doğayı sahiplenme gayesi” üzerine kurulu bir Neoliberalizm’in yanlış, “Hayattaş”, “Yaşamdaş”lığını, ölümü anlamaya çalışmanın, hayatın güzelliğini anlamakta yattığını, her şeyin bir “Ortak Matematiğinin” olduğunu, “Çalışkanlık ve Zeki” olmaktan ziyade, “İyilik ve Yaratıcılık”ın, hayata çok daha fazla katkı sağladığının, bütün dünyanın her mahlukun hakkı olduğu tek bir vatan, tüm insanların “İnsan Olarak Kardeş”, “Yeni Hukuk” sisteminin, yaşamın hakkının insana karşı korumasının gerekliliğini ve insanın hukukundan ziyade, hayatın hukukunun korunmasının önemli farkına vardık.
Şövenist milliyetçiliğin ilim ve bilimle bağdaşmadığını, bilimin insanlığın ortak mirası olduğunu ve “Bilim ve Bilimcilik”in farkını daha iyi anladık. Bilimcilik, bilimi kendi emelleri için kullanmaktır. Bu çok tehlikelidir. Bilimcilik oynamanın ne kadar büyük bir felaket olduğunu fark ettik. “Dinamik ve Dinamit” olan bilimin, “bilime ihanet” edenden de çok acı intikam aldığını bilim tarihinin sayfaları arasından okuduk. En önemlisinin ise; her nefes alanın esas vazifesinin, bulduğundan ve bulunduğundan “DAHA İYİ BİR DÜNYA BIRAKMAK” olduğunu öğrendik.
Diğer taraftan, kadının hayatta daha aktif olacağını da bu vesile ile öğrendik. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ülkeler kadınların “Erkek İşi” olarak yorumlanan bazı meslekleri yapmasına olumlu bakmıyordu. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması ve erkeklerin cephelere gitmesiyle, onların yaptığı işleri kadınlar yapmak zorunda kalmıştı. Kadınların bu mesleklerde gösterdiği başarı, mesleklerle ilgili cinsiyetçi yaklaşımın yıkılmasına yol açmıştı. Dijital ve robotik dünyaya doğru gittiğimizin ve kaçışının olmadığını, Online eğitim, öğretim ve hizmetlerin tercih ve teşvik edileceğini öğrendik. Bu ise dijitalleşmeyi hızlandırma potansiyeli taşıyor. (Evde çalışma, trafik yoğunluğunun ve hava kirliliğinin azalması, çalışacak daha fazla vakit kazanmak, Dijital hayata alışmak). Bu süreç sonunda, şirketlerin dijital ortamda çalışmaya daha esnek bakacak, online eğitim veren kurumlar ile online hizmet alan insan sayısının arttıracaktır. Robotik ve Yapay Zekanın hayatımıza daha fazla gireceğini, değişik aracılar ya da aracısız, retina, yüz tanıma, parmak ve avuç içi izi gibi yöntemlerle şahsi bilgilerimize sahip olacağını, her an takip edilebileceğimizi öğrendik. Her öğrenilen şey, yeni bir şeylere ihtiyaç doğurur! Bu yüzden “ANTİKOR MÜHENDİSLİĞİ” kavramı üzerinde durmaktayım!
Yakın gelecekte Kanser Tedavisinde de, genomik ve fenotipik özelliklerin daha da netleşmesi, Epigenetik, DNA, Antijen, Antikor ve İmmünoloji Mühendisliğinin gen düzenlemeleri üzerindeki çalışmaları (CRISPR Cas9), Nanoteknoloji ve Nanobilim ile çok başarılı ve etkin olacağı kanaatindeyim! Nitekim, Çin Ulusal Nanobilim ve Teknoloji Merkezi’nde (NCNST) 5 yıldır yürütülen araştırmada geliştirilen DNA nanorobotlarının, kanserin tedavisinde başarılı olduğu, gözle görülemeyecek boyutlarda ve tüp şeklinde üretilen çapı 19, boyu 90 nanometre ve “bir iğnenin ucundan 5 bin kat daha küçük” olan bu nanorobotların, kan dolaşımına bırakıldıklarında vücuttaki tümörü tespit edip ve harekete geçtiği, kanın pıhtılaşması ve ipliksi doku oluşturması için tümöre thrombin enzimi enjekte ederek kanla beslenme yolunu kesmek suretiyle tümörü açlığa terk ettiği ve bu şekilde kanserle mücadele eden nanorobotların, tümörün haftalar içinde küçülmesini sağladığı bildirilmiştir.
