İnsana kelimeler verilmiştir (Bakara 31). Kelimelerle kendisine bir anlam dünyası oluşturur ve o dünyada yaşar. İnsan her şeyi okur. Hayatı, kendisini, içinde var olduğu evreni ve içindeki varlıklar okur ve gözlem yapar. Güneşin parlaklığından, kuşların ötüşünden, ağaçların rüzgârda salınışından, kedinin köpeğin duruşundan her insan kendine göre farklı okumalar yapabilir. Kimine göre hayat yaşamaya değer, kimine göre boş ve can sıkıcı, kimine göre anlamsız görünebilir. Hayatı nasıl okursak kendimize öyle bir dünya oluştururuz. Bilinç ve anlamlandırma adını verdiğimiz bu yetenek sadece insanda vardır.
Okuma Sümerlerin M.Ö. 4000 yıllarında yazıyı bulmalarıyla başlamadı. Teoman Duralı’ya göre; insanların var olduğu her zaman ve her yerde üç şey bir arada olmuştur. Din, dil ve teknoloji. Bunların üçü de okumakla ilgilidir. Okumak sadece kitap okumak değildir. Hayatla ilgili bütün eylemlerimizle ilgilidir. Türkçede çağırmak, seslenmek, meydan okumak, şiir okumak, şarkı okumak, lanet okumak, gazel okumak, canına okumak gibi deyimler hep hayatla ilgili eylemlerdir. İngilizce ve Almancada okumak; bir şeyi tahmin etmek, çözmek anlamına kullanılır. Arapçada okumak; farklı parçaları bir araya getirmek, parçalar ile bütün arasında bağ kurmaktır. Einstein hayatta her şey ya mucize ya tesadüftür, diyor. Bu yazı hayatın mucize olduğuna inananlar için yazılmıştır.
Bilginin kaynağı okumaktır. Tefekkür zihinde okumadır. Tecrübe gözle, kulakla, duyularla okumadır. Bilim deney ve gözlemle okumadır. İşitmek de bir okumadır, görmekte bir okumadır, dokunmakta bir okumadır. Yani bilginin tüm kaynaklarından bilgiyi biz okuma yoluyla alırız. Ama kitap, ama olay, ama kâinat, ama eşya, ama tefekkür, ama hayal, ama rüya, ama vahiy fark etmiyor. Dolayısıyla bilgi elde ettiğimiz her şeyi aslında okuyarak alıyoruz (https://ekabirwep.blogspot.com/2014/10/islamoglu-tef-ders-alak-suresi-01-01.html). Okumanın birçok şekli vardır. Kendini okumak, eşyayı okumak, insanları okumak, hayatı okumak, başına gelen bela ve musibetleri okumak, kendine bir yol bulmak için okumak gibi. Bazılarından kısaca bahsedelim.
Kendini okumak: Ben kimim? Ne istiyorum? Neye ihtiyacım var? Nasıl bir insan olmalıyım? Nasıl bir hayat yaşamalıyım? Kimlerle beraber olmalıyım? Bunlar kendini tanımak, bilmek isteyen he insanın cevabını aradığı sorulardır.
İnsanları okumak: Karşımızdaki insanın vücut dilinden, yüz hatlarından, mimiklerinden, duruşundan, kıyafetinden, ses tonundan, konuşma tarzından, seçtiği kelimelerden karakterini, sosyal konumunu, ruhsal durumunu okuyabilmemiz mümkündür. Mesela karşınızdaki kişiye “hava bugün ne güzel değil mi?” diye sordunuz. Verdiği cevaptan onun karakterini rahatlıkla okuyabilirsiniz. Gerçekten harika bir hava var, insanın içi coşkuyla doluyor (canlı ve iyimser), böyle havaları çok mu seversin (karşısındakiyle ilgilenen), hı hı (kontrollü ve ketum), haklısın çok güzel, değil mi (uyumlu, paylaşımcı), esas üç gün önce çok güzeldi (geçmişte yaşayan), ya, bu güzel havada eve tıkılıp kaldık işte (şikayetçi, karamsar). Bu açıdan bakıldığında kuvvetli sezgileriyle karşısındaki insanı üç dakika içinde çözebildiği bilinen kadınlardan birinin duygusal davranmadığı takdirde yakışıklı prensini bulabilmek için yüzlerce kurbağayı öpmesi belki gerekmeyecektir (www.zehirliok.com’dan, M. Hayrı Kırbaşoğlu, Ahir zaman ilmihali).
