6 Şubat 2023 depremlerinin ikinci sene-i devriyesini yaşadığımız şu günlerde toplumun önemli bir kesimi tarafından kanıksanmış olan afet algısını analiz etmek ve hakikatin daha çok kitleler tarafından kavranmasını sağlamak amacıyla bu yazıyı kaleme alayım istedim.
Allah-insan ilişkisi önceden belirlenmiş kanunlar üzerinde cereyan eder. İnsana düşen bu kanunları öğrenmek ve onlara göre hareket etmektir. Doğada cari olan bu kanunlar hem tecrübe yoluyla hem de peygamberler vasıtasıyla insanlığa öğretilmiştir. İnsan bu kanunlara göre hareket ettiğinde huzurlu ve mutlu olacaktır, aksi takdirde kanunların sonuçlarıyla karşılaşması kaçınılmazdır. Çünkü Yaratıcı evrendeki işleyişi bu şekilde sürdürdüğünü ifade etmektedir.
Yer kürenin kaderi, yer küre yaratılmadan önce; insanın kaderi de insan yaratılmadan önce Allah tarafından şekillendirilmiştir. Bu kaderler, şartları oluştuğunda vuku bulmaktadır. Soğuk hava koşullarında ince giyinen birisinin hasta olması bu kaderin bir yansımasıdır. Zararlı besinleri yiyen ya da sıvıları tüketenlerin zehirlenmesi veya ölümle yüzleşmesi bu kaderin bir yansımasıdır. Vahşi doğada tedbirsiz dolaşanların yabani hayvanların saldırısına uğraması, parçalanması, öldürülmesi bu kaderin bir yansımasıdır. Mevsimlerin oluşması, meteorolojik hadiselerin vukuu (yağmur, kar, dolu, sel, kasırga, hortum), kuraklık, çığ düşmesi, toprak kayması, yanardağ patlaması, depremler… bütün bunlar önceden takdir edilmiş olan hadiselerin tecellileridir.
Vahiy dili içerisinde bunların ifade ediliş biçimi ise oldukça farklıdır. Yüce Allah doğada yaşanan hadiseler ile isyankâr toplumların cezalandırılması arasında irtibat kurmak suretiyle sanki bu ikisi arasında sebep sonuç ilişkisi varmış gibi bir dil kullanmaktadır. Ancak dikkatli analiz edildiğinde işin hakikatinin böyle olmadığı fark edilmektedir. Allah yer küreyi canlı bir organizma olarak yaratmıştır. Bünyesinde birtakım hadiseler vuku bulmaktadır. Bu hadisler insanoğlu yaratılmadan önce de vuku buluyordu, insan yaratıldıktan sonra da vuku bulmaya devam etmektedir. Öyle ki hali hazırda bu hadiseler insanların yaşadığı bölgelerde vuku bulduğu gibi yaşamadığı bölgelerde de vuku bulmaktadır. Yaratıcı ise insanların yaşadığı bölgelerde meydana gelen hadiseleri vahiyde kullanmak suretiyle yanlış yolda olanların dikkatini çekmeye ve insanoğluna yanlışlarını, hatalarını, eksikliklerini ve Allah karşısındaki acziyetini hissettirmeye çalışmaktadır.
Binaenaleyh, “Biz onları günahları sebebiyle cezalandırdık.” (Ankebût 40) tarzındaki âyetler ve bu âyetlerde dikkat çekilen hadiseler Allah tarafından özel olarak planlanmış olaylar değildir. Ankebût suresinin 40. âyetinde geçen zenb/günah da Allah’ın doğaya yerleştirmiş olduğu kanunlara aykırı davranmayı ifade etmektedir. Yaratılış gayesine uygun davranmayan (dini anlamda yanlış yolda olan) insanlar bu kapsama dahil olduğu gibi doğadaki kanunlara (Sunnetullah) uygun davranmayan insanlar da bu kapsama dahildir. Ancak bu boyut dini eğitim içerisinde ıskalanmış, doğadaki kanunlara uygun davranmayanların günah işledikleri fark edilememiş, edildiyse bile dile getirilmemiştir. Diğer taraftan Allah yer küreyi bir imtihan alanı olarak tasarlamış ve gül-diken (Gülü seven dikenine katlanır!) misali yaşayacağı hadiseleri ona göre ayarlamıştır. Tatlı ile acı, sevinç ile hüzün, sıcak ile soğuk, gece ile gündüz… birlikte tasarlanmıştır. Bir âyet-i kerimede / “Allah, sizi üzerinizden (gökten) ya da ayaklarınızın altından (yerden) cezalandırmaya pekâlâ muktedirdir!” (En’âm 65) ifade edilenlere bakıldığında hem doğal hadiselerin çokluğu hem de yer kürenin gerek içinden gerekse dışından (atmosferinden) doğal hadiselerle donatıldığı anlaşılmaktadır. İsrailoğullarının tarihlerinde karşılaştıkları sel, çekirge, haşere ve kurbağa salgınları bunlardan örneklerdir.