21. Yüzyılın bu 21. Yılında, bütün bunlar, ister istemez yeni ihtiyaçlar gündeme getirmiş, ve çözüm arayışları bilim insanlarını laboratuvarlara hapsetmiştir. Uluslararası boyutta birçok araştırmacı bilim insanı, bu “KORONA” pandemisinde, her türlü mutasyon ve vurdumduymazlığa rağmen, ilaç, plazma, antikor ve aşı için kolları sıvamış, konvansiyonel/geleneksel yöntemlerin yanında, yeni yeni usullerle çare ve geleneksel yöntemleri de aşan yeni aşı arayışına koyulmuştur.
Normal virüslerin mutasyon özelliklerinin aksine, laboratuvarlarda genetik kodlamaya tabi tutularak geliştirilen virüslerin ne zaman mutasyona uğrayacağının ve davranış eğilimlerinin programlanabileceğini ve tedaviye de dirençli olarak geliştirilebileceklerini de hatırlatmak isterim!
Bir molekülün bilincine, bir atomun onuruna, bir elektronun adaletine, bir nötronun tevekkülüne, bir protonun erdemine, bir kuarkın sabrına, bir leptonun gururuna ve bir bozonun zekasına sahip olamayanlar, ellerine fırsat geçince egolorı uğruna neler yapmazlar ki…
Tarihin kara sayfaları, insanlık, ahlak, erdem, şeref, haysiyet ve onurdan nasibini almamış bilim insanlarının(!), hayatı ve insanlığı felakete sürüklemeleri ve katliamları ile doludur. Örnek mi istiyorsunuz. Sadece Fritz Haber yeter sanırım. İnsanları havadan doyuran ve öldüren adam… Kendisine 1918’de Nobel Ödülü bile vermiştik! Ama, tarih ve bilim de çok acı intikam alır. (Yasin Ekinci, “Hava ile İnsanları Besleyen ve Öldüren Adam Fritz Haber”, Bilim ve Teknik Dergisi Nisan 2014. Ömer Kuleli ve Osman Gürel, Kimya Güzeldir Ama…, Nar Yayınları).
Unutulmamalıdır ki; akıl, zekâ ve nefis müzâkeresinden çıkan neticeye göre icra edilen hareketler, genellikle Matematik, Lineer Cebir, Bilgi, Kültür, Ahlâk, Etik ve Sosyoloji süzgecinden geçerken, Kuantik düşüncenin de istişâreye müdâhil olması ile, gönül, vicdan, ruh ve Nörokuantolojik Mantık, kararlara hayâtî, insânî ve tekâmülde tedrîcî artış gösteren bir Rahmânî sıfat ve özellik kazandırsa da, “İnsan” olmayı başaramayanlar hep var olmuş ve var olmaya da devam edecektir! Dünün hayali bugünün, bugünün hayali yarının gerçeğidir. Yeni Dünya Düzeni Mühendisleri, hiçbir kural tanımadan, doğruların değiştiği ve yeni normallerin belirlendiği, yeni bir insan ve yeni bir yönetim modeli peşinde…
İnsan Kâinatı ayarlamaya çalışırken, maalesef kendi holistik ayarlarını da silmiş ve Kuantik Âlemde tamamen ayarsız kalmıştır. Kontrol ve kumanda edilebilir yeni bir insan türü arayışında bu “ahlak ve erdem yoksunu insan”… Bilime saygısı olmayan yöneticilerin politik gürültüleri de, kendi bilgisine güvenemeyen ikbal düşkünü, kara cahil, kişiliksiz sözde bilim insanlarına boyun eğdirir, el-etek öptürür (Science, August 28, 2020). Gerçek