Bir zamanlar elektrikli ışıklar yerine gaz lambaları vardı. Akşam olunca bir gaz lambası alırdık elimize, odadan odaya geçerdik. Bir yer sofrasının üzerine lambayı koyar, kitap okurduk. Karanlıkta yarı görür yarı görmez işlerimizi yapardık. Zifiri karanlıkta zirve yapan melatonin ile güzelce uyur, sabah dinç ve dinlenmiş olarak kalkardık. Öğleye kadar uyuma ihtiyacı hissetmez, sabah ezanı ile çalışma masası ve sandalye olmadan mekân gözetmeksizin yer sofrasında derslerimizi yapardık. Yazın bahçelerde fındık koparır, gün boyu güneş ışığından faydalanır, bolca D vitamini sentezlerdik. Bahçeden sebze-meyveleri kendimiz toplar, bir yandan daldan taze taze meyve yer, bir yandan da sepetlerimizi doldururduk. Dışarda oyunlar oynardık; misket, can, yakar top, bezirgân başı, saklambaç, beş taş, bom ve daha niceleri…
Yaylanın tertemiz havası ne güzeldi. Sabahın erken saatlerinde ineklerimizi salıverirdik dağlara doğru, yemyeşil dağların taze katkısız çayırlarını otlamaları için… Yaylagül, Kınalı, Gülçiçek, Sarıkız akşam ezanı ile birlikte peş peşe sıralanarak yollarını bulur, kapıda belirirlerdi. Akşam sabah süt kaynatılırdı, taze taze süt içilirdi, kalsiyum desteğimiz fazla bile gelirdi. Bir tandırımız vardı dillere destan. Akşama kadar üzerinde yemekler pişer, koca kazanda süt kaynatılıp peynir yapılır, daha sütün içinden alınmadan peynirin yarısı biterdi. Sonrasında tandırda pişirilen lavaş ve ketenin hikâyesi… Öyle zevkle yenirdi ki yemekler, depresyona girmeyi engellerdi aktive olan hormonlar. Akşama tandırın üstüne bir yatak serilir, çoluk çocuk herkes yatağın üzerinde oturur, korkunç hikâyeler, hatıralar anlatılmaya başlanırdı. Uydurma bilmeceler, yalan masallar ve bitmek bilmeyen kahkahalar… Bazen bir araba sesi duyulurdu, hemen heyecan dolardı kalbimize. Bize gelen biri olacağını hayal ederdik, araba sesi uzaklaşınca üzülür, yaklaşınca heyecanlanırdık. Tanıdık biri gelince havadis olup olmadığını sorardık. Bir deremiz vardı, kafamızı içine sokup saçlarımızı suyun gidişine bırakırdık, kuruturduk, yine ıslatırdık…
Okulların açılmasını dört gözle beklerdik. Konuları önce biz anlatırdık, sonra öğretmenimiz. Sınıfta yazılı sınav sonuçları açıklanacağı gün heyecandan bayılacak gibi olurduk, sırayla isimler okunur ve sınav notu söylenirdi. Kitapları kütüphaneden alır, birini bitirip diğerini alabilmek için birbirimizle yarışırdık. Karne zamanını sabırsızlıkla beklerdik, takdir belgesi almaya hak kazandığımızı ancak karne günü öğrenebilirdik. Yani hayatın her anı heyecan demekti bizim için… Her günü merakla bekler, her yıla heyecanla kavuşurduk. Siyah-beyaz televizyonumuz vardı. Her Pazar işitme engelliler haber bültenini dinlerdik ‘Uçan Kaz’ı izleyebilmek için. Sayılı dizilerimiz vardı: Kara Şimşek, Dallas, Hayat Ağacı… Yeni bir yere gittiğimizde levhaları okur ve yolları ezberlerdik. Velhasıl teknolojinin olmadığı günler güçlükleri olsa da hayatın tadını damağımızda yaşadığımız günlerdi.
Peki şimdi ne oldu?? Cep telefonlarının hayata girmesiyle sohbet ortamları bitti. Instagram, Tik-Tok, Whatsapp derken sanal âlemde yaşam başladı. Duygular işaretler ile anlatılmaya, öfkeler simgeler ile ifade edilmeye başlayınca insanlar arasındaki iletişim kayboldu. Yazılanlar yanlış yorumlanmaya, beğeni sayısı ile mutlu olunmaya, yorumlar ile gelecek planları yapılmaya başlandı. Büyüklere saygı azaldı, küçüklere sevgi tükendi. Çok güzel reklamı yapılan filmi heyecanla izlemeye gidenler umduklarını bulamayınca mutsuz oldu. Paylaşımlarına istedikleri sayıda beğeni alamayanlar depresyona girdi. Her istediğine kolayca ulaşan gençlerin hedefi kalmadı, gaye az çalışarak çok para kazanmak oldu. Bilgilere erişmek kolaylaşınca kitap okumanın tadı unutuldu. Yolculuklar çevrimiçi haritalar ile yapıldı, ezberler bitti, hafızalar zayıfladı. Gelişen teknoloji savaşların niteliğini de değiştirdi. İnsanları öldürmek daha zahmetsiz, daha hızlı ve daha acımasızca gerçekleşti. İşler online olarak halledilmeye başlandı, hareket azaldı, hastalıklar arttı. Saatlerce bilgisayar başında vakit geçirmek beraberinde radyasyona uzun süreli maruz kalma ile birlikte sağlık problemlerini getirdi. İnsanlar markete gitmeyi bırakıp çevrimiçi alışverişler yaparak hareketsizleşti, obezite arttı. Sürekli kapalı alanlarda vakit geçirilmesi insanlarda vitamin eksikliğine yol açtı. Bilinçsizce kullanılan vitamin ve gıda takviyeleri yine sağlık problemlerini beraberinde getirdi.
Teknolojinin muhakkak birçok faydası da vardır. Ancak gerçek olan şu ki; teknolojinin ilerlemesi ile hayatımızdaki birçok güzelliği kaybettik. Şimdi yapmamız gereken teknolojiyi amaçlı, sınırlı, bilinçli ve sağlıklı kullanabilmek… Gelişen teknoloji ile birlikte fiziksel, sosyal ve psikolojik sağlığımızı koruyabilmek… Teknolojiden az zarar çok fayda göreceğimiz yeni yıllarda yaşamak dileğiyle…
2 yorum
Ayşenur hanım sizi tebrik ediyorum .Harika bir bakış açısıyla çok isabetli ve günümüz gerçeğini tam anlamı ile özetleyen bir yazı olmuş. ,👍
ESKİDEN TV SİYAH BEYAZDI,KALPLER İSE RENKLİYDİ.GÜNÜMÜZDE İSE TV RENKLİ,KALPLERİ İSE SİYAH BEYAZ.MODERNLEŞEN DÜNYADA VAHŞİLEŞEN İNSANLARA DÖNDÜK…