2024 yerel seçimleri aslında 2023 yılı genel seçimlerinin halk üzerinde oluşturduğu etkiyi belirlemek için önemli bir fırsattı. Özellikle siyasi çevrelerde iktidarın iç ve dış gelişmelere karşı ürettiği politikalar ile ekonomik ve kültürel değişimlere verilen tepkilerin halkta ne şekilde karşılık gördüğünü belirlemesi gibi bir amaç atfedilen yerel seçimler, yerel pratiklerin kendine has doğası gereği böylesi bir amacı tam olarak içermez. Buna karşın ülkenin içinde olduğu siyasi yönelim belirlenebilir ve gelecek için geçmişten gelen deneyimleri işe koşarak bir vizyon geliştirilebilir. Ancak yerel seçimler her yöre için farklı bir mantıkla, insanların içinde olduğu psikolojik motiflerle de değerlendirilebilir. Kısacası yerel seçimleri analiz etmek için çok fazla değişken olsa da adaylar ve seçmen için farklı psikolojik durumların var olduğu bir analize de ihtiyaç duyulmaktadır.
İnsanın seçimlerde içsel motivasyonlardan ziyade sosyal yönünün baskın olduğunu savunan kesimler, seçmen davranışlarını açıklamak için genellikle sosyolojik yaklaşımları öne çıkarır. Sosyolojik yaklaşım, seçmen davranışlarının toplumdaki sosyal ayrışmalar ve farklılıklar tarafından belirlendiğini ifade eder. Buna göre toplumsal faktörler, seçmenlerin tercihlerini şekillendirir. Örneğin, ekonomik durum, eğitim seviyesi, yaşam tarzı gibi etkenler seçmen davranışlarını etkilerken sosyal çevre, aile, arkadaşlar ve medya da seçmenlerin tercihlerini değiştirebilen unsurlar arasındadır.
Seçmen davranışlarını analiz etmek için kullanılan psikolojik yaklaşım ise; algı, baskı ve bağımlılığın seçmen davranışları üzerinde ne şekilde etkili olduğunu ifade eder. Seçmenlerin duygusal tepkileri, kişisel inançları ve değerleri, psikolojik faktörlerin bir parçasıdır. Ayrıca seçim sürecinde yürütülen kampanyaların etkisi, adayların imajı ve liderlerin karizması da psikolojik faktörler arasında yer alır.
Seçmen davranışlarını açıklayabilmek için geliştirilen yaklaşımlardan birisi rasyonel tercih teorisidir. Bu teori, seçmenlerin oy verme kararlarını mantıklı ve hesaplı bir şekilde değerlendirdiğini öne sürer. Seçmenler, kendi çıkarları doğrultusunda oy kullanır. Bu, parti politikalarını, adayların vaatlerini ve gelecekteki sonuçları değerlendirerek tercihlerini belirlerler. Örneğin, ekonomik durumlarına göre bir parti veya adayın politikalarını destekleyebilirler. Rasyonel tercih yaklaşımına göre, seçmenler bilgi sahibi olmalı ve bilinçli bir şekilde oy kullanmalıdır. Bu, adayların geçmiş performansını araştırmak, parti platformlarını incelemek ve gelecekteki etkileri değerlendirmek anlamına gelir. Bununla birlikte seçmenler, farklı alternatifleri karşılaştırarak en iyi seçeneği belirlemeye çalışır. Bu, adayların politikalarını, liderlik yeteneklerini ve geçmiş performanslarını objektif bir şekilde değerlendirmeyi içerir. Rasyonel tercih yaklaşımı, seçmenlerin oy kullanmanın maliyetini ve faydasını değerlendirmesini vurgular. Örneğin, oy kullanmak için sandığa gitmek veya bilgi araştırmak gibi maliyetler düşünülür. Rasyonel tercih yaklaşımına göre, seçmenler duygusal tepkilerden kaçınmalıdır. Bu, popüler bir lideri seçmek yerine politika ve performans temelli bir karar verme sürecini içerir. Buna karşın gerçek hayatta seçmenlerin tercihleri, sadece rasyonellikle değil aynı zamanda duygusal, sosyal ve kültürel olarak farklılaşan çok çeşitli unsurlara göre de şekillenir.
