Eşitlik üzerine düşünüldüğünde konu ile ilgili yüzlerce soru sorulabilir. Örneğin; Eşitlik nedir? Eşitlik nasıl gerçekleştirilir? Tam anlamıyla mutlak eşitlik sağlanabilir mi? Toplumsal pratiğe eşit muamele yaklaşımı hangi eylemlerle yansıtılabilir? Hangi açılardan ve hangi durumlarda eşitliğe dair etiğe uygun eylemlerden taviz vermek durumunda kalırız?…
Eşitlik kelimesinin anlamı, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde (TDK); iki veya daha çok şeyin eşit olması durumu; müsavilik, uygunluk, müsavat, muadelet, kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu, bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasi haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu olarak ifade edilmektedir.
Eşitlik kelimesinin kökenlerine inersek; “Eş” kelimesi (TDK)’da; Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, karı kocadan her biri; evdeş, hayat arkadaşı, ehil, birlikte yaşayan dişi ve erkek hayvandan her biri, ortak bir faaliyette bulunanlardan her biri; partner, ikişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu; partner, döl eşi olarak belirtilmektedir.
Kelimelerin kökenlerini belirten https://www.etymonline.com sözlüğünde, “Equality”nin; 14. yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlayan bir kelime olduğu belirtilmektedir. O dönemde, “düzgünlük, pürüzsüzlük, tekdüzelik” olarak manalandırıldığı belirtilmektedir. 1400’lerde miktar veya sayıya göre; Eski Fransızca’da equalité “eşitlik” kelimesinin kullanıldığı kaynaklarda belirtilirken, Modern Fransızca’daki égalité ifadesinin 17. yy.’ dan kalma olduğu bildirilmiştir. Bu ifadenin Latince aequalitatem’den (aequalitas)’den geldiği “eşitlik, benzerlik, benzerlik” (aynı zamanda sivil haklara atıfla kullanıldığı); bu ifadenin de aequalis’ten geldiği: “üniform” olarak kullanıldığı, 15. yy. başlarında ise; “eşit olma durumu” olarak kullanıldığı belirtilmiştir. 1520’lerden itibaren ise İngilizce olarak ayrıcalıklar, haklar vb. anlamları ile literatürde geçtiği ifade edildiği görülmektedir.
“Equal” kelimesinin kökenlerine bakıldığında, https://www.etymonline.com sözlüğünde getirilen açıklamalar ise; 14. yy. sonlarında, “miktar, kapsam veya kısım bakımından aynı;” olma manasında kullanıldığı bildirilir. 15. yüzyılın başlarında, “düzgün veya düzgün yüzeyli”, anlamında ifade edildiği bildirilir. Latince aequalis’ten “tek tip, aynı, eşit”, aequus’tan türetilmiş “düz, eşit, düz; aynı seviyede; dost canlısı, nazik, adil, adil, hakkaniyetli, tarafsız; orantılı; sakin”, olarak kullanıldığı bildirilir. Paralel oluş anlamında, egal’in (Eski Fransız egal kelimesinden geldiği) 14. ve17. yy.’larda bu anlamda kullanıldığı belirtilir. Eşit haklar manasında 1752’den itibaren kullanıldığı; 1854’te Amerikan İngilizcesinde erkek ve kadınlara atıfta bulunularak; kadın erkek eşitliğinden bahis ile kullanıldığı belirtilirken, işe alma vb. açılarından fırsat eşitliği anlamında 1925’lerde kaynaklarda geçtiği ifade edilmektedir.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde; Arapça sözlüklerde eşitlik anlamında kullanılan “Müsâvât” kelimesinin, ölçülü olma, değerler yönüyle eşit olmaklığı, iki şey arasında eşitliği, denkliği ifade ettiği belirtilmektedir. Râgıb el-İsfahânî’nin müsâvat’ı tanımlarken, bir şeyin ücreti yönünden değerini ifade ettiğini belirttiği bildirilir. Yani “Değer”deki eşitlik anlamına geldiği belirtilir. Ahlâk ve hukuk açısından müsâvatın; değerler, haklar, ödevler, sorumluluklar yönüyle bireyler arası gözetilmesi gereken eşitlik durumunu anlatmada kullanıldığı ifade edilir. İki ayrı nesne birbirine bazı bakımlardan eşit olabilir. Ahlâk felsefesinde ise eşitlik kavramının birbirinin alternatifi olabilen çeşitli yaklaşımları ifade etmekte kullanıldığı bildirilir. Örneğin, bireylerin güç veya kapasite yönünden eşitliği, insan onurunun gözetilmesi yönünden eşitlik ve belirli sosyal koşulların sağlanmasıyla oluşan eşitlik olarak düşünülebileceği bildirilir. Kelimenin günümüzdeki anlamına en yakın manalarının İslâm ahlâk felsefesi alanında yazılmış eski klasik metinlerde yer aldığı bildirilir.