Bilim İnsanları, tarih boyunca hep yalnız ve garip kalmış/bıraktırılmış, ya da cezalandırılmıştır. Nitekim şayet; evrimi milyonlarca yıl süren insanoğlu tarafından, cezalandırılan İslam Âlimleri bir yana, Mısırlı Kamose-Menes ve Amentebat, Romalı Flavus Lucretius Claudius, Antik Yunanlı Sokrat, İtalyan Giardano Bruno, Fransız Antoine Lavoisier ve Avrupa engizisyon mahkemelerinin yakılarak ölüme mahkum ettiği 50.000’den fazla aydın, düşünür, filozof ve sanatçı katledilip soyları yok edilmeseydi, Paleolitik Çağ’dan itibaren son 40.000 yılda, dinlere, tanrılara, dogmalara, tabulara, masallara inanmadığı için yaklaşık 143 milyon üstün zekalı insan öldürülüp soyları kesilmeseydi ve devam etseydi, günümüz dünya nüfusunun %5’i değil, %35’i üstün zekalı olacak, Bağdat, Endülüs ve İskenderiye kütüphaneleri yakılmamış, akıllı ve zeki insanların genleri sonraki kuşaklara aktarılmış ve daha da gelişmiş, hayata katkı sağlayan üstün zekalı toplumlar ve kişiler söz sahibi olacak, ve galaksiler arasında ücretsiz seyahat ediyor ve istediğimiz gezegende yaşıyor ve tatil yapıyor olacaktık! Her şeyi dikkate almak gerek. Edep hasta olunca, her alanda olduğu gibi Tıp da kötü yola düşer maalesef… Tedbir şart!
Hakikatte “Bilim İnsanı” olmak ise; ütopik hayal, fikir ve şüpheleri kainat laboratuvarının merak fırınındaki inat potasında, mazinin nedameti, istikbalin heyecanı, umut, azim, sabır ve sebat ateşiyle göz yaşı, ter, nefes, aşk ve inançla kaynatıp, yakmadan pişirerek, ahlak, erdem, haysiyet ve insaf eleğinden süzdükten ve matematik kaideleriyle temellendirdikten ve evrensel katkı için, estetik, ahenk, armoni, balans, san’at ve edebiyatla mücehhez ve müzeyyen kılmak suretiyle tatlandırdıktan sonra, muasır medeniyete ve düşünceye, atinin plan ve kuşaklarına ve hayatın hizmetine sunup, tarihin sayfalarına not düşerek ölümsüzleşmektir. İnsanlığın, sistemli, tutarlı, sorgulayıcı, eleştirel, mutlak, sınırsız, güdümsüz ve şartsız bir çağdaş felsefi aklı olmadan, evrensel problemleri çözmesi ve hayata katkı sağlaması mümkün değildir! Bilim insanı, insanların gerçeği bilmeye hakkı olduğunun farkında olarak, politik mülahazalardan uzak, basit, açık ve dürüst mesajlar vermeli, bilgisini ve tecrübesini aktarmalı, bilmediği hususta fikir beyan etmemelidir! Ayrıca, sadece multidisipliner âlimler (Polimat, Hezarfen, Münevver), hayata katkı sağlayarak tarihe adını yazdırabilir.
Dijital frekans korsanlarının, canlıların yanında yapay zekâlar gibi akıllı araçların da sistemlerine girerek her türlü program değişikliği yapabilecekleri, biyolojik ajanlarla hayatı enfekte edebilecekleri, hafızalarını silebilecekleri, hackleyebilecekleri ve immün sistemi yerle bir edebilecekleri akıllardan çıkartılmamalıdır!
