Tarihte ilk seyahatler başka ülkelerdeki tıp alanında yapılan yenilikleri görmek, orada hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçları keşfetmek amacı ile yapılmış, bu durum edebiyat alanında bir tür olan “seyahatname” türünün meydana gelmesine zemin oluşturmuştur.
İngiliz Sir Richard Francis Burton, dünyanın birçok yerine seyahat etmiştir. Mekke ve Medine’ye de gitmek isteyen Burton, Gayri Müslimlerin gitmesinin yasak olduğu bu bölgeye gitmek için derviş kılığına girmiş, halk arasına katılmıştır. Kendine doktor süsü veren Burton, doktorluk işinde o kadar başarılı olmuş ki yerel halk her tür hastalık için kapısını çalar, o da gençliğinde kocakarı tıbbı, batıl inançlar ve bitkilerle şüphe uyandırmadan halka şifa dağıttığını söyler. İbrahim Kalın’ın “Ben Öteki ve Ötesi İnsan” adlı kitabında aktardığı bu olay 1853 yılında vuku bulmuştur.
1552’de Akdeniz’deki bir savaşta Kaptan-ı Derya Sinan Paşa yönetimindeki Osmanlı Ordusuna esir düşen Pedro adındaki bir İspanyol, Pedro’nun Zorunlu İstanbul Seyahati adlı hatıra kitabında Osmanlı’ya esir düşünce kürekçi olmamak için kendisini doktor olarak tanıttığını ifade eder. Pedro “Türkler Hristiyanlara benzemez, ölümü hiçbir zaman hekime yüklemez, hastanın vadesi doldu, göçtü derler, bu nedenle sen hiç korkma, hastalara şifa vaat et, diye daha önceleri aynı taktiği uygulayarak doktor numarası yapan asıl mesleği berber olan bir Portekizlinin kendisini yönlendirdiğini dile getirmiştir.” Pedro eline geçirmiş olduğu İspanyolca bir tıp kitabını alelacele ezberlediğini böylece bazı tutsakları iyileştirdiğini hatta ününü duyan Kaptanı Derya Sinan Paşa’yı ve onun önerisi ile Sadrazam Rüstem Paşa’nın eşi Mihrimah Sultan’ı bile tedavi ettiğini dile getirmektedir.
Burada dikkat çeken konu, Türklerin, hastanın ölümünde hastanın vadesinin dolduğunu söyleyerek hekimleri sorumlu tutmadıklarının dile getirmiş olmasıdır.
Günümüzde hastanın durumunu takdiri ilahi olarak görme anlayışı devam ediyor olsa bile bazı kişilerin hafif bir olumsuz durumda doktorlara şiddete varacak şekilde tepki göstermeleri insanımızın zihinsel değişim dönüşümünü sağlıklı bir şekilde yürütemediği gerçeğini de beraberinde getirmiştir.
Osmanlı’da 1827 yılına kadar hekim yetiştirmek için ayrı bir okul açılmamış, daha sonraları açılan tıp mekteplerinin kontenjan sayısı az olduğu için doktorluk mesleği her daim zirvede kalmıştır. Bu okulların sayısının ve kontenjanının çok eski zamanlardan beri sınırlı olması, orayı kazanan kişilerin kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerine neden olmuş, bu da onların biz ve diğerleri olarak bazı meslek gruplarını ve insanları tasnif etme alışkanlıklarını sürdürmelerini tetiklemiştir.
Böyle ortamda okulu bitirip mesleğe atanan doktorların bazıları hastaları ile duygusal bağ kurmada sorun yaşamıştır. Yapılan araştırmalarda doktorların, hastalarının her üç saniyede bir sözünü kestiği, hasta derdini anlatırken doktorun hastanın yüzüne bakmadığı, onların sorunlarını dinlemeden, gerekli tetkikleri yapmadan hastaya ilaç yazdıkları görülmektedir.İnsanların özel hastanelere gitmeleri daha erken şifa bulma isteğinden ziyade kendilerini dinleyen ve kendilerine biraz daha fazla zaman ayıran hekimlerle muhatap olma isteklerinden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de bin kişiye ortalama 1,7 doktor düşerken Avrupa’da bin kişiye ortalama 3,4 doktor düşmektedir. Bazen acil servislerdeki kargaşa ve kalabalığı görünce doktorların gelen hastalardan daha şiddetli hasta olmadıklarına şaşırıyor, onların insanüstü çabalarına hayran kalıyoruz.
Aile hekimliği işlevini tam olarak yerine getirmediğinden basit bir hastalık için hastaneleri işgal eden insanların sayısı artmakta dolayısıyla doktorların hastaları ile gereği gibi ilgilenmesi mümkün olmamaktadır.
Aşırı şehirleşmenin, kazanç ve eğitim uyuşmazlığının olduğu günümüzde biraz parası olanlar doktoru aracı ederek tüm hastalıkların çaresini satın alabileceğini; buna mukabil bazı kesimler de doktora şiddet uygulayarak daha çabuk şifa bulacaklarını sanmaktadır.
Doktorların hasta yükünün azaltılması ve onların insani ilişkilerde biraz daha olumlu yaklaşımlar sergilemesi, taban kesimin de doktorlara saygı göstermesi gerekir.
Bu gün halkın özel hastaneleri tercih etmesinin sebebi, halkın kendisini rahatça ifade edebileceği, saygı göreceği bir ortamı bulma umudu da önemli bir etkendir.
