Dubai çikolatası, Britanyalı-Mısırlı girişimci Sarah Hamouda ve Filipinli şef Nouel Catis Omamalin’in iş birliğiyle 2021 yılında Dubai’de geliştirildi. “Can’t Get Knafeh of It” adı verilen çikolatada Arap mutfağının klasik tatlısı künefe, çikolata ile buluşturularak sözde farklı bir lezzet yaratıldı. Sarah Hamouda’nın “Dürüst olmak gerekirse, bunun küresel bir tat olacağını hiçbir zaman düşünmedim” sözlerinde geçen “küresel” ifadesi Dünya çapını ifade etse de bu akımın en çok Ortadoğu’da, özellikle de Türkiye’de bir tüketim çılgınlığına dönüştüğünü görüyoruz. Bu tüketim çılgınlığı ile ilgili birçok sosyolojik çıkarım yapılmaya çalışılsa da bu konudaki nedensel bağlantıları kavramak için, ekonomik davranışları açıklarken maddi motiflerin yetersiz kaldığını gözlemleyerek kültürel ve tarihsel öğelere odaklanmak gerektiğini savunan Weber’den hareketle beslenmenin tarihsel ve kültürel sürecinin günümüze kadar uzanan gelişimine hep birlikte bakalım.
Tarihte günümüzdeki kadar üzerine konuşulan, yazılan ve görüntüsü kaydedilen bir olgu olmasa da beslenme, insanlığın var olduğu günden bu yana en temel ihtiyaçlardan biri olarak önemini her zaman korumuştur. Temelinde yaşamı sürdürebilmek için fizyolojik bir ihtiyaç olan beslenme, günümüzün yaşam koşulları ile temel anlamından ziyade sosyal bir olgu haline gelmiş ve bireylerin kendini ifade ediş şekli halini almaya başlamıştır. Günümüzde bireylerin yedikleri, içtikleri ve gittikleri mekanlar bir statü unsuru haline gelerek önem kazanmaya başlamıştır. Gösterişçi tüketimin en önemli uygulama alanlarından biri olan popüler yeme-içme mekanları sınıfsal aidiyetlerin, kimliklerin, yeniden kurulduğu ortamlar olmuştur. Dolayısıyla beslenme temel anlamından uzaklaşarak bir akım olarak ortaya çıkmış ve günümüzde bir moda halini almaya başlamıştır. Toplumun önemli bir kısmı sağlıklı gıdalardan çok, sosyal medya ve diğer kitle iletişim araçlarında lanse edilen gıdaları tüketmeye çalışmakta ve böyle gıdaları tüketmenin kendisine bir prestij sağladığını düşünmekte sonuçta beslenme konusunda tüketim kültürüne hizmet eder konuma gelmektedir. Veblen’in gösterişçi tüketim ile bireylerin veya zümrelerin statü inşa ettiğine dair fikirleri bugünkü tüketim akımlarının kaynağını bir açıdan açıklamaya yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda Belk’in dediği gibi söz konusu tüketimler fizyolojik bir ihtiyaç olmanın dışında bir mesaj içermekte ve çevresine “ben bunu tüketebilecek güce, statüye, görgüye, zevke sahibim” mesajını vermektedir. Önemli bir gastronomi dergisinde yayınlanan çalışma, gençlerin bazılarının aslında kahvenin tadını sevmediğini fakat yüksek fiyata kahve satılan yerlerde kahve içmenin ve bunu sosyal medyada paylaşmanın kendilerine bir prestij sağladığına inandıklarını ortaya konulmuştur.