Bu “Canavarlaşmış Küresel Elit Sistem” var olduğu müddetçe, bu salgınların arkasının da geleceği öngörüsü ile, “Nöron Mühendisliği” ile birlikte, “İmmünoloji Mühendisliği” ve “Antikor Mühendisliği’nin de gündeme geleceği ve revaçta olacağı kanaatindeyim. Bu sebeple elimizi çabuk tutmalı ve gerekli alt yapı ve organizasyonlardan geri kalmamalıyız! Sadakatten ziyade, liyakat ve ehliyetin ön planda tutulduğu, “şüphe ve merak” çizgisinden asla taviz vermeyen bilim insanlarının görevlendirildiği “Antikor Mühendisliği”, “DNA ve Gen Mühendisliği”, “Nano Nörokuantum ve Beyin Mühendisliği” Fakülteleri, Araştırma Merkezleri ve Enstitülerinin ihdas edilmesi şarttır. Ayrıca, insan genomunun sırları çözüldükçe ve gen mühendisliğindeki maharet tekâmül ettikçe, beyinlerdeki “İnsan” kavramı da değişecektir!
Antikor Mühendisliği ile birlikte, “Bilgisayar ve Sistem Biyolojisi Mühendisliği” ve özellikle Tıbbi araştırmalarda canlı denek ihtiyacını azaltan ve deney süresini kısaltan, “Protein ve Molekül Mühendisliği”ni de istikbalin araştırmacı mühendislikleri arasında zikretmek gerekir.
Bilim insanı kimliğimle sorumluluğumun bilincinde olarak, Rûz-i Mahşer’de vazifemi ifa etmiş olmanın huzuru ve yüzümün kararmaması için, ilgililerin dikkatini çekmek istiyorum.
Halen ayak sesleri duyulan bir “Dijital Tufan” veya “Dijital Felaket” sonrasında, hayatın ve insanlığın yeni baştan filizlenmesi ve idamesi için, tohum bankaları gibi, “GEN ve DNA Bankaları”nın da bir an evvel kurulmasının ve muhafazasının gerekliliğini tekrar hatırlatıyorum. Çünkü bilim, medeniyetin yanında, bir çılgının elinde insanlığın ve hayatın sonunu da getirebilir. Kapısında, bir anlamda “Q Kuşağı” olarak bulunduğumuz ve kişisel mahremiyetin esamisinin okunmadığı Kuantik Çağda bir gizli ve esrarlı güç, yönetimleri ve toplum zihnini şekillendirip, insanlığı ve hayatı köleleştirebilir! (Gürsel Dönmez, Kozmik Mesele. Ötüken Yayınevi, İstanbul 2020).
Paranın, gücünü biyometrik dijital veri bankerlerine devretmekte olduğu ve küresel elit veya teröristlerin hayata hükmettiği günümüzde, bilim ahlakı gözardı edilirse; insan vücudunda ve DNA’sında kalıcı ve bilinmeyen genetik değişiklikler meydana getirebilecek “Rekombinant RNA ve DNA Teknolojisi”, “Androritmik DNA yazılım çalışmaları(Androritma)”, deri altına enjekte veya implante edildikten sonra tüm bedene yayılan ve yapay zeka ile bir arayüz oluşturan “Hidrojel Nanoteknolojisi”, “DNA Aşıları” ve “Gen Düzenlemeleri” yolu ile, proteinler oluşturmak için birden fazla kaynaktan gelen genetik materyalleri tek hücrede birleştirerek genetiği değiştirilmiş, sebep olabileceği tehlikenin boyutunu önceden tahmin edemediğimiz, üstün(!) organizma, insan, siborg, insansı robot ve mutantlar üretilebilir ve patentlenebilir! İnsan genetiğini değiştirme çalışmalarının en büyük tehlikesi, “yaşamaya değmez yaşamlar”ın, bir “Irksal Islâh ve Hijyen” gizli gayesi ve “Uygulamalı Biyoloji” ile fedâ edilmesidir! Diğer yandan, vücudumuzun her hücresinde, nesiller boyu ilelebet varlığını sürdüren ve moleküler tarihimize ışık tutan, basit yapılı ancak çok kabiliyetli ve genetik materyal taşıyan antik-fosil virüs DNA’sı, hücre içi farklı proteinler üretip yeni virüsler oluşturabilmesi sebebi ile istikbalde de, varlık aleminde insanlığın hakimiyeti karşısındaki en büyük tehdittir. Yine, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joseph R. Biden, Jr’ın göreve başlar başlamaz, 15 Ocak 2021’de, gen ile alakalı beş ana konuda vazifelendirilmek üzere, bir Genetik Profesörünü danışman olarak ataması, konunun ehemmiyeti açısından kayda değerdir.