Hobbes ve John Locke insanların doğası itibariyle eşit olduklarını savunmuşlardır. insanların beden ve zihin yetileri bakımından eşit olduklarını öne sürmüşlerdir. Eşitlik bakımından bir kişinin diğerine karşı üstünlüğünü belirtecek durumların olmasının asla mümkün olamayacağını vurgulamışlardır. İnsanların eşit yaratıldıklarını ve hiç birinin diğerini araç olarak kullanma hakkının bulunmadığını ve bir kişinin diğerinin yaşamına son verme hakkının bulunamayacağını ifade etmişlerdir.
Kur’ân’da bir âyette müsâvat kelimesinin “bir şeyin iki tarafını aynı seviyeye getirme” anlamında geçmekte olduğu bildirilir (el-Kehf 18/96). Aynı kökten gelen “istivâ” masdarından türeyen çeşitli kelimelerin, on sekiz adet ayrı ayrı âyetlerde; zıt değer taşıyan bireylerin, örneğin, iyi davranmak ve kötü davranmak gibi karşıt eylemlerde bulunan kişilerin, birbirine eşit bulunmayacağına dair ifadeler görülmektedir.
Hume’un eşitliğin değeri konusundaki fikirleri olarak, bireylerin geleneklerin meydana getirdiği kurallar yönüyle eşit yükümlülüklere sahip olduklarını belirttiği bilinmektedir.
Faydacı etiğin kurucularından Bentham, mülkiyet eşitliğinden bahis etmiştir. Mülkiyet eşitliğinin ortaya konulabilmesinde, bu olgunun ön koşulları olarak gördüğü; güvenlik, geçinme ve refah unsurlarının toplum yaşamında sağlanması ile mümkün olabileceğini öne sürmüştür.
Modern eşitlik kavramının 1789 yılındaki Fransız devrimi ile başladığı varsayılır. Aydınlanma felsefesi savunucularından Kant’ın söylemi olan; “Öyle davran ki, her seferinde kendi bireyselliğinde olduğu gibi herkesin bireyselliği bağlamında yalnızca amaç olacak tarzda hareket et” önerisi eşitliğe güzel bir bakış getirmiş, yüzyıllardır tüm bilim alanlarında bu söylemi davranışlarımıza yön vermiştir. Mill ise eşit oy hakkına dayalı demokratik yapıyı önerir iken, buna karşın, yönetimde görev alabilmek için eğitimi ön koşul olarak savunmuştur.
Tüm felsefi sistemlerde eşitlik doğal bir hak olarak kabul edilir. Bütün insanlar eşit yaratılmıştır. Irk veya soy insana üstünlük sağlamaz. İnsanlar arasındaki üstünlüğün gerekçesi, onların akıllarını kullanabilmeleri, yeteneklerini yerli yerince kullanma iradelerini nasıl kullandıkları ve güzel ahlâkî erdemlere bağlı kalarak eylemlerde bulunmaları ile açıklanabilir. Bütün insanların ortak bir atadan geldiği gerçekliği bağlamında düşünür isek; eşitlik olgusunun doğal olarak kainatta konumlandırılmış olduğunu görebiliriz.
1 yorum
İnsanların eşit olabilmesi imkansızdır. Çünkü doğduklarında bile eşit doğmuyorlar. Annesinin 20 li yaşlarında ki genç, diri rahminden doğan bir birey ile annesinin 35. yaşında miyom tutmuş, varislenmiş,… yaşlanmış bir rahimden doğan bebekler, öz kardeş olsalar bile aynı nitelikte olmayacaklardır. Zaten kardeş kardeşin ne olduğunu ister vede öldüğünü ister. Yani mutlak eşitlik, mutlak şekilde imkansızdır. Biz insanlar tüm eşitsizlikleri kendi aramızda harmanlayıp, birlikte yaşayabilmek için bu kavrama sığınıyoruz. Bir insanın kendisini bir başkası ile eş aynı denk görmesi imkansızdır fakat kendisi dışındakilerden nitelikli bir iş talep ederken en ucuz fiyat veren az tecrübeli usta ile ile yüksek fiyat veren tecrübeli ustayı, menfaati nedeniyle, ucuz olanı tercih edebilmesi için, yapılacak işte, eşitlemesi, aynılaştırma sıklıkla görülür. Buna aynılaştırma yanlılığı diyorum. Ben buna sıklıkla maruz kalıyorum.