Her geçen gün giderek artan öfke, korku, kaygı, şiddet ve nihayetinde umutsuzluk duygularından sıyrılıp tahterevallinin diğer ucundaki “barış”a nasıl ulaşılır? Aslında bu soruya verilecek en güzel iki cevap, sevgi ve hoşgörüyü yeniden bireysel yaşamlarımızda deneyimlemek olabilir.
Sevginin çok farklı ifade yolları ve tanımları olmakla birlikte, Türk Dil Kurumu sevgiyi; insanı, bir kimseye ya da bir şeye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten içsel duygu, sevme duygusu olarak tanımlamıştır. İçten gelen ve gerçekte koşulsuz olan ilgi ve bağlılık… Sevgi çıkarsız, en temiz duygularla bir şeye karşı hissedilen erdemli bir duygudur. Sözden öteye geçip özden gelen eylem ile örtüşüp emek ile yoğrulunca adı gerçek sevgi olur… O zaman içten ve koşulsuz olan sevgi duygusu, insanı iyiliğe ve hoşnutluğa yöneltir. En doğal haliyle sevgi ve şefkat duygusunu diliyle, tavrıyla diğer insanlara, tüm canlılara gösterir… Sevgi, birkaç sözcüğe sığdırılmayacak kadar engin ve bir o kadar da derinliği olan bir duygu. İnsanın sevgiye dair tüm güzel duyguları dış dünyadaki diğer canlı cansız varlıklara gösterebilmesi için önce kendisini sevebilmesi ve kendisi ile barışık olması gerekir. Bu gerçekte öyle söylendiği gibi kolay olmasa bile insanın her koşulda her yönüyle kendisini kabul etmeye başlaması, kendi özüne değer vermeye başlaması ile filizlenir. Kendisini sevmeyi öğrenen insan, diğerlerine karşı duyarlı, iyi niyetli ve hoşgörülü davranır. Sevgi ve hoşgörü gerçekte birbirini besleyen iki temel değerdir.
Hoşgörü, hoş görmek, kabul etmek… Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre hoşgörü; her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans anlamına gelmektedir. Hoş görebilmek bir diğer kişinin hata yapma payının olduğunu kabul etmek ve esnek davranabilmektir. Bir başka birinin hata yapma durumunda bazen gülüp geçmek, bazen “olur böyle şeyler”, “insan hatalar ile öğrenir” diyebilmeyi başarmaktır. Ve bu da bir olgunluk göstergesidir aslında…
Bu kavramın tarihsel olarak da geçmişi çok eskiye dayanır. Hoşgörü ayrıca Türk tarihinin önemli bir niteliği olarak da kabul edilir (Görgülü, 1996). Türk’ler her varlığın bir ruhu olduğuna inanarak ve doğadaki hiçbir varlığa zarar verilmemesini benimsemişler (Günay, 1996), yönetimleri altındaki tüm toplulukları hoşgörü ile kabul edip saygı duymuşlardır. Türk tarihinde böylesine önemli yere sahip olan hoşgörü, insanın hem kendisiyle hem de diğerleriyle olan ilişkisini de düzenleyen temel bir değerdir. Elbette kişisel ve toplumsal düzlemde insanın yaşamında öne çıkan farklı değerler olabilir. Değer kavramı zamandan zamana, kişiden kişiye ve toplumlar arasında değişkenlik gösterebilir. Ancak bu yazıda kastedilen değerler, parayla örtüşmeyen, alınıp satılmayan, sevgi, saygı, doğruluk, dürüstlük, şefkat, merhamet, adalet, hoş görü gibi iyi insan olmayı yönlendiren erdemler kastedilmektedir. Günümüz dünyasında insanlar arası ilişkiler ve iletişimde bu bahsedilen değerlerin yokluğuna bağlı olarak sayısız sorunların yaşandığı ve bunların da genel olarak toplumsal alana da yansıdığı ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğini görmekteyiz. Gerek bireysel gerek toplumsal yaşamdaki sorunlar, kaygı, öfke, şiddet insanlarda çaresizlik, mutsuzluk ve umutsuzluk duygularını perçinleyerek daha farklı ruhsal sorunları tetikleyebilmektedir… Peki insan bu döngüden nasıl kurtulur?
Elbette çözüme giden yollar, önce fark etmek ve sorunu kabul etmekle başlar. Devamında da değişim ve dönüşüm… Yani “sorunun değil çözümün bir parçası olmayı” niyet ederek bu kısır döngüden çıkılabilir. Zaman zaman çözümü görmekte zorlansa bile insan oğlu iyi niyet ile iyiliğe doğru adım atmaya devam etmeli. Bizi biz yapan temel ve kadim değerlerimizi tekrar hatırlayarak ve önce kendi yaşamımızdan başlamak üzere, toplumsal yapıda barışa ve en önemlisi huzura ulaşmak için, vazgeçmeden ve umudu hiç yitirmeden, öfke ve nefret dilini, saygı, hoşgörü ve sevgi diline dönüştürerek, iyiliğe ve güzelliğe dair ne varsa çoğaltabiliriz. Sevgiyle…
KAYNAKLAR
- Görgülü, İ. (1996). Atatürkçülük te hoşgörü. Atatürk Yolu Dergisi, 5(17).
- Günay, Ü. (1996). Anadolu’nun dînî tarihinde çoğulculuk ve hoşgörü. Erdem, 8(22), 189-220.
- TDK. https://tdk.gov.tr/ 03.09.2024 tarihinde erişilmiştir.