Yapay zeka, algoritmik deliryum, kuantik çağ, transhümanizm, nöronal mühendislik, İmmünoloji/Aşı Mühendisliği ve nanobiyonöroteknolojik gelişmeler, dijital istikbali, kehanet ve hayal olmaktan çıkartıp, beyinlerine bilgisayarlar ve güç odakları ve efendileri ile veri ve komut transferi yapabilecek çip yerleştirilmiş, bazı organları yapay özellikli, kuantum pelerinli insan ve robot kombinasyonu siborg askerlerin meydana getirdiği orduların savaşı ve kötü niyetli bir yönetimi ve diktatörlüğü kaçınılmaz kılabilir! Binaenaleyh, insan küçüldükçe, Kâinat genişliyor.
Adeta bir Dan Brown romanının içinde mi yaşıyoruz acaba. Hatta adını bile koyabiliriz, İnferno… (Cehennem”- İlk Basım 2014) Dante’nin Inferno (Cehennem) isimli eserinden ilham alan zengin işadamı, aslında kendisi de hastalık yüzünden ölmek üzeredir, ama gitmeden dünyaya bir “iyilik” mi yapmak istemektedir!
Soğan katmanları gibi gelişen ve genişleyen bilim karşısında şaşkınız. Bir hücrenin üzerindeki virüsü bile gösterebilen merceğe sahibiz bugün. Vanderbilt Üniversitesinde Dr. J. Caldwell, borun nitrür kristallerini kullanarak canlı hücreleri ve üzerlerindeki virüsleri gösteren bir hiper mercek geliştirdi. Bor nitrür kristali ile yapılan hiper mercek, nano boyuttaki canlı organizmaları inceleme olanağını doğurdu. Araştırmacılar, merceğin insan saçının üç binde birine karşılık gelen 30 nanometre boyuttaki objeleri görüntüleyecek şekilde geliştirileceğini açıklamış ve çalışma, “Nature Materials” Dergisinde de yayınlanmıştı. Bu açıdan bakıldığında, “Antikor Mühendisliği”nin, bizi alıp bilmem hangi bilimsel kapıların önüne taşıyacağı da meçhul…
“Antikor Mühendisliği” demişken, Nature’de Ocak 26, 2021 tarihli “Seven technologies to watch in 2021” başlığında çıkan bir makalede, 2021 yılında teknolojinin bize sunacağı olanaklar üzerinde durulmuştur. Isıya dayanıklı aşı üretiminden hologram ile nöronun uyarılmasına kadar birçok husus üzerinde dikkatler çekilmiştir. Antikor üretiminin ehemmiyeti söz konusu edilmiş ve üzerinde ehemmiyetle durulmuş, çok daha iyi ve etkin antikorlar üretmek suretiyle, enfeksiyon, kanser ve otoimmün hastalıklara (Bağışıklık Sistemi Hastalıkları) karşı savunma sisteminde daha güçlü antikorlar üretmenin önemi vurgulanmıştır.
Tek gen, tek maternal hücreden hücre geliştirmek, GenEPi ve ActuAtor ile hücre içindeki organellerin tamirini yapmak, “MASS SPECT”in klinikte kullanılması (Dokuların biyolojik özelliklerini hızlı bir şekilde ayırmamıza yarayacak monoküler analiz yapma kabiliyetinki cerrahi mikroskopun kullanılması MasSpec Pen ile sağlanması) ve yapay koku alma teknolojileri, havada bulunan polen, mikrop, hava kirliği gibi birçok kokuyu tespit edecek ve önlemler alacak yöntemler gibi bir çok konuya yer verilmiştir.