Kadını ve Erkeği okumak: Kadın ve erkek birbirlerinde huzur bulmaları için var edilmiştir. Birbirlerine empati yapıp, sevgi dillerini öğrendiklerinde (mevedded) evlilik onlar için rahmete dönüşecektir (Rum 21). Evlilikte onaylanma ihtiyacı önemlidir. Erkeklerde biyolojik cinsiyet ön planda iken, kadınlarda duygusal cinsellik (romantizm) daha ön plandadır (Zeki Bayraktar; Esra Elönü ile “Arafta Sorular- 01 06 2025). Kadının psikolojik ihtiyacı dinlenilmek, erkeğinki güvenilmek, takdir edilmek, yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmektir (Kadın Psikolojisi, Nevzat Tarhan). Kadın erkeğin onuru ve gururunu zedelemeden ona karşı saygıyla davranmalıdır. Erkek de karısının yemeğinden fiziğine, giyiminden davranışlarına sevdiği beğendiği şeyleri dile getirip takdir etmek suretiyle eşinin kendisi için çok özel bir nimet olduğuna vurgu yapmalıdır. Siz eşinizin onaylanma ihtiyacını görmezseniz, o da sizinkini görmeyecektir. Yüzme bilmiyorsanız başkalarına rahmet olan su sizi boğar. Birbirinin dilini çözemeyen, sevgisini açık edemeyen eşler ise birbirlerinde boğulmaya mahkûm olurlar (Mutlu Eşlerin El Kitabı, Ferhat Aslan).
Hayatı okumak (anlamlandırmak): Kimine göre hayat yaşamaya değer, kimine göre boş ve can sıkıcı, kimine göre anlamsız görünebilir. Hayatı nasıl okursak kendimize öyle bir dünya oluştururuz. Hayatın anlamı nedir? Niçin varım? Niçin yaşıyorum? İş, eş, aş, çoluk çocuk, mal, mülk sahibi olmak için mi yaşamalıyım? Güçlü ve başarılı olmayı mı hedeflemeliyim? Haz, hız, zevk, eğlence ve sevişme peşinde mi koşmalıyım? Hayat dostluk ve arkadaşlık mıdır? Âşık olmak mıdır? Birilerine veya bir şeylere ait olmak mıdır? Açıktır ki hayatı bu tür şeylerden ibaret tanımladığınızda sevdiklerinizden ve yaptıklarınızdan beklediğiniz karşılığı bulamadığınızda ciddi hayal kırıklıkları yaşamanız, “yalan dünya her şey bomboş, hancı sarhoş yolcu sarhoş” diye türkü çağırmanız kaçınılmazdır (tavsiye film: About Schmith). Bu sözü Nietzsche söylediğinde bilim oluyor. Ama yaşanan kurandan ilham alan Anadolu halkının binlerce türküsünde bu gerçek apaçık bir şekilde söylenmektedir. Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür, derler. Kurana göre; dünya ve içindekiler buradaki hayatımızı devam ettirebilmemiz için geçici bir faydalanma aracıdır. Oyun ve eğlenceden, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. Bu nedenle geçici dünya metaına; kadınlara, evlatlara, kantar kantar altına ve gümüşe, ovalara salınmış atlara (ve arabalara), ürünlerle süslü geniş arazilere kayıtsız şartsız gönül bağlamak, hayatının anlam ve amacı haline getirmek yanlıştır (Ali İmran 14, 185, Enam 32). Bizden istenen; birer imtihan aracı olan ve bize emanet olarak verilen dünya nimetlerini hakkı gözeterek, hakkını vererek yararlanmak, bütün hayatı mevki, makam tutkusu, güç gösterisi, zevk, eğlence ve alışveriş olarak tanımlayan kapitalizm dinine rest çekerek, İbrahim as. gibi “… ben öyle batanları kaybolanları sevmem, … Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim, diyebilmektir (Enam 76-79). Hayatı evrimsel tesadüflerin bir toplamı olarak tanımladığınızda hayatın mücadeleden ve başarı için koşturmaktan başka bir anlamı yoktur. Ama hayatı imtihan olarak tanımladığınızda, hayata can veren, anlam veren yaratanın gözüyle bakabilmeyi başardığınızda hayatınızın bir hedefi oluyor, bambaşka bir anlam kazanıyor.
Başımıza gelen bela ve musibetleri doğru okumak: Dişimiz ağrıdığında dişlerimizde ilgilenmemiz gereken bir problem olduğunu anlarız. Başımıza bir sıkıntı geldiğinde hayatımızda değişmemiz ve değiştirmemiz gereken şeyler olduğunun farkına varırız. Bunu yapmak yerine ilaç, uyuşturucu, kumar, sahte insanlara takılmak gibi yöntemlerle sorunlarımızdan kaçmaya kalkışmamız veya görmezden gelmemiz problemi ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Karşılaştığı problemleri şu yanlış, bu yanlış şeklinde şikayet etmekle geçirenlerden olmak yerine çözüm odaklı düşünebilenler, başıma gelen olayların bana bir mesajı var mı, neyi yanlış veya eksik yapıyorum diyerek kendisini ve yaptığı işleri daha iyi bir insan olma noktasında güncelleyebilenler akıllarını kullanabilen sağlıklı kişilerdir (İyileştir Kalbini, Yasmin Mogahed).