Marx, bir toplumun işleyişini ve dinamiklerini öğrenmek için o toplumun üretim tarzını oluşturan sosyal ilişkilere, bağlantılara ve uygulamalara odaklanmak gerektiğine dikkat çekmiştir. Sosyal bağlantıların insanların hayatlarını derinden etkileyebilme gücüne sahip olduğu bilinmektedir ve bu nedenle bir grubun dışında kalan birey karakterine bağlı olarak çeşitli psikolojik sorunlar yaşayabilmektedir. Bu durumdaki bireylerin bir gruba aidiyet hissettiği durumda, bu aidiyeti de düzenli bir tüketim ile garanti altına alındığında bireyin kendini güvende hissetmesi de sağlanmış olmaktadır. Ancak tüketmediğinde ya da satın aldığını göstermediğinde sosyal dışlanmışlığın etkisi altına gireceğini hisseden birey, sosyal refahı uğruna kişisel ve finansal refahından feragat edebilmektedir.
Burada dubai çikolatası bir metafor olarak görülmeli ve toplumumuzun özellikle gençlerimizin tüketim çılgınlığına kapılmasının önüne geçilmelidir. Bu tüketim yalnızca farklı gıdaları deneyimlemek, en son modayı takip etmekle maalesef kalmamakta satın almaya devam ettikçe ve bunu sosyal medyada paylaştıkça kişinin statü kazandığı ve ayrıcalıklı bir gruba aidiyet duyması inancına kapılarak daha çok şey satın alması ise bir çeşit bağımlılık haline gelmektedir. Bunun yanında yine sosyal medyada bireylerin kendi bedenlerini bir teşhir ve tüketim nesnesine dönüştürmek zorundaymış gibi hissettirilmesi ve tek tipleştirilmiş güzellik algısına itaat de tüketimin yürek burkan ve kodlarımıza işleyen farklı bir boyutudur. Toplumsal yapı içerisinde modern hayatın bir parçası olarak yerini alan sosyal mecraların bireylerin beğenilerini, ideallerini, davranışlarını ve ilgi alanlarını nasıl etkilediğinin farkında olunarak risklerin yönetilmesi, kamu politikalarının etkin bir şekilde oluşturulması ve uygulanması hayati öneme sahiptir. Sürekli tüketen bireyler mutlu olamadıkları gibi gelecek nesiller için de yaşanabilecek bir dünya bırakma şansını ortadan kaldırmaktadırlar. Tüketim çılgınlığının ağından kurtaracağımız yeni nesillerimiz hem ülkemizin hem de Dünya’nın geleceğini şekillendirecek en büyük gücümüzdür. Geleceğimize sahip çıkmak için hep birlikte atacağımız kararlı adımlar ve vereceğimiz mücadele bu bağlamda belirleyici olacaktır.
1 yorum
Sibel hanımı işlevsel değeri yüksek böyle bir konuyu ele aldığı için tebrik ederim. Anladığım kadarıyla konunun fizyolojisiyle ilgili uzmanlığı bulunmaktadır. Keşke uzman olduğu bağlamda, bu çikolatanın gastronomik içeriğiyle, gıdasal ve tıbbi yönüyle ele alsaydı. Uzman olmadığı çerçevede ele almış. Bununla ilgili okumaları yapmak şartıyla bence hiç mahzuru da yok. Marx ile Weber’i karıştırmış. Literatürün genel bilgisiyle bağdaşmayacak teorik bilgiler serdetmiş. Weber’e atfedilecek düşünceleri Marx’a atfetmiş. Konu Weber’in toplumsal farklılaşmayı ekonomi politiğin dışındaki kültürel ve sosyolojik gerekçelere de bağlamasıyla ilgili. Bunun bir tarafı gösterişçi tüketimcilik. Diğer tarafı sosyal tabakalaşma. Çok güncel teorik bağlamı ise Weber’in tabakalaşma düşüncelerinin açılımını yapan P.Bordieu’nun düşünceleriyle ilgili. Yani imajla. İmaj sermayesiyle. Yazar bunları öğrenebilecek potansiyele sahip. Genç ve hevesli biri. Ama uzmanlık itibariyle konuyla ilgili Karatay teyzenin iddialarını temel alsa bizim için daha ilginç bir yazı olurdu.