Bu bahsedilen “kitle spektrometrisi” özelliğindeki kaleme benzer, cerrahi mikroskop ile ilgili olarak, daha önce bilim dünyasının çok etkin periyodik dergilerinden olan Scince’da da (Eylul 6, 2017) çok önemli bir makalenin de yayınlandığını hatırlatmak isterim. Yine 2015 Ekim’inde Science’da, “Raman Scattering Microscope”undan bahisle, dokulardaki protein ve lipid gibi makromolekül ve fotokopi makinesi gibi çalışan DNA’daki kimyasal zıtlıklardan yararlanarak infiltratif tümör hücrelerini cerrahi sırasında saptanabildiği ifade edilmişti. Bu da daha önceki makale ve konferanslarımda üzerinde durduğum “Antikor Mühendisliği”nin yanında “DNA Mühendisliği”nin de önemini vurgulamaktadır. Bu arada, güncelliği ve nanonöroteknolojide yeni bir adım, yeni bir kapı olması açısından, özellikle de nöroşirurjiyenler için önem arz eden “Raman Mikroskopu”nun, Nobel Ödülüne layık görülmüş olan Chandrasekhara Venkata Raman’ın ışığın saçılması teorisi üzerine geliştirilmiş olduğunu da ifade etmek isterim.
Yeri gelmişken ifade etmeliyim ki; Covid-19’da mutasyonların gelişmesi, ya da bazı kişilerde antikor oluşmasına karşın (hastalık veya aşılama sonucunda) yeniden hastalanmaları sonucu, bütün umutların aşılama ve sürü bağışıklığına bağlanması çok doğru gibi gözükmemektedir. Bu çerçevede, Science’da Ocak 25, 2021’de çıkan “Plitidepsin has potent preclinical efficacy against SARS-CoV-2 by targeting the host protein eEF1A.” başlıklı yazıda yeni bir multiple myeloema için hazırlanan Plitidepsin adlı bir ilaç, eksperimental olarak hücre kültürlerinde ve deney hayvanlarında Covid-19 için denenmiş ve Remdesevir’den 27.5 kat daha etkili olduğu bulunmuştur. Ancak klinik deneylere henüz başlanmamış ve sonuçlarını beklemek gerekecektir.
NEJM‘de Aralık 30, 2020’de “Efficacy and Safety of the mRNA-1273 SARS-CoV-2 Vaccine.” başlığında “MODERNA” aşısının sonuçları yayınlanmış ve % 94.1 oranında etkili bulunmuşsa da, halen COVID-19 ile ilgili aşı ve ilaçlarla yönelik itirazlar, belirsizlikler ve tartışmalar devam etmekte, Güney Afrika ve İngiltere’deki mutasyonlar, bilim insanlarını endişelendirmektedir. Çünkü, Mutant koronavirüsleri hızlı yayılmakta, daha ölümcül oldukları ve aşı ile oluşmuş antikorlardan kaçtıkları düşünülmektedir. Zira, en önemli bilimsel dergilerden Nature’de Ocak 21, 2021 tarihinde yayınlanmış olan çok önemli şu iki makale, hala Maske, Mesafe ve Hijyenin, virüsün iyi bir mutasyonla kendini yok edinceye kadar, en emniyetli koruyucu üçlü yöntem olduğunu zikretmektedir. Bunlarla birlikte, Dünya ekseninde aşı ve antikorlarla ilgili olarak yapılan sayısız bilimsel araştırmalar, frekans-elektronik-psikolojik-kimyasal-biyolojik harpler ve hatta ilaç ve tedavi sektöründeki “Aşı-Antikor Savaşları”, “Dijital Bağımsızlık” ve “Antikor Mühendisliği’nin ehemmiyetini gündeme getirmektedir!