Fay hattının üzerine ev yapanlar ya da evlerini depremlere dayanıksız yapanlar doğadaki kanunlara muhalefet etmeleri sebebiyle yaşanan hadiselerden etkilenmekte ve cezalandırılmış olmaktadırlar. Burada Allah’ın özel bir cezası değil doğaya yerleştirmiş olduğu kanunların tecellisi söz konusudur. Bu tür âyetlerin ardından dile getirilen “Allah onlara zulmetmemiştir, onlar kendilerine zulmetmiştir.” cümleleri de bu hakikate işaret etmektedir. Burada belki de üzerinde durulması gereken önemli bir boyut, kurunun yanında yaşın da yanıyor olmasıdır. Binaenaleyh, bu tür hadiselerden suçsuz olanlar da etkilenmekte ve nasiplerini almaktadır. Bunun istisnası peygamberlerin yaşadığı dönemlerdeki toplumlardır. Çünkü Allah yaşanacak hadiseleri peygamberlerine önceden (vahiy yoluyla) haber vermekte ve iyilerin yaşanacak hadiselerden olumsuz etkilenmemesi için gereken tedbirleri almaktadır. Depremin yaşanacağı saatten önce iyilerin (inananların) deprem bölgesinden çıkartılması (Hûd 66, 81), tûfân başlamadan önce geminin yapılması ve inananların gemiye binmelerinin sağlanması (Hûd 37-44) örnek olarak hatırlanabilir.
Bu durumda depremler ya da diğer doğal hadiseler -ki bunlar ortaya yaralanma ve ölüm çıkarması halinde insanlar tarafından afet olarak nitelendirilmektedir- birer ceza değil, aksine doğanın kendi düzeni içerisindeki eylemleridir. Mesela dün akşam televizyon haberlerinde gözüme ilişen çığ olayında insanların yaşanan hadiseyi cep telefonlarıyla kayıt altına almaları esnasındaki psikolojileri de böyledir. Sonunda yaralanma ya da ölüm yoksa yaşanan hadise bir doğa olayı olarak anılmaktadır. Bu tür musibet potansiyelli doğa hadiselerini afete dönüştüren ise insanların cehaletleri, ihmalleri, zafiyetleri ve sorumsuzluklarıdır. Dolayısıyla bu hadiseler bir ceza olarak değerlendirilecekse faili Allah değil insanlardır. Kur’an’a bakıldığında Yaratıcı’nın ısrarla vurgulamaya çalıştığı da budur:
Yeryüzünde yaşanan hadiseler (Arapçası musibet) Allah tarafından önceden takdir edilmiştir. (Tevbe 51, Tegâbun 11, Hadîd 22)
Başınıza gelen hadiseler kendi yaptıklarınızdan ötürüdür. (Şûrâ 10)
Bütün bu değerlendirmelerden ortaya çıkan sonuç şudur: İnsana zararı dokunan doğa hadiselerini afet olarak nitelendirip Allah’ın cezası şeklinde değerlendirmek yanlıştır ve Allah’a iftira atmaktır. Allah’a iftira atanların ise insanların en cahilleri olduğu ve iflah olmayacakları bizzat Kur’an’da dile getirilmektedir (En’âm 21, Nahl 116). İnsan, Allah’ın doğaya yerleştirmiş olduğu kanunları öğrenmek, dikkate almak ve hayatını onlara göre şekillendirmek zorundadır ki bu hadiselerden olumsuz etkilenmesin!
Bu vesileyle 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden canlarımıza Allah’tan rahmet diliyor ve “Bu tür hadiselerden zarar görmemek için çabalayanlardan olalım!” diye dua ediyorum. Depremlerden ya da benzeri hadiselerden sonra “Allah tekrar yaşatmasın, Allah korusun!” şeklinde yapılan duaların da doğru kurgulan-a-mamış olduğunu belirtmek istiyorum. Zira bu tür hadiselerin yaşanması yer kürenin kaderi içerisindedir, bu hadiseler yaşanacaktır. Allah’ın koruması ise O’nun koymuş olduğu kanunlara uygun hareket etmekle gerçekleşecektir. “Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez!” (Ra’d 11, Enfâl 53) ve “Siz Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder!” (Muhammed 7) uyarıları bu anlamda manidardır.