Büyük Türk filozofu, bilgini ve hekimlerin büyük üstadı İbn-i Sînâ (Batı’da Avicenna olarak bilinir) 17 Ağustos 980 tarihinde Samani devleti (bugünkü Özbekistan) Buhara yakınlarında Afşana köyünde doğdu, 21 Ağustos 1037’de İran Hamedan’da öldü. Yarım asrı biraz geçen yaşamı boyunca hep bilimsel doğrulardan yana oldu, her şeyin nedenini araştırdı, buna rağmen “bildim ve anladım ki hiçbir şey bilinmemiş ve hiçbir şey anlaşılmamıştır” sözü ile bilginin ve araştırmanın sonsuz olduğunu yaşam felsefi haline getirerek çağının ilerisinde bir bilim insanı oldu.
Doğumunun 1003. Yılı olan 1983 yılından itibaren doğum ve ölüm günleri arası olan bir hafta “İbn-i Sina Haftası” olarak anılmaya başlandı. Büyük üstadı anmak kuşkusuz bir vefa göstergesi, ama önemli olan sadece bir haftada birtakım basmakalıp söylemlerde bulunmakla yetinmeyip gösterdiği bilim yolunda, izinde gitmektir. Günümüzden 11 yüzyıl önce henüz 18 yaşında iken tıbbın pozitif bir bilim olduğunu; üfürük, dua, hacamat, sülük atma gibi dogmalara değil yaşadığı dönem koşullarına göre çok daha ileri görüşü ve düşünce yapısı ile modern tıbba inanmış, konu ile ilgili yazılan kitap ve eserleri okumuş, kendi araştırma ve deneyimleri ile elde ettiği bilgilerle Samani emirini tedavi ederek, emirin sarayındaki büyük kütüphaneyi kullanma hakkını elde ederek bilgi dağarcığını daha da genişletmiştir. Felsefe, matematik, mantık, geometri, edebiyat, dil alanında da engin bilgi sahibi olan İbn-i Sina her dönemde olduğu gibi ö dönemde de bilim düşmanları tarafından hasım görülmüş, hayatının en önemli kazancı saydığı Samani Emir’inin saray kütüphanesi ateşe verilerek, kendisine kundakçılık iftirası atılmıştır.
Babası da çok önemli bir bilim insanı olan İbn-i Sina henüz 22 yaşında iken babasını kaybetmiş, Samani devletinin sona ermesi ile batıya doğru yola çıkmış, Hazar kıyılarına kadar her kasaba ve şehri adım adım dolaşmış, yolu Isfahana kadar uzanmış, bu yıllarda başta “Tıbbın Kanunu” olmak üzere bir çok önemli esere imza atmıştır.
Latince ismiyle Canon medicinae, Arapça olarak el-Kanun fi el-Tıbb adları ile anılan “Tıbbın Kanunu”; İbn-i Sina’nın 14 ciltlik tıp ansiklopedisidir. Eserin içeriği İbn-i Sina’nın kendi hekimlik deneyimlerine, Orta Çağ İslam tıbbına, antik Yunan hekim Galen’in yazılarına, antik Hint tıp geleneğine ve antik Arap ve Pers tıp geleneklerine dayanmaktadır. Çoğu kez sadece Kanun olarak da anılan bu eser, 19. Yüz yılın başlarına kadar tıbbi otoritesini korumuştur. Gerek Avrupa gerekse İslam topraklarında tıbbi standardı belirleyen Tıbbin Kanunu, Avrupa’da birçok tıp fakültesinde 17. Yüzyıl ortalarına kadar ders kitabı olarak okutulmuştur. Tıbbi prensipleri bugün hâlâ çeşitli tıp fakültelerinde tıp tarihi kapsamında okutulan Tıbbın Kanunu’nun, tıbbi ilaçların dozları, formülleri ve kullanımlarını içeren listelere ait bilgilerin bulunduğu ilk “Farmakope (İlaç bilimi)” olduğu da düşünülmektedir. Fizyoloji çalışmalarında sistematik deney ve ölçümün kullanımı, enfeksiyöz hastalıkların bulaşıcı doğasının keşfi, bulaşıcı hastalıkların yayılımını kontrol altında tutmak için karantina uygulamasının gerektiği, kanıta dayalı tıbbı, deneysel tıbbı, klinik deneyleri, randomize kontrollü çalışmaları, nöropsikiyatriyi, psikolojinin fizyolojisini, hastalıklarda risk faktörü analizini, ve belirli hastalıkların tanısında birden fazla hastalık belirtisini bir arada gösteren “sendrom” fikrini ortaya atması ve başlatması açısından hekimlikte ufuk açıcıdır Kanun. Bugünde geçerliliğini koruyan “hastalığın sebepleri bilinmeden sağlığın eski hâline döndürülmesi, iyileştirilmesi mümkün değildir” aforizmasını ilke edinen İbn-i Sina eserinde hastalıkların sebeplerini de çağının koşulları elverdiği ölçüde açıklamıştır. Eserde tıbbi malzemeler başlığı altında yaklaşık 760 ilacın uygulamasına ve etkilerine yer verilmiş; kanserin erken dönemde tanısıyla cerrahi olarak çıkartılabileceği ve geriye kanserli doku bırakılmadığından emin olması gerektiği de vurgulanmıştır. Günümüzde sağlık için büyük tehdit oluşturan iklim ve çevrenin sağlığa etkisi, sağlıklı beslenmenin önemi ve cerrahi müdahalelerde anesteziklerin kullanımından da Tıbbın Kanunu’nda bahsedilmektedir. Görüldüğü gibi Tıbbın Kanunu ile İbn-i Sina bugünkü bilimsel temellere dayanan “Modern Tıbbın” temellerini 11. Yüzyılda ayrıntısı ile ortaya koyan çağının ilerisinde bir bilim insanı, bir hekim, “hekimlerin piri” ve “büyük üstat” dır.
Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin çeşitli alanlarında derin bilgisi olan, matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları; astronomi alanında duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenen İbn-i Sina, astroloji ve sihire itibar etmemiş, yapmış olduğu deneylerle araştırdığı “Dönüşüm Kuramı”nın doğru olmadığını bilimsel olarak göstermiştir. İbn-i Sinâ’ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir.
Elli yedi yıllık kısa sayılabilecek bir yaşam süresinde İbn-i Sina yaşının 5 katından fazla 250 nin üzerinde yazılı eseri insanlığa miras bırakmıştır. Ona göre “ Hayatın genişliği uzunluğundan daha önemlidir”. Kendisi de uzun olmayan bir yaşamı bilimle dolu yaşayarak, 1037 yılında hayata gözlerini yumduğunda miras bıraktığı yüzlerce bilimsel eser ile, ne mutlu ona ki yaşamda anlamlı bir iz bırakmıştır. Ölümünün 985. yılında “Büyük Üstad” a saygı ve minnetle……
- M.Şemseddin Günaltay, Büyük Türk filozofu ve Tıb Üstadı İbni Sina – Şahsiyeti ve eserleri hakkında tetkikler, 1937
- İbni Sina Sözleri – Pek Güzel Sözler https://www.pekguzelsozler.com 26 May 2020
- İbn-i Sina – Vikipedi, https://tr.wikipedia.org
- İBN SÎNÂ – TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr
- İbn-i Sina – Biyografyahttps://www.biyografya.com › biyografi
- İbn-i Sina Sözleri, Tıp Bilimcisi İbn-i Sina’nın Felsefi Sözleri, https://www.neoldu.com
- El-Kanun fi’t-Tıb – Vikipedi, https://tr.wikipedia.org
- Mustafa Koç, Eyüp Tanrıverdi, Tokadi Mustafa Efendi, EL-KÂNÛN Fİ’T-TIB TERCÜMESİ, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı:98, http://ekitap.yek.gov.tr İstanbul 2018
1 yorum
2008 yılında bir haftalık İran gezimizin bitiminde Hamedan şehrine geldiğimizde İbn-i Sina’nın mezar (türbe) ve müzesini de gezmiştik. Müzede ona ait ecza formülleri ve aletler mevcuttu. Çok ilginçtir İbn-i Sina bu ülkede bugüne kadar hak ettiği değeri bulmamıştır. İsmi sadece 12 Eylül Darbesi sonrası Orgeneral Kenan Evren’in talimatıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Sıhhiye’de yapılan yeni hastanesine verilmiştir. Türk diyoruz, Tıbbın dehası diyoruz, Hekimlerin Sultanı diyoruz ama bir üniversiteye bile ismini vermemişiz. Onca siyasi şahsiyetin hatta özel kuvvetlere mensup bir astsubayın bile ismi bir üniversiteye verilmişken, İbn-i Sina hatırlanmamış bile. Ona ait bir sözle yorumumu bitireyim. “İlim ve Sanat takdir edilmediği yerden göçer”. Netekim göçmüş de ve hala da hekimler, sanatçılar, bilim insanları birer ikişer göçüyorlar, gidiyorlar ülkeden. “Giderlerse gitsinler” diyemiyor, üzülüyor ve kahroluyorum.