Üniversite yıllarımdı, 12 Eylül Askeri Darbesi olmuştu. Üniversitelerde nerede ise hiçbir sosyal etkinlik yapılamıyordu. Öğrenci evinde kalıyordum ve evimizin kapısı öğrenci arkadaşlarımıza açıktı. Evimize birçok arkadaş geliyordu. Fikir kimden çıktı bilmiyorum ama evde bir duvar gazetesi çıkarmaya başladık. Baş yazı, edebiyat, ziraat, sağlık, şiir, günün konusu, günün fıkrası gibi köşelerimiz vardı. Ben daha çok ziraat konusunda yazıyor ve karakalem resim yapıyordum.
Baş yazarımız İlahiyat Fakültesinden bir arkadaştı. Çok gayretli idi. Onun meşhur bir sözünü hiç unutmam “Yazarak yoruluyorum, okuyarak dinleniyorum; okuyarak yoruluyorum, yazarak dinleniyorum” demişti.
Gerçekten güzel yazıyordu ve çok okuyordu. Kendisi şimdilerde sayıda kitabı, makalesi olan ve kongre, panel, konferanslara davet edilen bir akademisyen ve fikir adamı. Çok iyi bir hatip.
Yazmak ve okumak bir bütünün iki parçası veya sanki ikiz kardeş gibidirler. Ama ikiz kardeşlerden biri biraz daha erken dünyaya gelir ve atmosferi solumaya başlar. Diğeri bazen dakika bazen saat farkıyla arkadan gelir. O zaman yazmak ve okumak ikilisinden hangisi daha önceliklidir.
İlahi Kelam Kur’an’ı Kerimin ilk emri “oku” dur. “Yaratan Rabbinin adı ile oku” Dolaysıyla bazılarınızın “elbette ki okumak öndedir, ilktir” diye düşündüğünüzü hissediyorum.
Evet ilk emir oku dur. Ama okunacak bir şeyin olması gerekir. Okunacak şey daha önce yazılmış olmalıdır. Bu konuda ilim sahipleri Peygambere, dolaysıyla insanlara, okuması emredilen şeyin “kâinat kitabı” olduğunu ifade ederler. Yani Yaradan kâinat kitabını yazmış İnsan oğluna bu kitabı okumasını emretmiştir.
İnancım şudur ki: O kitabı okuyanın atomdan güneşe, hücreden insana, cansızlardan canlılara, bitkilerden insanlara, insanın duyularında ve duygularında iç içe bütün bu sistemlerdeki nizamı, intizamı, mükemmelliği, mucizeliği düşünmesini fikir ve zikir evreninde yoğurmasını ve sonsuz ihtimal içinde insan olarak varlık aleminin en tepesinde yer aldığına şükretmesini kastetmiştir.
“Kâinat Kitabının” yazarı Tektir, Samed’dir Ekberdir. Bu kitabın 25 tercümanının isimleri bilinmektedir. İnsanoğlu ise bu kitabın okurlarıdır. Bu hususta daha ileri yorumları işin uzmanlarına bırakarak konumuza dönelim.
Yazma-okuma sürecinde önce yazma sonra okuma sıralamasının doğru olduğunu düşünüyorum. Ancak bu sıralamada öncelik ikiz bebeklerin dünya hanına girmeleri kadar kısadır.
Bu durumda yazmak ve yazı önemli. O halde yazı nedir? Bu soruya verilecek kısa cevap: Bir kültürün mensuplarının aynı ses ve anlam için aynı işaret, simge veya sembollerin kullanılması anlayışıdır. Diğer bir ifade ile insanların fikir ve düşüncelerini ifade edebilecekleri şeylerin düzenli bir bütünüdür. Bir çizgi, bir işaret, bir figür, bir resim hepsi yazma fiilidir. Günümüzde yer üstü veya yer altı arkeolojik çalışmalarda herhangi bir nesne üzerinde bulunan bu şeyler yazı ve yazmak için delil sayılmakta ve Göbeklitepe’de olduğu gibi tarihi sürece ışık tutmaktadır.
Yazının anlaşılırlığı önemli ama yazıya hangi anlamların yüklendiği daha önemli. Bir diğer önemli şey; yazının nereye yazıldığıdır. Yazı kar üzerine, buz üzerine, kum üzerine toprak üzerine yazılabiliyor. Ancak ahşap üzerine, metal üzerine yazılan yazılar daha kalıcıdır. Bir de taş üzerine yazılan yazılar var ki kanaatimce en kalıcı yazılar bunlar. Şairin ifade ettiği gibi:
“Taşlarda beka taşlarda ebediyet,
Taşlardan başka ne bıraktı medeniyet (La edri)”
“Söz uçar, yazı kalır. O zaman yazmak gerekir. İlk biyografi deneme yazılarımda birincil şahitlerin eylem zamanı yazdıkları yazılar çok kıymet değer olmuştu. Yani yazılı belgelerden derlediğim bilgiler yazılarıma güç katmıştı.
Aslında biz bugün biliyoruz ki her şey anında, zaman, mekân, sebep, müsebbip, fiil, fail vd. tüm bilgileri ile kaydedilmektedir, yazılmaktadır. Günümüzde elektronik gelişmeler ile gelinen nokta bu gerçeği anlamada artık zorluk çekmiyoruz. Yani her şey yazılıyor, ancak okumak için okuma erkine sahip olmak gerekir.
Bize bakan yönüyle bizim duyularımıza hitap eden şekliyle hep yazılmalı. Birikimin, kültürün, geleneğin, gelecek nesiller aktarımı için yazılmalı. Yazılanlar bir gün bir şekliyle okuruyla buluşuyor. Son söz kişi hem yazar-okur olmalı hem de okur-yazar olmalı. Yazarlarımızın gayretli okurlarımızın bereketli olması dileklerimle.