Gerçek olmadığını bildiğimiz şeylere karşı şüphe duymayı ortadan kaldırıp şartlara uymayı seçer ve olağandışı şeylere inanırız. İnanmamanın askıya alınması (suspension of disbelief) denilen bu durum, seçim sürecinde adayların vadettikleri ütopik projeleri seçmenin rasyonel bulmasını anlamamızı kolaylaştırır. Ancak olağandışı vaat sayısı arttıkça, seçmenin bunları akıldışı veya gerçekleştirilemez olarak algılayarak rasyonel seçim yapması söz konusu olabilir. 2024 yerel seçimlerinde bu durum açıkça görülür. Çeşitli adayların öne sürdüğü projelerin akıldışı niteliği, radikal partizan kesimler dışında toplum genelinde karşılık görmemiş, seçmen bu projelerin sürdürülemez olduğuna kanaat getirip bu tür vaatleri satın almayı reddetmiştir.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli farklılık onun hikâye anlatabilme gücüdür. Hikâye anlatan insan “Homo Fictus” olarak nitelenir. Buna göre gerçeği, farklı şekillerde kurgulayıp toplumun anlayacağı şekle sokmak veya toplumda bilinmesi halinde infial yaratabilecek durumları farklı biçimlere sokarak yumuşatmak, özel bir kurgu yeteneği gerektirir. Topluma hitap eden kişilerin (yazar, yönetmen, siyasetçi vb.) olayları farklı şekilde kurgulayabilme yetisinin olması, başka bir deyişle iyi bir yalancı olması gerekir. Gerçek olmayan şeyleri inandırıcı şekilde anlatarak topluma umut vermek, toplumdaki gelecek kaygısının veya var olan yaşama ilişkin şüphenin askıya alınmasını sağlar. Gerçekleştiremeyeceğiniz ölçekte yalanlar üzerine kurulu bir seçim kampanyası düzenleyen adayların, seçmendeki şüpheyi gidermesi ise söz konusu olmaz. Aday ne denli vaat öne sürerse sürsün veya ne şekilde sempatik davranışlarda bulunursa bulunsun, ayakları yere basmayan vaatlerin adayı seçilebilir kılması da söz konusu olmaz.
Büyük bir davayı savunuyorsanız, büyük ölçeklere ihtiyacınız vardır. Büyük yatırımlar ve devasa projeleri anlatan siyasiler, kendilerine bir “ihtişam alanı” yaratır. Gerçeği abartılı şekilde anlattığınızda kendinize yeni bir mit yaratırsınız. Bu miti defalarca tekrar ederseniz, insanları kendinize inandırır ve onlardaki gelecek umudunu daha da yüceltirsiniz. Büyük ölçekli projeleri anlatarak kendilerine ihtişam alanı yaratan siyasiler, insanlarda toplumun yüce varlığını hissetme ve ona ait olma hissini de beslerler. Aidiyet bilinci, bir partiye üye olmanın çok ötesinde kendi duygu ve düşüncelerini yansıtan bir siyasi liderle özdeşleşmeyi de içerir. Bir grubun parçası olarak kendini güvende hissetmek, yalnızca duygusal değil, aynı zamanda bilişsel bir tercihtir. Bu ruh halinin farkında olan siyasiler, kendilerine oy verme potansiyeli olan kişilerin ideolojik yönelimini anlayarak onlara hitap eden geniş ölçekli başarı hikayeleri kurgularlar. Böylelikle seçim sonrası ülkenin devasa projelere girişerek daha da gelişip zenginleşeceği vurgusu seçmenin bilinç altında perçinlenir.
Seçmene umut veren şeyleri anlatmak yerine, siyasilerin bir kısmı rakibe saldırarak onu seçmen gözünde değersizleştirmeye çalışır. Rakibe saldırıp ezen ve ezilenden oluşan dar bir alana sıkıştırmak; rakibi toplumu ezen, topluma ihanet eden bir konuma yerleştirerek ezilen halkın duygularına vurgu yapmak önemlidir. Böylesi dar bir alanda rakibe saldıran adayın temel motivasyonu, toplumu ezen rakibini alt edecek yegâne kahramanın kendisi olduğunu vurgulamaktır. Ezilen toplumu kurtarabilmek ise ancak seçimlerde kendisine oy verilmesiyle mümkündür. Bu motivasyonun izleri, Karpman’ın “Drama Üçgeni” olarak adlandırdığı bir konsept üzerinden sürülebilir. Karpman’ın kahraman anlatısında ezen ve ezilenin olduğu bir yerde şartlar mutlaka bir kahraman oluşturacaktır. Seçimler özelinde kahraman, ezilen halkı ezen anti-kahramana saldıran adaydır. Bu aday, toplumun ezildiğini ve bunun sorumlusu olan rakibinin toplumu ezen ve ona tahakküm uygulayan konumunu öne çıkarır; toplumun bu ezilmişlik haline son verecek olan kahraman ise sadece kendisi olabilir.