Film izlemek de bir okuma şeklidir. Örneğin izlediğimiz Amerikan filmlerine göre Süpermen hep Amerika’dan çıkar. Tıpkı Amerika gibi bir kurtarıcıdır. Dünyayı ve insanları kurtarır. Amerikan filmlerindeki kadınlar gerçek hayattaki kadınlar gibi değildir. Canının istediği gibi yaşar. Bağıra bağıra konuşur ve bir vuruşta on erkeği devirir. Görüntülenen hayatta her şey zevk, çıkar ve menfaat üzerine kurgulanmıştır. Bir kadından hoşlanırsanız onu yemeğe davet edersiniz. Sonra kahve içmeyi teklif ediyorsanız ben seninle beraber olmak istiyorum, demek istersiniz. Örneğin devleti kurtarıyorsanız, birileri kızınızı veya karınızı kaçırmışsa son sürat araba kullanıp, ters yollara girer, yüzlerce kazaya ve ölüme sebep olup kızınızı kurtarırsınız. Sonuç, kızınızı kurtardıysanız diğer ölenlerin hiçbir değeri yoktur. Önemli olan sizsinizdir.
Kendine bir yol bulmak için okumak: Hayatla ilgili tanımlara bakacak olursak; bu dünyaya bir daha gelecek değiliz, hayatı dolu dolu yaşamalıyız (liberalizm) hayat özgürlük ve sınırsız tüketimdir (kapitalizm), hayat eşitliktir (komünizm, sosyalizm), hayat bir ırkın, bir cinsin, bir inanç grubunun üstünlüğü, diğerlerine hakimiyetidir (ırkçılık, nazizm, feminizm, siyonizm), hayat dünyaya sırt çevirmektir (hristiyanlık, hint mistisizmi) hayat emanet ve ödevdir bir başka deyişle imtihandır (islam) gibi bir çok okuma şekliyle karşı karşıya kalabiliriz. Bunların hangisi doğrudur? Seçim yapmadan hepsini birer birer deneyelim desek buna ömrümüz yeter mi? Nasrettin Hoca pazara giderken eşeğinin merak edip kokladığı her şeyi bir torbanın içine doldurur. Eve döndüklerinde torbayı kendisinden yem isteyen eşeğinin boynuna geçirir. Eşek torbadakilerin yenilir yutulur şeyler olmadığına anlayıp itiraz ettiğinde hoca; niçin kızıyorsun karakaçan, sen kokladın, ben topladım, der. Hayatı sosyal medya, film ve dizilerden okuduğumuzda, saatlerimizi onlara harcayıp rol modellerimizi o mahallelerden seçtiğimizde, hayatımızın hiç te istemediğimiz bir istikamete seyretmediğini, bize vadedilen mutluluğa sahip olamadığımızı, özgürlük yerine tutkularımızın ve bize çıkar sağlayan herkesin esiri olduğumuzu, çıkarıldığımız bir tüketim bandında amaçsız bir şekilde koşturulduğumuzu, bir oraya bir buraya savrulduğumuzu fark ettiğimizde şaşırmamalıyız. Çünkü pis temiz seçmeden bir sürü eşyayla doldurduğunuz ev sizin için yaşanabilir bir yuva olmaktan çıkar. Aynı şekilde seçim yapmadan faydalı zararlı, gerekli gereksiz bilgilerle doldurduğunuz beyniniz de yaşanır yer olmaktan çıkıp kaygıların, depresyonların ve çeşitli tezat ve çatışmaların bir alanına dönüşebilir. Sınırsız bir ego ve özgürlük bize yalnızlığın kapılarını aralayabilir.
Bu nedenle okuma amacımız önemlidir. Hayatı menfaat, çıkar ekseninde mi okuyacağız. Yoksa bize teslim edilen bir emanet, bizden istenen bir görev olarak mı okuyacağız. Hayatı arzu ve isteklerimiz doğrultusunda okuduğumuzda bize menfaat sağlayan herkese ve her şeye diz kırmamız, boyun eğmemiz, olduğumuzdan başka bir hale dönüşmemiz kaçınılmaz hale gelir. Amerikan siyasetini anlatan House of Cards isimli bir dizi var. Bir tavsiye üzerine izleme çalışmış, ama üç, beş bölüm sonrası için dışıma çıkmış, bırakmak zorunda kalmıştım. Bana ne verirlerse versinler doğrusu böylesi iğrenç bir hayatı yaşamak istemem.
