Yüce Allah, insanlara doğruyu yanlıştan ayıran, onları doğruya yöneltecek şekilde harekete geçiren sezgiler vermektedir. Onlarda tabii olarak doğuştan var olan bu duygular, ahlaki eylemlerin kaynağını oluşturmaktadır.[1] Ancak insanların doğruyu, güzeli, faydalı ve yararlı olan şeyleri tespit edip yakalamalarını sağlayan akıl, zaman zaman nefis duygularına yenilmekte ve bu görevi yerine getirmede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle bazı insanlar, başlangıcından bu yana Allah inancını ve güzel ahlakı tercih ederken, bazıları da tam tersine hareket etmekte ve buna muhalefet etmektedirler. Bütün inanç sistemlerinde, özellikle tevhit inancına dayanan ilahi dinlerde, nefis duygularını yenerek iyi ve faydalı ola şeyleri yapmayı öneren güzel ahlak prensipleri vardır. Önemi nedeniyle bu yazımızda, güzel ahlak kavramı üzerinde durmaya çalışacağız.
“Ahlak” kelimesi, maddi açıdan herhangi bir şeyi yaratıp yoktan var etmek, ona şekil vermek, takdir etmek, düzeltmek, manevi yönden geçinmek, güzel huylu olmak, kötü şeylerden sakınmak ve benzeri anlamlar ifade eden “haleke-yehluku” fiilinden türemiş bir isimdir. Bir kavram olarak “ahlak”, huy, yaratılıştan gelen tabiat/özellik, mizaç, yapı, uyumlu olmak ve benzeri kelimelerle ifade edilmektedir. Arapça kökenli olan “ahlak” kelimesinin çoğulu, “hulk” şeklindedir.[2] Felsefi yönden “ahlak”, genel anlamda mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kurallarının bütünü demektir.[3] “Ahlak”, bir kavram olarak her insanın belli bir gayeye/amaca yönelik olarak kendi hür iradesi ile iyi davranışlarda bulunması ve bunun zıttı olan kötülüklerden sakınmak olarak da tanımlana bilir. İnsan, bütün davranışlarında iyi şeyleri işlemeye ve kötü şeylerden sakınmaya çalışarak iyi vasıflar kazanmaya çalışmaktadır. Bu tür davranışlar, o insanın ahlaki yapısını ortay koymaktadır.
İslâm ahlakının Kur’an-ı Kerim’e dayandığı hakkında şüphemiz olmasın. Ona göre İslam ahlakı, Allah tarafından vahiy yolu ile belirlenmiş güzel davranışlardır. İslam dinine inanan her insan, Allah’ın emirlerine dayanan ahlak kurallarına uyacağını kabullenmiş demektir. Allah, Hz. Muhammed’e hitaben, “Muhakkak ki sen, en yüce bir ahlak üzeresin”[4] diyerek onun ahlakının güzelliğine işaret etmektedir. Hz. Muhammed (sav.) de, “Kesinlikle ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiş bulunuyorum”[5] diyerek İslam dininin ahlaka verdiği önemi anlatmıştır. Adamın biri Hz. Ayşe’ye Hz. Muhammed’in (sav.) ahlakının nasıl olduğunu sormuş. O da adama, “Sen Kuran’ı okumuyor musun?” diye sormuş. Adam, “Evet, okuyorum” diye cevap verince Hz. Ayşe ona, “Muhakkak ki Hz. Muhammed’in (sav.) ahlakı, Kur’an idi” diyerek cevap vermiştir.[6]
Kur’an-ı Kerimin önümüze koyduğu ahlak evrenseldir. Bu güzel ahlakın ilkelerinde insan ayırımı yoktur. Sembolü iyilik olan bu ahlaka göre her şey Allah rızası için yapılmalıdır. Özellikle Kur’an-ı Kerim’in anlattığı siyaset ahlakında insanlar arasında ayırımın yapılmaması gerekir ve adalet meselesi, bu ahlakın olmazsa olmazıdır. Hz. Muhammed’in (sav.) söylemiş olduğu şu iki hadisi unutmamak gerekir:
“Sizden biri, kendi şahsı için istediğini kardeşi için istemedikçe, iman etmiş olamaz.”[7]
“Kendi nefsin için arzu ettiğin şeyleri, tüm insanlar için istemedikçe, Müslüman olamazsın!”[8]
Buna göre İslam’ın siyaset ahlakında insan hürriyet ve iradesine de gereken hakkı tanımak gerekmektedir. Bu ahlaka göre Allah’ın yaratmış oldu hiçbir insanı, hatta hiçbir varlığı hor görmemek gerekir. Her konuda dürüst davranmak, bu güzel ahlakın ana ilkelerindendir. Olgun, aydın, inançlı insanların birliği, Kur’an-ı Kerimin çok yönlü önerdiği güzel ahlak ilkelerinde olmalıdır.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunarken, güzel ahlak ilkelerinde birliği sağlamayı temenni ediyorum.
[1] Ahmet Cevizci, “ahlak”, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 1999, s. 17.
[2] Bkz. Ebû Abdirrahman el-Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, “haleka”, Kitâbu’l-‘Ayn, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz., I, 438 vd.; Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. el-Ezher el-Herevî el- Ezherî, “haleka”, Tehzîbu’l-Luğa, thk. Ahmed Abdurrahman Muhaymir, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, IV, 424 vd.; İbnü’l-Esîr, Mecdüddin Ebü’s-Seâdât el-Mübârek b. Muhammed el-Cezerî, “hasede”, en-Nihâye fî Ğarîbi’l-Hadis ve’l-Eser, thk. Halil Me’mûn Şeyhâ, Dârü’l-Ma’rife, Beyrut 2011, I, 525 vd.; Cemaluddin Muhammed b. Mukerrem İbn Manzûr, “edebe”, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1994, V, 139 vd.; Mustafa b. Şemsuddin el-Karahisârî el-Ahterî, “el-Halk”, Ahterî Kebîr, Dersaadet 1310, s. 360 vd.
[3] Cevizci, “ahlak duygusu”, Felsefe Sözlüğü, s. 17; Orhan Hançerlioğlu, “felsefe”, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul 1996, s. 8.
[4] el-Kalem 68/4.
[5] İbn Hanbel, II, 381.
[6] Müslim, Musafirîn, 18, hadis no: 139, hadis no: 746.
[7] Müslim, İman, 71, 72; Buhârî, İman, 7; Tirmizî, Kıyame, 59; Nesai, İman, 19, 33; İbn Mace, Mukaddime, 9; Dârimî, Rikâk, 29; İbn Hanbel, III, 176, 177.
[8] Tirmizî, Zühd, 2; İbn Mace, Zühd, 24; İbn Hanbel, II,310; III, 473; IV, 70,77.
2 yorumlar
Site olarakta ,muharrirler olarakta böyle bir zaman diliminde hem genel olarak hem zelzelede yaşadıklarımıza sebeb olanlardaki en büyük eksiklik olan ahlak meselesini ele almanız sebebiyle bir eğitimci olarak teşekürlermi arz ederim. inşaAllah bu husus her yönü ile gündemde kalır ve özellikle ailerden başlayarak toplumun bütün taraflarında hayat bulması sağlanır.
Çok teşekkür ediyor, selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Unutmamak gerekir ki din, iman, insanlık ve benzeri manevi konular, ancak güzel ahlakla kemale ererler. Herkese, en güzel ahlak kural ve kaideleriyle edep ve erdem kazanmayı diliyorum. Saygılarımla!