İnanmamanın askıya alınıp kahraman yaratılması, insanın evrimsel olarak geliştirdiği en ayrıcalıklı özelliğini, hikâye anlatma yetisini belirler. Kendi hikayesini, geçmişini ve gelecek projeksiyonlarını seçmene en doğru şekilde anlatan, toplumu ezilmişlikten kurtaracak yegâne kahramanın kendisi olduğuna ilişkin vurgu ise, büyük ölçekli başarı hikayeleriyle sağlanabilir. Bu noktada adayın geçmişte büyük işler yapması veya seçmenin ruhuna dokunabilecek bir karizmaya sahip olması gerekir. Geçmişe ait başarı hikayesi parlatılarak daha derinlikli bir kahraman profili yaratılabilirken, genç ve dinamik bir aday için karizmatik liderliği ve geleceği öne çıkaran bir profil daha uygun olabilir.
Geleceğin risk ve belirsizliklerle dolu olacağını topluma anlatırsanız, daha endişeli bir toplum oluşturursunuz. Bu kaygıyı en iyi sizin anladığınızı ve toplumu her tür risk ve belirsizliklerden uzak tutacağınız imajını oluşturursanız, topluma bir umut verip onun gözünde bir lidere dönüşürsünüz. Çünkü hem birey hem toplum, belirsizliklere karşı tahammülsüzdür. Zaten var olan ekonomik, kültürel ve sosyal sıkıntılarla boğuşan ve var olma mücadelesi veren bireyler için sunacağınız “iyi bir gelecek” tahayyülü, onun gözündeki konumunuzu yükseltecektir. Buna karşın daha önce de belirtildiği gibi ayakları yere basan, seçmede karşılık bulan umut kaynağı vaatlere ihtiyaç vardır. Bu vaatlerle seçmene ulaşan ve onun kaygılarını azaltacağını vurgulayan lider için başarı kaçınılmazdır.
Seçmen ve aday arasındaki etkileşimi belirlemede güç oluşumunun doğasına ilişkin kavram alanı önemlidir. Bu noktada birbirinden farklı güç türleri olduğu söylenebilir. Zorlayıcı güç, bir kişinin diğerlerini fiziksel veya psikolojik olarak zorlaması veya baskı altına almasıdır. Bu tür güç, otorite, tehdit veya ceza ile ilişkilidir. Örneğin, bir yönetici çalışanlarına işlerini tamamlamaları için baskı yapabilir. Ödül gücü, bir kişinin başkalarını ödüllerle motive etmesidir. Bu ödüller maddi (örneğin maaş artışı) veya manevi (örneğin takdir) olabilir. İnsanlar genellikle ödül beklentisiyle daha fazla çaba gösterirler. Yasal güç ise, bir kişinin pozisyon veya rolünden kaynaklanan yetkisidir. Örneğin, bir yargıcın yasal gücü, mahkemede karar verme yetkisine dayanır. Uzmanlık gücü, bir kişinin bilgi, beceri veya deneyimine dayalı olarak saygınlık kazanmasıdır ki uzman birisinin tavsiyeleri veya görüşleri genellikle değerlidir. Karizma, bir kişinin doğal çekiciliği ve liderlik yetenekleriyle diğerlerini etkilemesidir. Karizmatik liderler, takipçilerini motive eder ve ilham verirler.
Bu noktada kendi güç alanının farkında olup onu öne çıkararak diğerinin güç kaynağına saldırmak, toplumda sizin liderliğinize yoğun bir ilgi olmasını sağlayabilir. Kendi argümanınızı veya vaatlerinizi daha iyi anlattığınızda ilişki yönelimli bir liderlik anlayışını öne çıkarırsınız. Bu ilişki biçimi sizi “Ulusun babası” veya “İflah olmaz vatansever” konumuna kadar çıkarabilir. Oysa topluma yönelik sorumluluklarımızı öne çıkardığınızda görev yönelimli liderlik söz konusu olur. Görev yöneliminde liyakat da işe girer. Yani doğal olarak işe uygun olmanız, işi yapabilecek niteliklere sahip olmanız gerekir. Bir işte yeterince iyi değilseniz, görevinizi yerine getirmekte zorlanırsınız. Rakibiniz sizin yapmadıklarınıza veya eksik kalan niteliklerinize odaklanıp onları sürekli eleştirerek sizin bu iş için doğru seçim olmadığı algısını yüceltir. Bu durumda toplum, sizin eksikliklerinizi fark eder; çünkü onlar için işin doğru şekilde ve işin ehli insanlar tarafından yapılması önemlidir. Görev yönelimli bir lider olduğunuzu vurgulamak sizi toplum içinde kurtarıcı bir kahraman dönüştürür.