Akl-ı seliminize tevdi eylediğim ve yıllar önce serdedilen George Orwell’in(1984) şu cümlelerini de, oldukça düşündürücü bulmaktayım. “Bazıları geleceğin savaşlarının lojistiğini planlamakta; bazıları her geçen gün daha büyük tepkili bombalar, gittikçe daha güçlü patlayıcılar ve gittikçe daha delinmez zırhlı levhalar geliştirmekte; bazıları koca kıtaların tekmil bitki örtüsünü yok edebilecek miktarlarda yeni ve daha ölümcül gazların, çözünür zehirlerin ya da her türlü antikora karşı bağışıklık kazanmış hastalık mikroplarının nasıl üretilebileceğini araştırmakta; bazıları suyun altında ilerleyen bir denizaltı gibi toprağın altında gidebilecek bir araç ya da bir yelkenli gibi hiçbir üsse bağımlı olmadan uçabilecek bir uçak üretmek için uğraşmakta; bazıları güneş ışınlarını uzayda binlerce kilometre uzaklıkta asılı duran merceklerde odaklandırmak ya da yeryüzünün merkezindeki ısıyı çekip sızdırarak yapay depremler ve deprem dalgaları oluşturmak gibi daha da uzak olasılıkları mümkün kılmaya çalışmaktadırlar”.
“Antikor Mühendisliği” isimli bu yazımız münasebeti ile, yakın bir gelecekte, 41 yıl evvel yaptığımız bir ameliyatın ışığı altında, “Beyin Sizsiniz 2.0, Beyinler arası İnternet, wbw, gbw” adlı kitabımızda daha detaylı olarak anlattığımız üzere, Kâinattaki bütün beyinlerin, beynimizdeki nöronların bütünsellik bağlantıları gibi, diğer beyinlerle iletişim içerisinde bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunacaklarını, ve “Kâinat Beyni”ni oluşturacağı öngörüsünü tarihe not düşmek adına, bu vesile ile tekrar zikretmek isterim. (Beyin Sizsiniz 2.0 ve Aforizmalar 2, İsmail Hakkı Aydın, Girdap Kitap. 2018, İstanbul)
Birkaç aforizmamız ve “Rubâiyyât-ı Bircis”ten (İsmail Hakkı AYDIN Girdap Kitap, İstanbul, 2018) Uşşak makamında bestelenmiş bir rubaimizle bitirelim.
*Olmayan bir Âlem/de olsa/n ne olur, olmasa/n ne olur!
*Mevcûdat, Kâinat Mektebinin talebeleridir!
*Konforunu boz ki, adım atabilesin!
*Uyarılmayan ve kullanılmayan sistemler, dumura uğrar!
*Rahat, illettir!
*Haz ve orgazm, hayatın idamesi için Tanrısal bir rüşvettir!
*Din, Kâinatı ve hayatı anlama ihtiyacıdır.
*Bilimle meşguliyet, İslam’ı tebliğ etmektir!
*Laboratuvarlar, bilim insanlarının Allah’la istişare mekanlardır!
*İmanı tazelemekten ziyade, inancı güncellemek gerek!
*Düşünmek ve tefekkür, insan olmak için bir görevdir!
*Hayatın en güçlü meş’âlesi, düşüncedir!
*Düşünmek, her inanan için farzdır!
*Hayatın yansıması olan düşünce, çevresiyle etkileşen saf enerjidir!
*Kâinat ve hayat; enerji, frekans ve titreşimden ibarettir.
Güfte: Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın
Beste: Prof. Dr. Kubilay Kolukırık
İcrâ ve Ud: Öğr. Gör.Duygu Turan
Makam; Uşşâk
Bu eserin icrasını dinlemek isteyenler için;
Ey gönül fark eyle her bir canda cânân gizlidir.
Canlı cansız her ne varsa Hakk’a îman gizlidir.
Sanma Rabbim hikmetinden boş yaratmış âlemi,
Akrebin zehrinde bin bir derde dermân gizlidir.
2 yorum
Kelimelerle dans…
Tırnak içine konulup da anahtar ruhu taşıyan kelimeler ve cümleler oldum olası beni satırlara tutundurur.
Okurum da okurum.
Sayın Hocam:
Yazdınız.
Hem de ne güzel yazdınız.
“Yaşamın ortak matematiğinin” çoğaltıcı haliyle okuttunuz.
Huzura yol gösteren uyum haritasını çizecek “ritm mühendisliği” laboratuvarında “nanohis, nanogönül, nanocanan” lar yapma dileğiyle…
Çok teşekkür ediyorum.
Eksik olmayınız!