شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ
اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ
(Âl-i İmrân / 18. Ayet/DİB/Google)
‘’Allah, hak ve adaleti ayakta tutarak, kendinden başka Allah olmadığını bildirdi; melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar ettiler. (Evet) O’ndan başka Allah yoktur; O mutlak güç ve hikmet sahibidir.’’
Ayın konusu olarak seçilen adalet kavramı hakkında kanaatimce en uygun olacağını düşündüğüm yazının tohumları, Mısır ve Nil /MÖ:2. Eski Mısır’da Halk Edebiyatında çok derin anlamlar ifade eden; merhamet, sevgi, adalet, iyilik ve fedakarlıklar üstüne anlatılan bu engin hikayeden alıntıdır. Ben sadece bu hikayeyi manzumlaştırdığım haliye okurların engin idrakine sunuyorum. Bu yazıyı yazarken çok sayıda felsefe, matematik, fizik, tıp hukuk ve din kitaplarını, özellikle çocuk iken ezberlediğim Kur’an-ı Kerim meallerini araştırdım. Beyin cerrahı ve Hafız-ı Kelam bir bilim kölesi olarak bu konuda şu kanaate vardım. Adaletin gücü, adalenin gücünden üstündür.
Nitekim, dağlar, denizler ve okyanuslar arasındaki sonsuz adil çalışma düzeninden muhteşem bir hayat doğar. Deniz ve okyanuslar dağlara su buharı gönderir. Bu buharın yüce dağların başına duman olarak çöktüğü düşünülse de aslında anlaşılmayan sonsuz bir rahmettir. Bu duman yücelerin zirvelerine çise, yağmur, dolu, kar olarak düşer. Ve baharda güneşin ısı ve ışığıyla eriyerek derelere, çaylara, ırmaklara dönüşür…. Amerika’da Amazon, Avrupa’da Tuna, Afrika’da Nil, Asya’da Orhon-Yenisey-Selenga; Erzurum’da Fırat, Çoruh, Aras…. olur…deniz ve okyanuslara geri dönerken, vadi ve deltalarında açan çiçekleri ile sevenlerin başına taç, derdine ilaç olur. Süt ve bal olarak akar ilgili pınarlardan rızık teknlerine….. Böylece dağlar ve denizler birbirine olan borcunu öder….. İşte bu alanda alacağımız hak ve adalet derslerinden güzel bir dersi aşağıdaki Nil ve kıyısında açan çiçeklerin hikayesinden dinleyelim.
(DADA)
Nil ve Çiçek
Bir çiçek açar Ağam!
Nil’in kıyısında… çağlar öncesinde….
Nil ve çiçek birbirine vurulur…
Nil akar, çiçek sükunet içinde örer sonsuzluğu özüne
Her lahza yenilenir aralarındaki sevgi, muhabbet…ahdi ……..
Günlerden bir gün derinleşir sükuneti çiçeğin
Kendisine karşı olan sevdası ziyadeleştikçe Nil’in…
Günden güne solar çiçek, yaprakları kavrulur
İşin sırrı o çağlarda bir bilgeye sorulur
Bilge gelir sırrı çözer, Nil’e der ki:
“Çiçeğiniz susuzluktan ölmüştür ….
Ey Nil! Kocaman çöllere hayat veren Nil
Kuruttun öz çiçeğini yanı başında
Ey kendini yatağında sınırlayan Nil
Kendi için açılan kanallarda suskun, durgun akarken
Çizginin az ötesinde çiçeğini susuzluktan yakan Nil
Senin için açılan kanallarda sen böyle aktıkça
Hürce açan çiçekler kırda çölde yanacaktır…
Alçaklarda suyunla yetişen masum güller,
Gönül nedir bilmeyen gönülsüzler elinde …..
Sevgi sembolü diye zulme sunulacaktır…
Eğer çizgiden öte akmazsan yazıklar olsun sana
Ver kendini ötelerde senle hayat bulana…
Ve sordular çiçeğe:”
Koca Nil kıyısında
Susuzluktan ölmenin
Sebebi hikmeti ne”
Çiçek dedi eğer biz
Su içseydik bu Nil’den…
Azalırdı da suyu
Gidemizdi koca Nil
Kendinden ötelere
Sırra vakıf olan Nil,
İşte o günden beri
Hep yatağından taşmış….
Nice çöl ve dağlarda…
Hürce açan ölümsüz…
Çiçeklere ulaşmış
Bahçıvanlar Nil için yeni surlar ördükçe ….
Nil de buharlaşarak farklı bir tarzda taşmış
Çise, yağmur, kar olmuş ….
Gitmiş hep ötelere
Feda etmiş kendini kendinden ötelere ……
DADA