Seçim kampanyalarında sıkça görüldüğü üzere bir tarafı kötüleyerek kendini yüceltmek, toplumu kutuplaştırır. Seçimdeki rakibinizle ilişkiyi kötüleme ve olumsuz eleştiri üzerine kurarsanız, o kişi sizin destekçileriniz tarafından şeytanlaştırılıp ötekileştirilebilir veya linç nesnesi haline getirilebilir. Ötekileştirme hali sizin negatif söyleminiz ve süreğen eleştirilerinizle genişleyerek karşı tarafı düşmanlaştırmaya evirilir. Kendini yüceltip diğerini toplum önünde değersizleştirme çabası, Jung’un “gölge arketipine” denk düşse de esasen Nietzsche’nin “güç istenci”nin bir fonksiyonudur. Güce yönelirseniz veya bir şekilde gücü elde ederseniz, bu sizde gücü koruma güdüsü oluşturur. Gücü sizden almak isteyenlerle mücadele edebilir veya iktidarınızı teslim edebilirsiniz. Bu son durum sizin zorluklara karşı geliştirdiğiniz iradi dirayetinizle veya psikolojik sağlamlığınızla ilintilidir.
Toplumda kendi liderliğinize yönelik bir inanç oluşturmanız için doğru propagandayı yapabilmeniz, kendinizi en doğru şekilde anlatabilmenize bağlıdır. Seçim sürecinde pek çok aday günlerce şehrin sokaklarını dolaşıp kendisini tanıtmaya çalışır; bununla birlikte sosyal medya araçları ve tanıtım faaliyetleri de önemlidir. Buna karşın her seçim sürecinde gördüğümüz yüksek sesle çalınan propaganda şarkıları veya lüks araçlarla sergilenen şaşalı seçim konvoylarının adayı ve onun projelerini tanıtıcı nitelikte olduğunu söylemek olanaksızdır. Bunun yerine adaylar, iş için en doğru kişi olduğu algısına odaklanmalı ve kendini seçmene daha iyi anlatabilmelidir ki bunu yapabilen adaylar için yerel seçimi kazanmak daha olasıdır. Fil dişi kulelerde, lüks ve zenginlik içinde yürütülen seçim çalışmalarının, bunlara sahip olmayan halk üzerinde çok da olumlu bir imaj oluşturduğu da söylenemez. Halkı yönetmek için halktan biri olduğu algısına odaklanmak, onlarla aynı sorunlardan mustarip olup bunları çözecek psikolojik sağlamlıkta olduğunu seçmene hissettirmek önemlidir. Doğru yönetilen propaganda grup etkisiyle birleşip size yönelik algının zamanla bir mite dönüşmesini sağlar. Bu durum “kendini gerçekleştiren kehanet” kavramına vurgu yapar. Lider toplumu hayal kırıklığına uğratmamak için elinden geleni sergilerken, toplum da liderliğin ancak sizin şahsınızda olabileceğine inanır. Bu inanç hali giderek liderliğinizi perçinleyen bir efsaneye dönüşür. Ancak her seçim kazanan kişi bir lidere dönüşmeyebilir. Toplumu yönetseniz de onlar için efsane bir lider olmayabilirsiniz.