Bir hayat romanı yazıyoruz. Yarın karşımıza çıkacak. Oku kitabını denilecek (İsra 14). Hayatı boş ve batıl şeyler peşinde koşarak geçirmişsek, hayata bir değer katmamışsak, tam aksine “ne kendi etti rahat ne âlem buldu huzur; geçip gitti dünyadan dayansın ehli kubur” denilen kimselerden olduysak vay halimize. Tersine hayatın içerisini güzelliklerle doldurabilirsek, doğruyu ve doğru yolu talep ederek nefsimizi doğrulara boyun eğdirmeyi başarabilirsek, doğru insanlarla birlikte olur, doğruları hâkim kılmak için çalışabilirsek ne mutlu bize.
Bir de doğru okumak için neler yapmamız gerekir ona bakmak lazımdır. Hayatı doğru okumak için niyetimiz doğru olmalı. Kendi doğrularımıza, işimize gelenlere değil, hakka ve hakikate tabii olmalıyız. Eleştirel düşünmeli, hayata, olaylara ve hadiselere bütüncül bakmalı ve elde ettiğimiz sonuçları bir kritere vurmalıyız.
Yazı sadece harf harf kaleme alma değildir. Yaratılan her şey yazılmış bir kitaptır. İçinde yaşadığımız dünya ve evren bir kitaptır. Var olan her şey insanlar, hayvanlar, ağaçlar, dağlar, dereler, denizler, yollar, yağmurlar, gökler, ay, güneş, yıldızlar birer kitaptır. Bütün varlık atom adı verilen harflerin farklı şekillerde birbirleri ile bağ kurmasıyla oluşturulmuş bir kitaptır. Kimya, fizik, matematik, jeoloji ve biyoloji gibi eşyaya konulmuş bütün kanunlar bir kitaptır. Yaşarken karşılaştığımız insanlar; aile, akraba, arkadaş, millet gibi ortak değerler yoluyla oluşturduğumuz sosyal bağlar ve sosyal olaylar birer kitaptır. Bilgisayar programlarının artı ve eksiden oluşturulmuş bir yazılım olması gibi genlerin dizilimi de bir nevi yazılımdır. DNA adenin, guanin, sitozin ve timin adı verilen dört adet bazın farklı şekillerde bir araya getirilmesiyle yazılmış, canlının bütün özelliklerini ihtiva eden bir kitaptır. DNA’nın şifresini çözen Francis S. Collins DNA’yı TANRININ DİLİ olarak isimlendirmiştir. Bugünkü teknolojik gelişmelerle yakinen bilmekteyiz ki ses ve görüntüler kolayla aktarılabilmekte, insanların trafik başta olmak üzere bütün yaptıkları kameralarla kayıt altına alınabilmektedir. İnanan insanlar için kainattaki bütün varlıkların bilgilerinin kayıt altında tutulduğu Levhi Mahfuz adı verilen büyük bir hafıza vardır (Burûc Suresi: 21-22; En‘âm 59. 27, Mülk 14. 28, Lokmân 16). Üzerinde bir gözetleyici bulunmayan hiçbir canlı yoktur (Tarık 4). İnsanın yapıp ettiği her şey, söylediği her söz yanı başında onu zapt eden bir melek tarafından kayıt altına alınmaktadır (Kaf 17, En‘âm 61, İsrâ 13, Kehf 49, Yâsîn 12, Zuhruf 80, Câsiye 29, Kâf 18, Kamer 53, İnfitâr 10-12). Her insan yaşadığı hayatından sorumlu tutulacak, hesap günü kayıt defterleri açılacak ve oku kitabını, bugün kendini yargılamak için kendi nefsin sana yeter, denilecek (İsra 13, 14). Bu nedenle öncelikle hayatı anlamak ve anladığımızı yaşamak üzere okumalıyız. İnsan kitabı, kainat kitabı, kuran kitabı, hangi kitabı okursak okuyalım yaratan ve kalemle yazmayı öğreten rabbimiz adına okumalı, ana rahmine yapışmış bir embriyodan (alak) oluşmuş kişiler olarak insanlarla kurduğumuz eş, dost, akrabalık gibi ilişkilerimizi (alaka) onun koyduğu kurani ölçüler ve sınırlar çerçevesinde kurmayı (Alak 1-5; Kalem 1) tercih etmeliyiz. Tıpkı Yunus Emre’nin dediği gibi…
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.
Okumaktan murat ne, Kişi Hakk’ı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir.
Yunus Emre der hoca, Gerekse bin var hacca.
Hepisinden iyice, Bir gönüle girmektir.