Nükte:
Doktorla arası pekiyi olmayan İranlı Şair Molla Cami, onlar için şu beyitleri söylemiştir:
Ey hekimlik sanatı pazarını kesata uğratan doktor, hasta senden sıkıntı çekse de; Allah’a şükürler olsun, ölü yıkayanlar, kefen satanlar ve mezar kazanlar senden çok hoşnutturlar…
Bir hekimin, her zaman mezarlığa varsa, kaftanıyla yüzünü kapattığını gördüler ve ondan bunun sebebini sordular:
Dedi ki, Bu mezarlıkta yatan ölülerden utanıyorum, hangisine baksam benim şurubumu içmiştir.
1 yorum
Bu yazı, doktorlara karşı gereksiz ve temelsiz bir küçümseme içeriyor ve bu, yalnızca bilime, insanlığa ve mantığa değil, aynı zamanda tarihe, sağduyuya ve medeniyete de doğrudan bir saldırıdır.
Böylesi bir kıskançlık, nefret ve haset dolu tavrı açığa çıkaran bir metin, yalnızca kendi zayıf, sığ ve dar görüşlülüğünü ele veriyor.
İnsanların hayatlarını kurtarmak, sağlığını iyileştirmek için gece gündüz demeden çalışan bir meslek grubuna karşı böylesine kin ve küçümseme dolu bir dil kullanmak, toplumun sağlıklı gelişimine katkı sağlayan bir düşünce yapısından son derece uzaktıt.
Yazıda bahsedilen tarihsel olaylar, doktorları eleştirmek için kasıtlı olarak çarpıtılmış. Sir Richard Francis Burton gibi örnekler kullanılarak doktorluk mesleğine küçümseyici bir bakış açısı getirilmeye çalışılmış; ancak bu, oldukça basit bir yanılsama yaratma çabasıdır. O dönemde sağlık sistemi yetersizken, böyle örnekleri bugünle kıyaslamak zayıf bir akıl yürütmedir. Tıbbın modern çağdaki bilimsel değerini kavrayamamış bir bakış açısının, insanlığa ne fayda sağladığını tartışmak bile gereksiz.
Doktorları sanki toplumun üstünde, elit bir sınıf olarak görmek, aslında onların ağır çalışma şartlarını, fedakarlıklarını ve yaşadıkları zorlukları küçümsemekten başka bir şey değildir. Doktor olmak, sadece meslek edinmek değil; insanlık için vazgeçilmez bir sorumluluk üstlenmektir. Bu tür eleştiriler, tıp mesleğine duyulan saygıyı baltalamaktan başka bir işe yaramaz.
Yazıda, doktorların hasta sözünü kestiği, yüzlerine bakmadığı, gerekli tetkikleri yapmadan ilaç yazdığı gibi sığ genellemeler yapılıyor. Bu, mesleklerini ve insanlara hizmet etme isteğini küçümsemek için yapılmış oldukça yüzeysel ve ön yargılı bir yaklaşımdır. Modern tıp, sadece empati değil, aynı zamanda bilgi ve bilimi hastanın hizmetine sunar. Bu gerçekleri görmezden gelen bu tür eleştiriler, sizde yalnızca Dunning Kruger Sendromunun kriterlerini ve sığlığı ortaya çıkarır.
Doktorlara yönelik şiddet vakalarını, doktorların tutumuna dayandırarak haklı göstermeye çalışmak ahlaki ve mantıksal açıdan büyük bir çelişkidir. Şiddeti teşvik ederken, doktorları eleştirmek, toplumu daha da hasta edecek tehlikeli bir virüs yaymaktan başka bir şey değildir. Sağduyudan yoksun, düşünmeden atılmış bu tür yorumlar, sadece sağlıklı bir toplum inşa etme çabalarını baltalar.
Bu yazı, doktorların emeklerini, fedakarlıkları, görkemlerini ve sahip oldukları bilgi birikimini küçümseyerek aslında toplumdaki kıskançlık ve haset duygularını körüklüyor. Doktorlar, toplum sağlığı için gece gündüz çalışan, kendilerini sürekli geliştirmek zorunda olan bireylerdir. Onları küçümsemek, aslında insan sağlığını küçümsemek, toplumun sağlığını hiçe saymak demektir.
Molla Cami’nin sözlerini doktorları eleştirmek için kullanmak, aslında bu sözlerin tarihsel bağlamını tamamen göz ardı etmek demektir. Bu tarz sözler, modern tıbbın bugünkü bilimsel gelişimiyle örtüşmeyen, eski ve geride kalmış dönemlere ait sığ yaklaşımlardır. O dönemlerdeki tıbbın sınırlı bilgisi ile bugünün tıbbını kıyaslamak, sadece sığ bir düşünceye, bilimsellikten uzak bir zihniyete işaret eder.
Doktorlara karşı bu tür bir küçümseyici bakış açısı, aslında toplum sağlığına yapılan en büyük ihanettir. Doktorlara duyulan saygıyı ve güveni kırmak, toplumun sağlıklı bir şekilde gelişmesini ve ilerlemesini engellemektir. Bu tür bir zihniyetin topluma zarar verdiği, yalnızca insanların sağlıklı ve bilimsel düşünme yeteneğini körelttiği açıkça ortadadır.
Sonuç Olarak: Bu yazı, doktorları eleştirmek amacıyla yazılmış gibi görünse de aslında, bilime, mantığa ve topluma karşı ciddi bir tehdit oluşturuyor. Sağlık hizmetini küçümsemek, bilimsel bilgiyi hiçe saymak, toplumun sağlıklı bir şekilde gelişmesini engelleyen, toplum sağlığına doğrudan saldırıda bulunan bir yaklaşımdır. Böylesine sığ, kıskançlık, hased dolu bir bakış açısının toplumda yer bulmaması, gelecekte daha sağlıklı, bilim ve bilgiye dayalı bir toplum için şarttır.