Yerel seçimler, sadece yerel yönetimlerin belirlenmesiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda ülkenin siyasi atmosferinin de şekillenmesine katkıda bulunur. Her seçim dönemi, seçmenlerin tercihlerinin yanı sıra siyasi partilerin performansını ve toplumsal dinamikleri de gözler önüne serer. 2024 yerel seçimleri, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal dinamiklerinin bir kez daha sorgulanmasını sağlamıştır. Bu seçimlerde bazı önemli psikolojik faktörler şu şekilde özetlenebilir:
Ekonomik Endişeler: 2018’den bu yana ekonominin yeterince iyi yönetilmemesinden rahatsız olan bir kesim, 2023 genel seçimlerinde iktidara oy vermeye devam etse de dünya genelinde gıda fiyatlarının düşmesine rağmen Türkiye’de artması, düzensiz göç ve diğer nedenlerle konut kiralarının yükselmesi, enflasyonun geri dönüşü ve açlık sınırının altında kalan emekli maaşları gibi faktörler, seçmenler arasında hayal kırıklığına ve öfkeye neden olmuştur. Bu durum, 2024 yerel seçimlerinde seçmenlerin tercihlerini etkilemiş, ekonomi politikalarından sorumlu tuttukları figürlere karşı seçmende misilleme davranışı gözlenmiştir.
Beka Söylemi: AK Parti’nin milliyetçi ve muhafazakâr seçmenleri pekiştirme ve gelecek kaygısını ülkenin varoluşsal tehditlerine yönlendirme stratejisi bu sefer geri tepmiş; Beka söylemiyle bir araya getirilen seçmenler, ekonomik sıkıntılar, Filistin ve İsrail arasındaki çatışmalara rağmen İsrail’le ticarete devam edilmesi ve artan dış göç vb. nedenlerle Cumhur İttifakı dışındaki sağ partilere tepki oyu vererek kısmen parçalanmıştır. Aynı zamanda CHP ile iş birliği içinde oldukları iddia edilen DEM ve İYİ Parti seçmenleri, CHP’ye yönelmeye başlayarak özellikle büyükşehirlerde AK Parti’nin kazanma ihtimaline karşı tepki göstermiş, AK Partili adayların kazanmaması için bu adayın rakibi olan en güçlü adayı desteklemiştir.
Yerel Odak: Yerel seçimlerin odağı genellikle büyükşehirlerde yoğunlaşır. Özellikle İstanbul gibi sembolik şehirlerdeki seçimler, İmamoğlu ile Erdoğan arasında gerçekleşmiştir. Hükümet üyelerinin sahaya inerek kendi partisi için oy istediği bir ortamda 2024 yerel seçimleri devletin tüm organlarıyla müdahil olduğu bir kampanyaya dönüşmüştür. Bu durum devlete karşı İmamoğlu algısı yaratmış, seçmenin bilinç altında devlerle savaşan bir kahraman figürü oluşturulmuştur. Çünkü kolektif bilinçaltında büyük ve güçlü olanla savaşan küçük ve zayıf figüre karşı sempati duyma hali yer almaktadır.
Karizmatik Lider Eksikliği: 2024 yerel seçimleri, geçmişte yaşanan diğer yerel seçimlerde olduğu gibi Erdoğan’ın bizzat yürüttüğü bir kampanyaya dönüşmüştür. Karizmatik liderliğinin farkında olan Erdoğan, kendi karizmasına yakın bir aday bulamadığı illerde sahaya bizzat inerek süreci kontrol etmiştir. Karizmatik lider üretme potansiyeli, bir siyasi partinin geleceği açısından da önem taşır. Karizmanın sağlanabilmesi için büyük ölçekli başarı hikayelerine sahip kişilikler veya başarı elde etme potansiyeli olan gençlerin yetiştirilmesi önemlidir. Ancak 2024 yerel seçimleri belirli iller dışında karizmatik liderliğe değil, insanların geçim ve ekonomik sorunlara odaklandığı bir seçim olarak okunmalıdır.
Sonuç olarak, yerel seçimlerin psikolojisi, seçmenlerin ekonomik, ideolojik ve sembolik faktörlerle nasıl etkilendiğini anlamak açısından önemlidir. Bu seçimler, ülkede yaşanan ekonomik sorunların ne derece baskın olduğu, insanların geçinmekte zorlandığı bir ortamda hayali projeleri öne çıkarmanın ne derece yersiz olduğunu da belirlemesi açısından önemlidir. Seçmenlerin çoğu yeni başarı hikayeleri yazabilecek potansiyele odaklanarak ülke sorunlarının çözümünün var olan politikaların devamından geçmediği mesajını da iktidara iletmiştir. Bununla birlikte çoğu il ve ilçede seçmen tanıdığı, iş yapacağına inandığı ve güvendiği adaya yönelmiş; nobran, şımarık ve seçmene yukarıdan bakan siyasilere karşı alçak gönüllülük ve liyakatin ne denli önemli olduğunu hatırlatmıştır.
1 yorum
Güzel bir yazı olmuş. Kısa ve öz…